Dünya nüfusu 8 milyar olmuş. Düşünsenize, 8 milyar insan hep birlikte aynı atmosferde yaşıyoruz. Ama yine de çokluk içerisinde yalnızlık çekenlerimiz de az değil. Bunu da içilen depresyon ilaç verilerinden anlıyoruz. Durum böyleyken 8 milyar olduk diye sevinmeli miyiz?
İnsanların bilmiyorum kaçta kaçı kıtlıkla yüz yüze, dünya yüzeyinin büyük bir bölümü çölleşti, buzullar eriyor, sular yükseliyor, salgın hastalık almış başını gidiyor. Eko sistem değişiyor. Durduk yere bir sıcaklık ve hemen ardından bir soğukluk hissiyle ürperiyoruz. Bir soyunup bir giyiniyoruz. Sanki topluca menopoza girmiş gibiyiz. Ve emperyalistlerin tek derdi para: Silah üretmek için paraya, para bulmak için “silah satmaya” ihtiyaçları var. Bunun için de savaş lazım. Savaş için sebep, sebep için malzeme lazım. Malzemeden bol ne var ki? Her şey malzeme olabilir. Yoksa yaratırsın, o da sorun mu? Peki niye bu kısırdöngü? Bazıları diyor, “dünya nüfusu çoktur işte o yüzden.” Niye? Nüfus çoğalınca savaş mı çıkarmak lazım? Hani bu dünya hepimize yetiyordu, ne oldu? Hani hepimiz kardeştik, ‘yaratılanı severdik yaradandan ötürü.’ Şimdi yaradan’ı da mı beğenmiyoruz? Yoksa oğulları olarak yaradan’ın tahtına göz mü koydunuz? Tüm savaşlar bu yüzden mi!?? Kimileri para için diyor! Para için ise savaşların yoksulluk, kıtlık, hastalık getirdiği, insanları köklerinden söktüğü bilinmiyor mu? Kimi de diyor mide için. Yani karnımızı doyurmamız gerekiyor. Birileri (artık o her kimse?!) ekmeğimize, aşımıza göz koydu, gidip onu eşşek sudan gelinceye kadar …
Ne yapabildiysek…
Durum böyle olunca soramadan edemeyeceğim; peki bu midesizlik niye? Bu yaşadığımız, sineye değil mideye geçirdiklerimiz sindirilir gibi midir? Ben sindiremiyorum, o yüzden hep hazım sorunu yaşıyorum. Galiba hastayım?!! Koronanın hepimizi silip süpürdüğünü düşündüğüm bir zaman diliminde nüfusun 8 milyar olması beni bir hayli sarstı. Cidden 8 milyar mıyız? Birileri bizi yanıltıyor olmasın? Gözlerinizle gördünüz mü? Ben görmedim. Hani sperm oranı azalıyordu. Wıışşş, toprak başına! Peki bu nüfus patlaması niye? Diyorum ya biri bizi kandırıyor diye. Şimdi sevgile okuyucu; diyorlar ki, dünya genelinde erkeklerdeki sperm sayısı 50 yılda yarı yarıya düştü. Buraya kadar anlaşılmayan bir durum var mı? Bu 50 yılın son 20 yılında da erkeklerde sperm sayısının azalma hızı iki katına çıkmış. Yani 20 yıldır çok hızlı bir şekilde azalıyor. Bunu ben demiyorum, araştırmacılar diyor. Hatta bunun makalesini Human Reproduction Update dergisinde yayınlamışlar. İngilizce bilenler bir inceleyebilir. Sadete gelecek olursak, araştırmanın sonucunda diyor ki: “Sonuçlar insanlığın geleceğini tehlikeye atabilecek doğurganlık krizine işaret ediyor.” Yani ortada bir kriz var diyorlar. “8 milyarlık nüfusumuzu düşününce bu ne sperm krizi, bu ne nüfus” demek geliyor içimden. Ama demiyorum.
Açıkçası bu sperm ‘kıtlığı’yla bu ‘nüfus patlaması’ durumu bana göre insanlık açısından bir hayli düşündürücü ve sarsıcı. Geçmişte hepimizin bir “sevginin ürünü” olduğunu düşünürdüm. Ama şimdi ise tecavüz ürünü olduğumuz neredeyse kesin. Belki diyeceksiniz ama annemiz ile babamız evliydi. Bir kere evlilikte tecavüzün olmadığını düşünmek bilinç ve farkındalık yetersizliğidir. İkincisi günümüzde pek çok davranış hatta düşünce dikte etme biçimi bile bana göre tecavüze girer. Dikkat edin dikte etmek diyorum, ikna etmek değil. İkna bilinç, kabiliyet, empati kurmayı gerektiren bir yetenektir. Yani iki şeyi birbirine karıştırmamak lazım. Konuya gelirsek hiçbir kadın istemediği, bakamayacağı bir çocuk doğurmak istemez. Hiçbir kadın doğurduğu çocuğu uyku ilacı vererek aç uyutmak istemez. Hiçbir kadın yoksulluk nedeniyle çocuğunu satmak istemez, cinsel şiddete uğramasını, şiddet görmesini istemez. Belki çevrenizde “şirret” diyebileceğiniz, annelik duyguları ölmüş, erkeklik hissiyatıyla yaşayan kadınlar olabilir. Lütfen onları esas almayın. Çünkü onlar bedenen doğurma özelliğine sahip ama anne olarak sevme, besleme güdüsünden, düşüncesinden, hissiyatından yoksundurlar. Onlar bir tarafa…
Son 30-35 yıldır dünyanın birçok bölgesinde savaş var. Ben kendimi bildim bileli Afganistan savaşta. Irak Körfez Savaşı’nı da hayal meyal hatırlıyorum. Afrika’dan ise hiç söz etmiyorum. Hep bir kabile savaşları var ve dünyanın bir başka yüzünde yer altında, elmas madenlerinde hiç gerçek dünyayı görmeden, bilmeden doğup, ergenliğe gelmeden ölen çocuklar var. Hangi kadın böyle bir dünyaya birden fazla çocuk getirmek ister ki? Bu size mantıklı geliyor mu? Bana gelmiyor. O yüzden nüfusumuzun böyle büyümesi bana acı hissinden başka bir şey vermiyor. Çünkü o kadının tecavüze uğradığını, ruhsal bir yıkım altında istenmeyen bir gebelik yaşadığını, bakamayacağı kadar çocuk doğurduğunu, açlıkla, yoksullukla boğuştunu hissediyorum. Hatta hissetmiyorum, okuyorum, duyuyorum, görüyorum. Şimdi bana normal gelmiyor. Yani düşünebiliyor musunuz, sperm sayısı azalmış nüfus patlaması yaşıyoruz. Bu aklınıza yatıyor mu? O yüzden sperm sayısının azaldığı haberine çok üzüldüğümü söyleyemeyeceğim. Fakat bu hayata ayak basan her canlının -insan da dahil- bu dünyayı görme, yaşama, sevme ve onun için mücadele etme, direnme hakkı vardır. Bu nedenle 8 milyar olmak gözüme batmıyor. Sadece nasıl 8 milyar olduk onu bilin istiyorum. Herkes bir “sevginin ürünü” değil. Ama herkes sevgiyi, yaşamı özgür bilinciyle örebilir.
Star sizi korusun…