Öz yönetim direnişi onurlu yaşam direnişidir  

- Besê HOZAT
1K views

MANSETÖz yönetim direnişleri üzerinden bir yıl geçti. Varto’da başlayan öz yönetim direnişleri Botan, Mardin ve Amed’i içine alarak Kürdistan’a yayıldı ve 2016 yılına damgasını vurdu. Varto’da Ekin Van, Cizre’de halk önderleri Asya Yüksel, Mehmet Tunç, Taybet Ana, Axin, Ruken, Berjin, Mehmet Yavuzel ve onlarca yüce devrimci, Silopi’de Sewe Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar, Sur’da  Çiyager, Serhıldan ve Derya gibi yüzlerce değerli yüce direnişçi, yine Nusaybin’de, Gever’de, Şırnak’ta, Hezex’de ve Kerboran’da kahramanca direnerek şahadete ulaşan onlarca onurlu devrim şehitleri yeni bir direniş sürecinin taşlarını döşedi. Hepsini büyük bir saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Bu değerli direnişçilerin uğrunda can verdiği Demokratik Özgür-Özerk Kürdistan asla bir özlem olarak kalmayacak mutlaka yüzyıllara yayılarak yaşayacak bir gerçeklik haline gelecektir. Bu değerli özgürlük şehitlerinin izinde yürüyen özgürlük savaşçıları olarak bunun sözünü veriyoruz.

Öz yönetim direniş sürecine nasıl gelindiği, öz yönetim direnişlerini anlamak açısından oldukça önemlidir. Öz yönetim direnişinin İmralı’da Önderliğimiz ile geliştirilen diyalog süreciyle doğrudan bir ilişkisi söz konusudur. Bu süreci izleyenler çok iyi bilirler ki İmralı görüşmelerinin esas gündemi Demokratik Özerklik çözümüydü. Önderliğimiz, Türkiye’nin özerk bölgelere ayrılmasını, Kürdistan’ın da Özerk bir bölge olarak Ankara ile demokratik anayasaya dayalı uzlaşma ekseninde öz yönetime kavuşmasını ve bu temelde yeni bir demokratik Cumhuriyet inşasını devlete kabul ettirmek istiyordu. Önderliğimizin bu amaçla hazırladığı ‘demokratik müzakere çözüm taslağı’ bir nevi demokratik özerk bölgelere dayalı demokratik cumhuriyetin yeni anayasa taslağı oluyordu. Bu anlamda Dolmabahçe mutabakatında HDP heyetinin okuduğu metin bir bakıma demokratik anayasa taslağının özet metniydi.

Kürtleri teslim alma süreci

Yeşil faşizmin kurucu önderi ve partisi olma iddiasında olan Erdoğan ve AKP, Önderliğimizin hazırladığı bu demokratik anayasa metnini kabul etmedi. Erdoğan, “masa ve müzakere yok, tanımıyorum” diyerek diyalog sürecini bitirdi. Erdoğan’ın bu yaklaşımı, esas olarak tasfiye siyasetine karşı Önderliğimizin kararlı bir biçimde geliştirdiği ve devlete kabul ettirmeye çalıştığı demokratik özerklik projesine yeşil-kara-beyaz faşist  güçlerin tavır alışıydı. Yani Erdoğan şahsında faşist ulus devletçi güçler bu tutumuyla, demokratik özerkliğe dayalı demokratik yeni bir Türkiye Cumhuriyeti projesini reddediyor, tekçi-faşist dikta bir ulus devlet sistemini Türk İslamcı bir sentezle yeniden restore etmenin pratik tavrını ortaya koyuyorlardı.

Bu tutum diğer yandan o güne kadar maskeli siyaset yapan Erdoğan’ın tüm maskelerini de düşürüyordu. Erdoğan’ın iki yıla yakın bir süre devam eden diyalog sürecini PKK’yi tasfiye etme ve Kürtleri teslim alma süreci olarak hedeflediğini güneş gibi ortaya koyuyordu. Ve ortaya çıkıyordu ki diyalog süreci denilen süreci AKP özel savaş süreci olarak değerlendirmiş, Kürtlerin oylarını alıp beklenti yaratarak, tasfiye siyasetini yürütmek istemişti. AKP öncülüğünde ulus devletçi güçler kendi akıllarınca Önderliğimizi ve PKK’yi ‘çözüm’ demogojisiyle kandırarak tasfiye edeceğini hesaplamışlardı. AKP’nin bu basit, pragmatik hesabının karşısına kangrenleşmiş tarihsel bir sorunun köklü çözüm projesini Önderliğimiz çıkarınca, Erdoğan’ın çılgınlaşması anlaşılır bir durumdu. Tarihten, mazlum bir halkın haklı davasından anlamayan, ahlaktan ve vicdandan nasibini almamış bir kafanın, köhnemiş yüzyıllık bir zihniyetin yöneleceği tek şey kuşkusuz her zamanki gibi inkar ve imha savaşı olacaktı.

Çöktürme planına karşı öz yönetim direnişi

MEHMET TUNCAKP’nin iktidarı boyunca demokrasi ve çözüm adına söylediği herşey birer demogojiden ve özel savaş söyleminden ibarettir. AKP’nin bu özel savaş söylemleri, Önderliğimizin geliştirdiği demokratik siyaset ve mücadele karşısında değerini tamamen yitirip kullanılamaz hale gelince, bu defa çok açıktan çöktürme planını devreye koydu. DAİŞ’i kullanarak Amed’de, Suruç’ta ve Ankara’da korkunç katliamlar yaptı. HDP’nin binalarını yakıp yıktı. Çalışanlarını çok vahşi bir biçimde katletti. Binlerce Kürt siyasetçiyi ve aktivisti tutukladı. Tüm bu soykırımcı uygulamalara rağmen Kürtlere geri adım attırmayacağını görünce bu defa 24 Temmuz 2015’te onlarca uçakla Medya Savunma alanlarına savaş tarihinin en kapsamlı hava saldırılarını yaptı.

Öz yönetim direnişleri, AKP’nin çöktürme saldırılarına karşı Kürt halkının kendi varlığını ve özgürlüğünü savunma tutumu olarak gelişmiştir. Yüzlerce yiğit direnişçi öncülüğünde destansı bir öz yönetim direniş sergilenmiştir. Kürt halkının iradesini teslim alamayan devlet, bu defa kendi içinde birbirine düşmüştür. 15 Temmuz darbe girişimi Kürdistan’da devletin yaşadığı bu büyük yenilginin kendi kök hücrelerine sirayet etme biçimiydi.

AKP’nin korkusu özgürleşen kadındır

Kürdistan’da öz yönetim direnişleri karşısında bozguna uğrayan bir ordu ve devlet gerçeği vardı. Geldiği noktada AKP’nin başında olduğu ASYA YUKSELdevlet, ya yeni bir darbe girişimiyle kendisini yeniden dizayn etmenin koşullarını yaratacaktı ya da tamamen dağılıp gidecekti. 15 Temmuz darbe girişimi bu sürecin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Aslında AKP baştan itibaren bu darbe sürecinin içindeydi,  bu darbe sürecini adım adım izledi ve yönlendirdi. Adeta istediği zamanda ve anda darbe planını pratikleştirdi ve darbeyi kendisi yaparak çöken devletin tüm kontrolünü eline geçirdi.

AKP, yıkılan ulus devletin enkazı üzerinden faşist dikta bir ulus devlet kurmaya çalışsa da bunu başarması zordur. Kadınların, Kürtlerin ve demokratik toplumun mücadelesi buna izin vermeyecektir. AKP’nin kadın düşmanı politikalarının temel bir nedeni de Kadın Özgürlük Mücadelesi’nden duyduğu büyük korkudur. AKP, kendi iktidarı önünde en büyük engellerden ve tehditlerden biri  olarak mücadele eden, direnen kadınları görüyor. Öz yönetim direnişlerinde kadınların ilk hedef haline getirilmesinin nedeni de budur.

Sömürgeci erkek devleti kendi aklınca, direnişçi kadınlara saldırarak, cenazesine işkence yaparak, bedenini teşhir ederek kadının öz yönetim direnişini kıracağını ve kadını teslim alacağını düşündü. Ekin Van’a yaptığı alçakça saldırının esas nedeni buydu. Düşündüğü gibi bir sonuç alamayınca bu defa Silopi’de halk direnişinin başını çeken Sewe, Pakize ve Fatma Uyar’ı katletti. Cizre’ye, Sur’a, Nusaybin’e, Gever’e, Şırnak’a yöneldi ve her yerde ilk hedeflediği kadınlar oldu. Özyönetim iradesini ortaya koyan halkı teslim almak için önce kadınlara saldırdı, Taybet Ana’nın cenazesini günlerce sokak ortasında tutarak kadınların ve halkımızın  direniş iradesini kırmaya çalıştı. Direnişçi kadınların bedenlerine işkence yaparak ve klasik namus anlayışına hitap etmeye çalışarak halkımızı teslim alacağı düşüncesine kapıldı. Özgürleşen bir halkın, bu çıplak bedenleri, kendi yücelmiş onuru ve kutsanmış değeri göreceğini düşünemedi.

Öz yönetim direnişi yeni bir ruh geliştirdi

HENDEK-KADIN-COCUK-NUSAYBIN-6Soykırımcı devletin kanlı tetikçileri, onurlu yaşamın, soylu direnişin ne anlama geldiğini bilebilecek yüreğe sahip olmadıkları için onlarca insanı direniş bodrumlarında diri diri yaktılar. Direnişçileri vahşice yakarak Kürtlerin direniş iradesini kırmaya ve halkımızı Kürdistan’dan sürmeye  çalıştılar.

Cizre’de bodrumlarda sergilenen direniş, insanlık tarihinde bir ilki oluşturuyor. Sömürgeciliğe boyun eğmeyen ve diz çökmeyen bu onurlu insanlar cayır cayır yanarken, özgür yaşamın daha fazla kökleşen bir gerçekliği haline geldiler.

Öz yönetim direnişleri yeni bir direniş ruhu geliştirdi, tüm Kürdistan’da yeni bir direniş döneminin adı oldu, adı oluyor. Öz yönetim direnişleriyle birlikte 40 yıldır süren özgürlük savaşı kırsaldan şehirlere yayılarak, kır ve kent savaşını birleştiren yeni bir mücadele dönemine başlangıç oluşturuyor. Kent direnişi Kürtlerin özgürlük tarihinde artık yeni bir milat ve dönemin adıdır. Bu dönem sömürgeciliğe karşı kırda ve kentte, her yerde topyekün direnişle Özerk Kürdistan’ı kurma döneminin adıdır. Mutlaka kazanma ve başarmanın tarihi aşamasıdır.

Öz yönetim direnişleri demokratik özerk Kürdistanı kurma direnişleri olarak gelişmiştir. 2016 yılı bu direnişin çok görkemli yaşandığı bir yıl oldu. En etkili savunma duruşunu ortaya çıkardı. İçine girdiğimiz yılın ve önümüzdeki yılların öz yönetim direnişinin bu başlangıç felsefesine uygun ve layık bir biçimde büyük bir mücadele ve direnişle dolu dolu geçeceği açıktır.

Geçmiş mücadele sürecinde olduğu gibi bu yeni mücadele ve direniş döneminin de öznesi kadındır. Kürt kadını Demokratik Özerk sistemin kurucu gücü olacaktır. Bu gerçeği hiçbir sömürgeci güç değiştiremeyecektir. AKP faşizmi de bu gerçekle girdiği savaşta yenilecek ve tarihin çöplüğünde yerini alacaktır.

Öz yönetim bilinci büyütülmeli

Türk faşist ulus devlet sistemi, yeşil AKP faşizmi ile bütünleşerek, kadın ve halklar düşmanı olma gerçeğini çok fazla perçinledi ve pekiştirdi. AKP ile derinleşen cinsiyetçi ideoloji, genel hakim ideoloji anlamıYPS JIN NUSAYBINnda ırkçılığa doğru bir evrim geçirdi. Yani cinsiyetçilik derinleştikçe mezhepçi milliyetçilik, ırkçılığa dönüştü. Soykırımcı sömürgeciliğin dayandığı ana eksen derinleşen cinsiyetçiliktir.

Yeşil milliyetçilik, kölelik ideolojisi üzerinden topluma yeni bir biçim vermeye çalışıyor. Bu toplumsal biçimlenmenin kaynağına kadın köleliğini yerleştiriyor. Yeni bir “analık, karılık” edebiyatıyla kadınları, faşist ulus devlet sisteminin metası haline getirmeye çalışıyor. İşte bu kirli oyunu ve komployu, Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesi bozuyor. Kürt kadınları, AKP’nin köle kadına dayalı köle toplum yaratma politikasına karşı, özgür kadın ve özgür toplum mücadelesiyle amansız bir biçimde karşı koyuyor. Kadın düşmanı faşist devlete karşı, kadın eksenli demokratik özerk sistemi geliştiriyor.

Faşist erkek partisi AKP’nin, en çok korktuğu şey özgürleşen kadınlardır. Özgür kadını kendi varlığının bitişi olarak görmektedir. Çünkü kadın ne düzeyde özgürleşirse, toplum o kadar köleleşmeyecektir.

Kürt kadınlarının özgürleşme düzeyi ve demokratik sistem kuruluşundaki rolü, elbette ki faşist erkek partisi AKP’yi çileden çıkarıyor. Öz yönetim direnişlerinde kadınların ilk hedef yapılması, kadın siyasetçilerin tutuklanması, binlerce kadın aktivistin zindanlara tıkılması, KJA’nın kapatılması, eş başkanlık sistemine saldırılması ve eş başkanların tutuklanması, eş başkanlık sistemiyle yönetilen belediye ve kurumların kapatılması bu özgür kadın düşmanı politikaların bir sonucudur.

Bu saldırılar kadında öz savunma ve öz yönetim bilincini, özgür-özerk sistemini tüm boyutlarıyla kurma ihtiyacını ve aciliyetini daha fazla hissettiriyor. Bunlarsız varlığını özgürce sürdürmek mümkün değildir. Öz yönetim direnişi bu anlamda da çok öğretici derslerle doludur.Demokratik ulus anlayışıyla bu sistemi bütün boyutlarıyla örgütlemek ve toplumsal inşayı geliştirmek özgür ve eşit yaşamanın tek koşuludur, garantisidir.