“Sadece rüzgarın saçlarıma değdiğini hissetmek istiyorum”

- Rojbin EKİN
830 views

SAC KAMPANYASI 8

Bir ülkenin içine hapsedilmiş kadınlar, şimdi o ülkede attıkları küçük adımlarla yavaş yavaş bir devrimin kapısını aralıyorlar. Bir sistemin gücü ne zamanki insanları hayal kurmaktan ve arayış içerisine girmekten alıkoyabilirse, işte o zaman kendisine ilelebet ibadet edecek köleler yaratabilir. Bu bahsettiğim gerçeğe hiç uymayanlar da yok değil, ama hayal kurmaktan, düşünmekten ve arayış içerisine girmekten alıkoyamadıkları sayısız insan da var. Ve işte o zaman sistemin muhafazakarları ve uyumsuzları arasında baş gösteren çatışmalar başlar ve küçük de olsa sistemi zorlayacak isyan kıvılcımları atar.

Ortadoğu’nun en büyük ülkelerinden olan İran, köklü bir sistemsel geleneğe, kültürel yapıya ve tarihi dokuya sahip. Birçok diktatörü besleyip büyüttüğü gibi sayısız düşünür, edebiyatçı, felsefeci ve bilim insanı da bu topraklarda kimlik edindi, varlık buldu. En son devrimini 1979 SAC KAMPANYASI 11yılında yapan İran, Şah Rıza Pehlevi’nin (İran anayasal monarşi ile yönetiliyordu) modern iktidarına son verip, dine dayalı iktidar geleneğiyle kendisini sürdürmeye başladı. O zamandan bu yana içe ve dışa açılan İran’dan eser kalmadı. Adına “yasaklar ülkesi” deniliyor. Şeriat kanunlarıyla yönetilen bir rejim. Ve tabii yarattığı tanrılarını dini bir kılıfa büründürüp dokunulmaz kılan acımasız bir rejim.

Adını en çok da gerçekleştirdiği idamlarla duyuran bu ülkede, başkaldırı geleneğinin sürdürücüleri olan kadınlar var. Kendilerine küçücük bir özgürlük alanı açabilmek için cesur adımlar atan… Demokrasi, eşitlik ve adaletten nasibini almayan rejimlerde maalesef özgürlüklerin kapsamı da daralabiliyor. ‘Mutlak’ ve ‘sınır’ kelimeleri, ya da kavramları belki de bizi en çok kaşıyan ve zorlamayı arzuladığımız iki kavram. Nerede bir sınır varsa hemen ötesine bir adım atma heyecanı sarar bizi. Sınırın ötesinde ne olabilir merakı büyük bir cesaret aşılar böylesi anlarda insana. Birçoğumuzu belki de cesaretlendiren budur. Görebildiğinin bir ötesinin de olabileceği gerçeği. Ya da sana mutlak olarak dayatılanın değişebileceği gerçeği. Önümüze sınır olarak konulan çizgiden öteye bir adım atmaya başladığımız andan itibaren hem insanın kendisinde hem de içine hapsedildiği sınırlarda değişimler yaşanmaya başlar. Buna çatlaklar da diyebiliriz. İleri gittikçe, adımlarımız hızlandıkça hem kendimizde başlattığımız devrim büyür hem de farkında olmadan toplumsallaşan bir devrime doğru gideriz. Yeter ki bizi yüreklendirecek bir şey ya da birileri olsun ve ‘ya sev, kabul et ya da terk et’ dayatmasına mahkum olmayalım. Sizlerle paylaşmak istediğim asıl konuya gelecek olursam, son aylarda SAC KAMPANYASI 3sosyal medyada karşılaştığım ve çok etkilendiğim İran’da başını açarak sokakta yürüyen kadınlar. Ki biliyorsunuz İslami başörtüsü kullanmak, İran’da kadınlar için yasal bir zorunluluktur. Hatta istatistiki veriler 2014 yılı içerisinde İran ahlak polislerinin 3.6 milyon kadını uygunsuz kıyafeti yüzünden uyardığı, para cezası verdiği ve tutukladığını söylüyor. 2015 yılında ise başörtüsü kurallarına uymadıkları için 40 bin kadının aracına el konulduğunu da…

Kendisi Amerika’da yaşayan İranlı bir kadın gazeteci ve aktivist olan Masih Alinejad ‘My Stealthy Freedom’ (Benim Kaçamak Özgürlüğüm) adıyla bir facebook grubu oluşturup kadınları İran’da uygulanan başörtüsü kanunlarını değiştirebilmek için saçlarını açarak fotoğraf ve video çekip paylaşmalarını ister. Çok kısa bir süre içinde Masih Alinejad’ın da belki de tahmin edemeyeceği 820.000 takipçinin üzerine çıkar. Hala devam eden bu kampanyaya en çok sanatçılar, aydınlar ve arayış içerisinde olan kadınların katılması dikkat çekici. Son olarak İranlı sinema sanatçı Sedef Taherian’ın, instagram hesabından başı açık fotoğraf paylaşması İran rejimi tarafından ahlaksızlıkla suçlanmasına ve İran kültür bakanlığı tarafından İran’da çalışma izninin kaldırılmasına yol açmış ve sanatçı bu yüzden ülkesini terk etmek zorunda kalmıştı.

SAC KAMPANYASI 9İranlı kadınların oluşturulan facebook grubuna gönderdikleri fotoların altına yazdıkları cümleler sıradan, basit bir istek gibi gelebilir çoğumuza ama bunu söyleyebilmek ve başını açıp fotoğraf çekmek, bunu sosyal medyada paylaşmak bile İranlı kadınlar açısından devrim niteliğinde. Şöyle yazmışlar paylaştıkları fotoğrafların altına: “Sadece rüzgarın saçlarıma değdiğini hissetmek istiyorum. Bu çok küçük bir istek. Başörtüsüne inanıyorum, ama zorunlu başörtüsünden nefret ediyorum. Benim gizli özgürlüğüm. Sahte başörtülerinden nefret ediyorum, hepsi tamamen anlamsız ve acımasızca buna zorlanmış. Güzel siyah saçlarım gittikçe beyazlaşıyor, gerçekten çok üzücü… Henüz ne rüzgar ne güneş ne de yağmur gördü.”

***

Ve tabii en çok da etkilendiğim sokak ortasında başını açarak yürüyen korkusuz bir kadının paylaştığı video. Sokaktaki herkes çok tepkisiz onun başı açık olmasına. Aslında toplum o kadının başı açık ya da kapalı olmasını çok umursamıyor. Hatta ilgilenmiyor bile. Kadının önünden geçtiği kalabalık içerisinde sadece bir kadın bakıyor ona şaşkın şaşkın. O da eminim kadının korkusuzluğuna duyduğu hayranlıktandır, cesaretine imrenmesindenSAC KAMPANYASI 7dir. Demem o ki o yasaları o toplum değil, adına hükümran ve tanrı denilenler çıkardı ve uygulaması için de toplumun önüne koydu. Baskıyla, zulümle ve en acımasızca olanı da ölümle pratikleştiriyor olması.

Bir şey tercih olmaktan çıkıp zorunluluğa dönüştüyse orada isyanın başlamaması mümkün değil. Zorunluluklar ülkesi İran’ın da geleceğini kadınların başlattığı şimdilik küçük, sessiz ama gittikçe büyüyecek olan devrim belirleyecek. Bu devrime kadınların öncülük ediyor olması da bir başka büyük anlam taşıyor. Çünkü hükümranlar bir ülkeyi ve onun bayrağını mülkleştirmeden önce kadınları mülkleştirir. Kadınların ve ülkelerinin kaderinin aynı anda çiziliyor olması da kadının toplum içerisindeki belirleyici misyonundan ileri gelSAC KAMPANYASI 2iyor. Kadınların İran’da çaktığı bu kıvılcım büyük bir ateşe dönüşür belki de ve bu ateş sadece kadınlara değil İran’da yaşayan tüm halklara özgürlük umudu olur.

Bir ülke kültürel, dini kimliğiyle ve cinsiyetiyle aidiyet hissettiği herkesindir. Bunu zaten İranlı gazeteci ve aktivist Masih Alinejad da şu sözle çok güzel bir biçimde ifade ediyor: “İran bütün İranlıların. İran benim… İran annem… Annem başörtüsü takmak istiyor. Ben takmak istemiyorum. İran ikimizin de İran’ı olmalı.”