Doğanın çocuğu onun seri katiline dönüştü

- Roni EYLEM
351 views

‘Korana salgını hayatlarımızı alt üst etti’ demek ne kadar doğru… Zaten hayatı doğru yaşamıyorduk ki. Kapitalist sistem yaşamı fazlasıyla zehirlemiş durumda. İnsan yaşamı doğanın yaşamasına bağlıdır. Maalesef erkek egemen sistem bunu insanlara unutturdu. Doğayı tahrip ederek, ekosistemi bozarak yaşayacağımızı sandık. Doğanın yok edilmesi üzerinden insanın daha iyi yaşayacağını kurguladı ataerkil sistem. Böylesi spekülatif bir akıl dünyayı giderek yaşanamaz hale getirdi. Azami kar yasasının her gün şahlandırdığı tüketici kültür artık dünyayı yutar hale geldi. Doğanın çocuğu olan insan onun seri katiline dönüştü.

Bugünlerde koca koca devletler birbirini suçlayıp duruyor. Virüsün menşeisi üzerine kafa yormalar tavan yapmış durumda. Hayvanlardan mı bulaştı, laboratuvar da mı üretildi minvalinde toplumun kafasını bulandıran hikayeler üretiliyor. Korkuyla şok ettiği toplumu düşünemez hale getiren kapitalist sistem böylesi kurgusal söylentilerle suçunu örtbas etmeye çalışıyor. Ataerkil sistemin toplumun ve doğanın doğasına karşı açtığı savaş insanlığı bu noktaya getirdi. Yine beynimizi bulandırmaya çalışıyorlar. Yine kaynağın üzerine sis perdesi çekerek, kurtlar gibi uluyacaklar. Bu puslu havada zaten yeterince kirlettikleri hayatlarımızı daha fazla kontrol altına almak için dijital diktatörlüğü geliştiriyorlar. Virüs tespiti adı altında telefonlara yüklenen programlarla insan yaşamının her anı üzerinde tahakküm kurmak istiyorlar.

Metalaştırılan insan sağlığı

İlan ettikleri olağanüstü hali, olağanlaştırma peşindeler. Demokrasi ve özgürlüklerin canına okumak tek dertleri. Zaten koca ekonomilere sahip ülkelerin maske üretememeleri, solunum cihazlarına sahip olamamaları, test yapamamaları  bu sistemin gerçek yüzünü fazlasıyla ortaya koyuyor. Sürü bağışıklığı dedikleri aslında ‘ölen ölsün, kalan bizim işçimiz olsun’dur. Bir toplumun hafızası, kültür taşıyıcısı olan yaşlıların çoğunu ölüme terkettiler.

Yine evsizler, çalışmak zorunda kalanlar, karantinada kalma koşulları olmayanlar, yeterince beslenme imkanlarına sahip olmayanlar ve her gün evlerde şiddete maruz kalan kadınlar. Tam bir sirk’i ifade eden kapitalist sistemin her şeyi illüzyon, aldatmaca ve oyun. Yüksek teknoloji insan sağlığının hizmetinde değil. O yüksek teknoloji ötekileştirilen halkların topraklarını ve zenginliklerini işgal için kullanılıyor. Nükleer enerjiye, silah sanayisine harcadıklarını sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine harcasalardı, bu kadar insan yaşamını yitirmezdi.

Her gün binlerce insan yaşamını yitiriyor ve bu sonuçtan yarasalar sorumlu görülüyor. O yarasaların yaşamlarına niye müdahale edildiğini, etlerinin niye yenildiğini ve ekosistemin neden tahrip edildiğinin üstü örtülüyor. Bir de tuhaf olan, bu denli teknolojik ve bilimsel gelişmenin parallelinde insanın kendi bedeni ve sağlığı hakkında hiçbir bilgiye sahip olmayışı. Zaten insan sağlığının uzmanlaşma üzerinden metalaştırılması da başka bir mevzu. İnsan  sağlığı  bilimsellik  adına, bilinemez hale gelmiş, bedeni hakkında toplum tam bir cehalete mahkum edilmiştir. Şu an dünyaya ilkokul çocuklarının muamelesi yapılmaktadır. Eller nasıl yıkanır, nasıl beslenilir vb. Peki neden toplum sağlık bilgisine sahip değil? Neden kendini nasıl koruyacağını bilmiyor? Bunca akademi, üniversite niye bu bilgiyi toplumla paylaşmadı? Sağlık bilgisi neden bu denli elitleştirildi, uzmanlaştırıldı?

Paramedikalleştirilen sağlık sistemi

Bu tamamıyla bilimin, bilginin iktidarın hizmetine girmesi ve bu sistem için kullanılmasıyla ilgilidir. İktidarın tekeline girmiş bilim insan ve doğa yaşamını öldürüyor, yaşatmıyor. Bugünlerde  bilimin hakikati konuşturması gerekirken, her bilim insanı ve enstitüden bir sesin çıkması, toplumu aydınlatma değil, daha çok korkutma, paniğe koyma ve savunmasız kılmaktır. Sağlığın paramedikalleştirildiği patriarkal sistemde tıbbın da kesinlikle özgürleştirilmesi gerekir.

Bu pandemi günlerinde virüs gibi öldürücü olan bir diğer patolojik vaka da erkek şiddetidir. Kadınların ev içi emeğinin artması yanında erkek şiddetinin de yükselmesi kadınlar açısından tam bir kaosa neden oluyor. Zaten erkek egemen sistem olağanüstü hal’de hemen kadınların hakları konusunda sınırlandırmalara gitti. Sıkboğaz olunca hemen kadınların haklarını yutmaya çalışıyor. Kadınların kürtaj haklarının ellerinden alınmasına karşın Polonya gibi ülkelerde güçlü eylemler gelişti. Bu sistemin pandemiyi fırsata dönüştürmesini de kadınlar not ettiler.

Dayanışarak ayakta durmak!?

BM kadın şiddetinin artışı konusunda önlemlerin alınması gerektiğini belirtti fakat alınan önlemler çok dar ve kısıtlı. Kadınlar için tedbirlerin geliştirilmemesi, hatta katillerin serbest bırakılması, ataerkil virüsün uygulamaları. Bu sistem bizleri evlere kapattı, hareketsiz hale getirdi. Halbuki kanımca bu böyle olmak zorunda değil. Nitekim dünyanın çeşitli ülkelerinde sosyal mesafeye dikkat edilerek çok renkli eylemler de yapıldı. İsrail’de Netanyahu’ya karşı yapılan eylem bu pandemi döneminin eylem haritası olabilir. Kadınların, sağlık çalışanlarının –ki çoğu kadındır- işçilerin, evsizlerin, yaşlıların, korunmayan ve sömürülen yaşamlarına karşı bu tarz eylemler olabilir. Egemenler toplumun elini kolunu bağlamak istiyorlar. Toplumu pandemi paniğiyle şok ederek, hareketsiz kılıp, demokrasi ve özgürlüklerin canına kıyma peşindeler. Elbette özellikle böyle bir zamanda akıl sağlığımızı koruyarak, yüreğimizle sistemin hinliklerini sezip, adım atmak ve etrafımızda örülenlerin farkında olmak gerekiyor. Pandemiyi çıkaranlar düşünememeyi de bizlere enfekte ederek çıkar devşirmeye devam ediyorlar. Yaşlılara, kadınlara, yoksullara, işçilere, ölümü reva görenlerin korkulu rüyaları olmayı sürdüremezsek, yaşlı gezegenimiz onların ayakları altında ezilip gidecek.  Dayanışarak dur demeliyiz. Başka çaresi yok bu virüsün.