Şengal’de günün ilk ışınlarıyla kadını, erkeği, büyüğü, küçüğü herkes yüzünü güneşe çevirir. Burada insanlar, güneşe yüzünü dönerek sesli ya da sessiz, ilk dualarını okurlar güne.
Okudukları dualarda, ağızlarından dökülen ilk sözcük, “Hayırseverlere, dostlara, dinleyenlere”dir. Bunu sadece sabah yapmazlar öğlen ve akşam da yaparlar. Yani güneşin olduğu üç öğün güneşe yüzlerini çevirip ellerini kaldırır ve hayır duası gerçekleştirirler. Dünyanın, yani iktidarcıların koltuk savaşından uzak kendi inancıyla yaşayan Şengal, çok yakın tarihte sancılı zamanlarla yüz yüze kaldı.
Cenazeleri yollarda kalanlar oldu
2014’ün Ağustos’unda DAİŞ çetelerinin esas olarak saldırdığı ve soykırım gerçekleştirmek istediği yerlerden biriydi Şengal. Güneşe yüzünü vermişlerin diyarında, gerçekleştirilen saldırının bedeli ağır oldu. Katledilen ve kaçırılanların yanı sıra yoğun bir göç de yaşandı. Bu göç sadece toprağından göçertilme değildi, aynı zamanda acımasız ve sebepsiz saldırılar karşısında anlamsızlığın getirdiği bir ruh göçüydü de. Yıllardır inançlarıyla topraklarında yaşayan Şengalliler, bu amansız haksız saldırıları uluslararası hukukta bir yere koyamadıkları için, uluslararası hukuka karşı bir anlamsızlığı yaşadılar. Ki zaten anlamlı bir sebebi yoktu bu savaşın. Şengal’de toprak ve inanç ağır bir saldırıyla yüz yüze kalmıştı ve yıkımları çok ağır olmuştu. İnsanlar her yere savruldular, cenazeleri yollarda kalanlar oldu. DAİŞ çeteleri tarafından topluca katledilenler, kaçırılanlar oldu. Pazarlarda satılan, mülteci kamplarına gönderilenler oldu. Ve bir de tüm ölüm ve yıkımlara karşı kendi toprağını bırakmayanlar, bırakamayanlar oldu. PKK ve YPJ-YPG’nin yardımlarıyla kendi toprağını savunanlar da…
Kötülükler tanrısı Ehrimen’e inat Ezîdxan’a dönüş
Bu ağır soykırım savaşının üzerinden 9 yıl geçti. Bu zaman dilimi içerisinde öz topraklara, Ezîdxan’a geri dönüşler oldu. Ezîdxan’dan göç etmek zorunda kalan insanların çoğu döndüklerinde içine girebilecekleri bir ev bulamadılar. Ama topraklarına döndüler ve özgür bir nefes aldılar. Haksız ve sebepsiz yere yapılan soykırım saldırılarının yaraları, hem toprak hem ruh göçünü Ezîdxan’a geri dönerek sağaltmaya çalışıyorlar. Kadim zamanlarda fısıldanan ‘her bitki kendi toprağında boy verir’ sözü yaşam buluyor. Şengalliler toprağına dönerek yeniden can buluyor, bedenlerini terk eden ruhlarına yeniden kavuşuyor. Bu toprakların ve insanların yaşadığı soykırımın acısı elbette unutulmadı ve asla unutulmayacak. Tarifsiz acıları kadar, Şengallilerin Ezîdxan’a yeniden kavuşurkenki sevinçlerine de tanık olduk, oluyoruz. Kadınından erkeğine, yaşlısından gencine, çocuğuna varana dek, hepsinde yıllardır suya hasret çorak toprakların suya kavuşma anlamı ve sevinci yüklü. Yüzlerine nakışlı haritanın dalgası değişti, gözlerine yeniden fer geldi.
Çetelerce kana bulanan oyun sokaklarına yıllar sonra kavuşan çocukların sevinci ayrı bir güzel. Bu, kadim zamanlardan fısıldanan tarihi sözün can buluş anı’dır. İnsanlar, kötülükler tanrısı Ehrimen’e inat öz topraklarına dönerek kendi kökleri üzerinde yeniden yeşeriyor. Şengal’in köylerini dolaşıyoruz yıkıntılar arasında. Çoğu, bir aile gibi olmuşcasına birbirlerine kenetlenmişler. Kan bağları olmaksızın iç içe yaşıyor, birbirlerinin yardımlarına koşuyorlar. Çünkü birbirlerinden başka kimseleri yoktu. Bu, değişen çağların onlara bahşettiği değişmeyen kanunundu. Dünyanın ilk kök hücresiydiler, ama dünya tarafından yalnızlaştırılanlardı onlar. İnsanların insanlığını unuttuğu bu kadir bilmez zamanlarda, Şengal’de toprağına kavuşan insanların ilişkisi yeni bilinç, yeni yaşayış, yeni eyleyiş, yeni anlamlar doğurmakta. Yüzünü güneşe dönenlerin ülkesinde insanlığın yeniden can bulmasıdır yaşanmakta olan. ‘Em pêşiya fermanê jî hevdû nas dikin’ (biz fermandan önce de birbirimizi tanıyoruz) sözleriyle bir ağacın aynı yaprakları oldukları hakikatini zikrediyorlar.
Kadınların örgütlülüğe sarılışı
Şengal’e geri dönüşlerle birlikte örgütlülük de büyüdü, çoğaldı. Özerk Yönetim ilanıyla birlikte her gün halkın dönüşü kurumların çoğalmasına vesile oldu. Şengal’de en çok dikkatimi çeken kadın meclisleri oldu. Kadınlar, kendi meclislerinde çalışmak için çok istekli, talepkar ve mücadeleci. Toplumsal cinsiyetçi kodlar ve sınırlara karşı da cesur bir tutum ve mücadele sahibiler. Şengalli kadınların özlerinden kopan haykırışları can alıcı. “Para, ev vs. bizi kurtarmıyor, tek garantimiz örgütlülüğümüzdür” diyerek ortak örgütlü mekanizmalara koşuyorlar.
Tanıklık ettiğim, Şengalli bir kadının mecliste kalmak için verdiği mücadele görülmeye değerdi. “Eşim beni meclisten almak istiyor, örgütlü olmamı istemiyor. Tüm aileme mecliste çalışmamak nefessiz kalmak gibidir dedim” ifadeleriyle meclisin kendisi açısından önemini anlatıyor. Çevrenin baskılarından dolayı birkaç gün evde kalmış. “Meclise gelmediğim günlerde de hep hastaydım” diyor gülerek. Meclis ona iyi geliyor, iyileştiriyor, sağaltıyor. Örgütlülükten uzak kalış ise hasta düşürüyor. Farkında olsun ya da olmasın, örgütlülükten uzak geçirdiği zamanların aslında özgürlükten uzaklık olduğunun hissiyatını, duygusunu yaşıyor. Yine, ziyaret ettiğimiz birçok evde bulunan genç kadınlar da, kadın meclisi çalışmalarına dahil olma istemlerini fısıldıyor kulaklarımıza.
Bu toprakların ağaçları da direndi
Bir süredir adımladığımız Ezîdxan topraklarında gözümüze bir şey daha takılıyor. Moloz ve yıkıntılar arasındaki ağaçlar yeniden boy vermeye başladı. Bu topraklarda soykırımla birlikte ağaçlar, bağ ve bahçeler de susuz kaldı. Ama yıkım, talan ve işgale rağmen köklerine sarılıyor Şengal ağaçları da. Susuzluğa ve kimsesizliğe rağmen direnen ağaçları kuşlar da terk etmedi. Yeniden yeşermeye yüz tutan dallara konan kuşlar, insanları yaşama tutunmaya, çocukları ise oyun sokaklarına çağırıyor. Kuşların sesi çocukların sesine karışıyor ve böylece yılların özlemi gideriliyor. Fermana karşı 9 yıldır verilen toplumsal mücadele ve direniş ağaçları insana, kuşları çocuklara kavuşturdu. Direniş yaşamı, yaşam örgütlülüğü ve özgürlüğü doğuruyor Ezîdxan’da.
Şengal’de kadınların haykırışı
Bir çığlıktır
Esaret altında geçmiş zamanlara karşı
Ve haykırır
Geldim
Dayadım yüreğimi
Tomurcuk gülün kapısına
Günün sıcaklığı çağırdı
Gülün güzelliği
İşte bir yağmur damlasıyım
Özgür zamanlarla
Doğma zamanı
Bereketli bir yağmur olup
Topraklarıma özgürce yağma zamanı
Güne gül yüzünü
Gösterme zamanı…