‘Êzîdî kadınların gururla sahiplenecekleri bir örgütleri var’

- Newaya Jin
813 views

raperin

DAİŞ çetelerinin Êzidî halkına yönelik gerçekleştirdiği saldırılar sonrasında, kadınların direnişe katılarak oluşturdukları YPJ-Şengal, öz savunma örgütlülüğünü gün geçtikçe büyütüyor. Şengal dağlarında 13-14 Şubat tarihleri arasında 1. konferansını düzenleyen kadınlar, öz savunma örgütlülüğüne Şengal Kadın Birliği (YJŞ) adıyla devam etti. Geçmişin Şengal’i ile bugünün Şengal’i arasında bu kısa zaman diliminde oldukça büyük gelişmeler yaşanmış. Kendine ait sözü olmayan kadınlar, bugün sözün, hayatın, umudun sahibi. Newaya Jin kadın gazetesi için YJŞ Şengal Komutanlarından Raperin Engizek ile bu süreci ve yaşanan değişimleri konuştuk…

Öncelikle kısaca özetlerseniz; DAİŞ saldırılarının başladığı günden bugüne Ezîdî kadınlar için neler değişti?

Êzîdî kadınlarının da toplumunun da tarihten bu yana sürekli katliamlarla, baskılarla yüz yüze kaldığını biliyoruz. Ferman gerçekliği ile inancını herşeye rağmen koruma çabası Êzîdî toplumu için bir içe büzülme, kapanma durumunu geliştirmiş. Kapalı toplumların genel bir sorunu olarak da kendini yenileme, değiştirme, başkasına güvenme sorunu ortaya çıkıyor. Êzîdîlik her ne kadar bir doğal toplum inancı olarak güçlü özgürlük değerlerine sahip olsa da, egemenlikli ve feodal sistemin değer yargılarının toplum üzerindeki baskısı ve etkisi belirgin. Bunun yansıması en çok da kadının konumu ve yaşamı üzerinde oluyor. Yine tüm savaş ve saldırılarda olduğu gibi en çok mağdur olan kadın oldu. DAİŞ saldırıları sürecinde de binlerce Êzîdî kadını öldürüldü ve DAİŞ’in eline esir düştü. Pazarlarda nasıl bir ortaçağ köleliğinin sergilendiğini de duymayan kalmadı. Bu saldırılar, kadınların kaçırılması ve köleleştirilmesi karşısında toplumda ciddi bir acı ve kırılma yaşandı ve yaşanıyor.  DAİŞ saldırılarına karşı HPG ve YJA Star’ın Şengal’e girmesiyle özgürlük ve savunma bilinciyle tanışıldı. Êzîdî kadınlar gerilla kadınlardan bu güvenin kaynağını öğrendiler ve bu inanç kendini örgütlemeye dönüştü. Bu Êzîdî kadınlar için devrimsel bir gelişme ve değişim sayılır.

RAPERIN ENGIZEK 3Kadınlar öz savunma örgütlüğünün varlığı ile yokluğu arasındaki keskin farkı nasıl hissettiler? Hayatlarına doğrudan yansıması nasıl oldu?

Şengal’de Êzîdî kadınları, ilk defa kendilerine saldıran güce karşı mücadelenin geliştiğini ve yanlız olmadıklarını, birilerinin onlara sahip çıktığını gördü. Bu PKK sayesinde gelişti. Kendi gözleriyle DAİŞ’in yenildiğini, Şengal’in özgürleştirildiğini ve katliamdan hesap sorulduğunu da gördüler. Her zaman süregelen bu ferman gerçeğinin bir kader olarak algılanmaması gerektiğini anladılar. Kendini savunma, öfkelerini yansıtma ve örgütleme imkanı oluştu. Ve kadınlar kendilerini savunmaktan sorumlu olanların, öyle görünenlerin onları nasıl çetelerin elinde bırakıp gittiklerini gördüler. Bu durum tabi ki bir bilinç yaratıyor. Bir bakış açısı ve yeniye dair bir inanç açığa çıkarıyor. Êzîdî kadınları saldırılardan bu yana artık kaçmak ve gizlenmek değil, savaşmak ve kazanmak duygusunu kazandılar. Bu aynı zamanda yaşama yeniden bağlanmak anlamına da geliyor. İlk defa kendini savunmak için örgütlenmeye gittiler. YJŞ ile kendi savunmalarını kimsenin eline bırakmadan, bu gücü gösterebileceklerini ilan ettiler. DAİŞ saldırılarının başladığı o ilk zamanlardaki ezilmişlik, utanç ve yenilgi duygusunun yerine, artık kendine güven ve inancın gururu var diyebiliriz.

Ezîdî kadınlar şimdi örgütlü bir güce sahip. Güç olmak, irade haline gelmek, kadın olarak kimlik edinmek nasıl sonuçlar yaratıyor? Örneğin kadınların bu düzeyi Ezîdî toplumunda nasıl karşılanıyor, ne tür dönüşümler yaratıyor?

Kadınların örgütlü olması demek, güç ve irade olması, bir toplumda söz sahibi olması ve değişim gücü olması demektir. Ayrıca toplum yaşamı hakkında da söz sahibi oluyorlar. Erkek aklını, toplumsal gerilikleri sorguluyorlar. DAİŞ’in hangi zihniyetin sonucu olarak ortaya çıktığını anlıyorlar. Toplumda da kadına karşı klasik-egemen yaklaşım sorgulanmaya, bu konularda değişim yaşanmaya başlıyor.

Eşleri, kardeşleri, akrabaları DAİŞ’in elinde olanlar, katliama şahitlik edenler intikam almak ve yakınlarını kurtarmak amacıyla YJŞ saflarına katılıyorlar. YJŞ ile örgütlü olmanın, güç olmanın, karar sahibi olmanın, onuru çiğnetmemenin farkına varıyorlar. Kadınları güçlü, onurlu ve başı dik olan bir toplum asla yenilmez ve kendi yaşamını yeniden örgütleyerek özgürce yaşayabilir.

DAİŞ’in elinden kurtarılan ve şu anda Avrupa’nın birçok ülkesine çıkarılan Ezîdî kadınlar var. Bunu nasıl yorumlarsınız? Topraktan kopuş, ülkeden kopuşun nasıl sonuçları olacak? Avrupa bu anlamda Ezîdî kadınların yaşadığı derin travmaya çözüm getirebilir mi? Ülkede kalmanın, kendi toprakları üzerinde hayata devam etmenin sağaltıcı yanları nelerdir?RAPERIN ENGIZEK 7

Burada da birçok kadın ve çocuk kurtarılarak aileleriyle buluşturuldu. Topraklarına döndüler. Êzîdîler için “Êzîdxan” olarak adlandırılan kutsal toprakların büyük bir anlamı var. Buraları her şeye rağmen bırakmayanlar da var. Ancak kurtuluşu Avrupa’da görenler de. Mesele sadece kaçıp kendini kurtarmak değil ki. Kaldı ki bu fiziki yaşamını kurtarmak olabilir ama insan yaşam tarzı, kültürü, ülkesi ve inançlarıyla insandır. Bin yıllarca üzerinde yaşadığımız, vazgeçmeyip direndiğimiz için hep katliamlarla yüz yüze kaldığımız bu toprakları, bu kültürü savunmak temel bir görevdir. Avrupa gerçeğinin, kapitalist sistemin kültürleri nasıl erittiğini ve sistem içileştirdiğini biliyoruz. Kaldı ki DAİŞ gerçeğini açığa çıkaranın da bu sistem olduğunu ve sonra da koruyucu ve kurtarıcıymış gibi insanların karşısına çıktığını da biliyoruz. Binyıllarca direndikten, fermanlara rağmen inancına ve kültürüne sahip çıktıktan sonra, hem de örgütlü bir şekilde direnme ve kazanma imkanı varken topraklarını bırakmak kabul edilebilir değil. Êzîdî kadınları ancak kendi toprakları ve kültürü içinde, kendi kökleriyle bağını yitirmeden yaşayacakları alanlarda yeniden yaşama dönebilirler. Bu korkuyu, acıyı ancak şu anda Şengal’de yaşanan direnişi görürlerse aşabilirler. Düşmanın yenildiğini, kaçtığını, hesap sorulduğunu ve buna güçlerinin yettiğini görürlerse kendilerine saygılarını kazanabilirler. Bu toprakların o korkunç yüzlü çeteler tarafından kirletilemediğini, direnişle değerlerin yeni bir kutsallık kazandığına şahit olurlarsa sahiplenebilirler. Bu topraklarda yaşanan yıkıma karşı yeniden inşaya çalışırlarsa, bunu birlikte yaparlarsa kendilerini de yeniden yaratacaklardır.

“Öz savunma örgütlülüğü sadece askeri anlamda bir örgütlülük değildir” belirlemesinden yola çıkarsak, yaşamın diğer alanlarına öz savunma nasıl yerleşiyor? Öz savunmaya sahip olmanın yarattığı bir öz güven de oluşuyor. Bu ilişkiyi biraz açabilir misiniz?

Kendini savunmak ve varlığını korumak fiziki bir kavram değildir yalnızca. O yüzden askeri örgütlülüğü de kaba ele almamak lazım. Bir yaşam örgütlülüğüdür bizim için.  Bir araya gelme, güç ve birliktelik oluşturma, bunu bir toplumsal ilişki ve yaşam alanı olarak ele alma anlamındadır aynı zamanda. Êzîdî kadınları olarak YJŞ örgütlülüğü ile kadınlar kadın olmanın bilincini, bunun ruhsal atmosferini, güvenini, gururunu da yaşıyorlar. Kadınlar çetelere karşı savaşıyor, kendilerinin de, toplumun da RAPERIN ENGIZEK 2savunulmasından kendilerini sorumlu görüyorlar. Bunun kendisi büyük bir güven ve saygı yaratıyor toplumda. Bu savaşan ve kendi kaderini eline alan kadınlara saygı ve güven duyuyor herkes. Kendine, cinsine güvenince, birlikte her türlü zorluğa göğüs germe ve her türlü saldırıya hazır olma temelinde örgütlenince her şeyi paylaşıyorsun. Ailenin, eşlerinin, erkeğin belirlediği ilişki düzeni dışında yeni bir ilişki düzeni yaratılıyor kadınlar arasında. Yeni bağlar yaratılıyor. Êzîdî kadınlarının kültürel mirasını ve inançlarını savunacakları, yaşatıp geliştirecekleri, gururla savunacakları bir örgütlülük açığa çıkıyor. Bir kimlik kazanıyor ve kabul ediliyor. Bu elbette ki güven veren bir duygudur. Farklı inançlar tarafından hep küçümsenen ve hakarete uğrayan bir inancı, kültürü korkmadan, tereddüt etmeden ve başkalarının da özgürlüğüne yol açacak bir şekilde savunuyor ve bunun için savaşıyorsun. Şimdi hepimiz Ortadoğu’daki bu ateş içinde kendimiz olarak ve örgütlü olarak özgürlüğümüz, yaşam hakkımız ve bizi biz yapan değerler için savaşıyoruz. Sonucun daha farklı ve özgür bir yaşam olacağına da inanıyoruz.