“Her şey incelikten, insan kabalıktan kopar”

- KAKTÜS
642 views

Geçenlerde bir konuşmaya kulak misafiri oldum. Misafir olmakla kalmadım, kulağımı iyice temizleyip, çaktırmadan içeriye doğru sızdım. Mevzu Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin tarihi olunca kendimi hep böyle bir yerlere sızarken buluyorum. Star aşkına yeni şeylere muktedir olmak ne güzel şey. Hangi yaşta olursan ol, öğrenme azmini kaybetmemek, merak ve ilgini yitirmemek!… İşte ben buna ‘olmak, var olduğunu hissetmek’ diyorum. Yani canlı olduğunu anlamak için kendine çimdik atmana gerek yok. Hayata karşı ilgini yitirme, her şey yoluna girer. Nasıl mı? Bu bir gizem!..

Evet, ne diyordum? Sene Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin ilk yılları… Yer Riha, ya da diğer bilinen adıyla Urfa, tarihte peygamberler şehri olarak da biliniyor. Ama ben işin o kısmında değilim. Tabi devrimci ruhun tavan yaptığı yıllar ve Apocular şehre hakim. Buradan itibaren olayı kulağıma geldiği gibi aktarmaya çalışayım.

‘Önce devrim…’ 

“1979 yılıydı. Bizim A.. diye bir arkadaşımız vardı. D….. adında bir kadına deli gibi aşık olmuştu. Bizde ‘arkadaşımızdır, seviyor, destek olalım’ dedik. Tabi o zamanlar Yılmaz Uzun arkadaş benim yardımcımdı. Arkadaşlarla el ele verdik, gidip A.. arkadaşa kızı istedik. Çok sevindi, mutlu oldu. Düğün hazırlıklarına falan başladık. Tabi o arada işlerimizi de yapıyoruz. O dönemlerde Apoculara düşmanlık yapan biri vardı. Karar aldık vuracağız. Yılmaz’la konuştuk. İşi planladık. Bu arada düğün hazırlığı da yapıyoruz.  Tabi Yılmaz gitti, haber geldi, adamı vurmuşlar, fakat adam ölmemiş. Hastaneye kaldırılmış. Ne yapalım, ne edelim? Bu adamın ölmesi lazım. Apocular işlerini yarım bıraktı dedirtmeyiz. Yılmaz ile konuştuk. Yılmaz dedi A.. vursun. Hem düğünüdür, dikkat çekmez. Tamam dedik. A..’yı çağırdık. Konuştuk. “Devrim görevlerimiz var. Önce devrim… Sen git, gel biz düğünü de yaparız. D….. fark etmeden dönmüş olursun.” Tabi hayır diyemedi. Ama çok bozulduğu her halinden belliydi. Düğün günüydü, A….. silahı aldığı gibi hastaneye gitti. Hastanenin kapısından girer girmez onun silahlı olduğunu görenler onu durdurmaya çalışmışlar. Tabi A…. hangi sinirle gitmişse artık, önüne çıkanı vurmuş. Yaralanan adam da birinin kendisine doğru çatışa çatışa geldiğini öğrenince hemen kendini yataktan atmış, kaçmaya çalışmış. Tabi kaçar mı, A.. düğünü, D….’yi bırakmış gitmiş. O adamın oradan sağ çıkması mümkün mü? Sonra A…. yakalandı. 15 yıl ceza aldı. Tabi düğün de olmadı. D…. de gidip başkasıyla evlendi.” Birden heyecana gelip, “yuh D…..’ye” demişim. Artık nasıl söylediysem, herkes şöyle bir dönüp baktı, o bakışlar altında D…..’ye “yuh” çektiğim için şöyle bir düşündüm. Bu “yuh” ne kadar yerini buldu? Tabii hala düşünüyorum…

Normalde böyle şeyleri erkekler yaptığı için pek yuh çekmeyiz. En kötü ihtimalle, “Erkek işte, yapmazsa şaşardım” deriz. Fakat sözkonusu kadın olunca şaşırdım tabi. Çünkü bir kadının her zaman bekleyeceğini biliriz. Tabi ki, toplumsal baskı olmazsa… Kadının ‘adı’ çıkarılmaya çalışılmazsa veyahut zora dayalı bir mecburiyete maruz bırakılmazsa… Bir de “vurun kahpeye” filmindeki gibi toplumun tüm erkeklerince damgalanmazsa… Kadın bekler, ama mutlaka bekler… Bu da kadının çözümlenemeyen, iç dünyasına ait gizemlerden biridir.

‘Neden Mêreoloji Bilimi yok?’

Tabi ben kadının bu gizemli yanını ve toplumsal eril zihniyet baskısını düşünürken birden aklıma geçenlerde katıldığım Jineoloji seminerinden bir örnek geldi. Sunum yapan arkadaş, Jineoloji Bilimini anlattıkları kimi yerlerde erkeklerin gösterdiği tepkilerden söz etti. “Jineoloji Bilimi varsa neden Mêreoloji Bilimi yok? Jineoloji varsa Mêreoloji de olmalı” diyenler olmuş. Doğrusu bu tepkiler bana pek yabancı gelmedi. “Bizim namusumuz değilseniz, kimin namususunuz?” “Elimizde bir namusumuz kalmıştı, ona da el attınız.” Parantez açıyorum: (Sanki kendi toprağı üzerinde özgür ve bağımsız yaşıyor da elinde bir namusu kalmış, ona da kadınlar el atmış. Wııışşş, niye yaşıyon sen?) “Kadınların özgünlükleri varsa, erkeklerin de özgünlükleri var, biz niye özgün toplantı yapmıyoruz?” “Ne konuşuyorsunuz o toplantılarda? Hep dedikodu, hep dedikodu. Car, car car…” “Biz de erkek partisi kuracağız. Evde Ezilen Erkekler Partisi-EEEP” “Siz hep kadınların ezildiğini söylüyorsunuz. Ama erkekler de eziliyor, zulüm görüyor. Kadınlar tarafından şiddete maruz bırakılıyor. Bizim de şikayetimiz var? Evde dayak yiyen erkekler var. Bijî rizgariya mêran!” “Kadınlar günü varsa, erkekler günü niye yok. Niye her şey kadınlar için?” “Ben en sevdiğim gün; 9 Mart!”

Tam evlenecekken, devrim için çatışa çatışa… 

Ya Star! İştar’ın merhametine gelesiniz. Ne demiş eskiler; “Eyba reş, fediya giran!” Daha ne diyeyim…  “Her şey incelikten, insan kabalıktan kopar” demişler. Hakikatten öyle… Yani şunun şurasında ben de kabalıktan kopmak istemiyorum ama, düşünüyorum da bu kadar kıllık nasıl izah edilebilir?!? Hani şöyle güçlü ve uzun bir “yuuuuuuh!” çekesim var. Tamam, hadi oturup hep birlikte “Mêreoloji” diye bir bölüm açalım ve Mêreoloji’yi inceleyelim. Soruyorum bu incelemeden ‘Mêre Mû’ yani “kıl adam ya da erkek” dışında ne çıkar?!?  Kıllık işte, her şeyde böyle kıllık yapacaklar… Bir şey deyince de “Siz kadınlar her zaman haklısınız” diyorlar. Sanki biz bu cümlenin ne anlama geldiğini bilmiyoruz? Bir erkek, “sen haklısın, sen daha iyi bilirsin” diyorsa bilin ki, tüm amacı konuyu kapatmaktır. Yoksa sizi haklı falan gördüğünden değildir. Kaçıyordur. Çünkü diyeceğini demiştir ve kıskançlığın dibine vurmuştur. O, söylediği sözün kadının içine içine işlediğini biliyordur. Artık içi rahatlamıştır. Yoksa boşu boşuna “Mêreoloji de olmalı” demez. Erkek de gayet iyi biliyor ki, incelenen “Mêreoloji”den ancak hinlik çıkar, kıllık çıkar. Şöyle 5 bin yıllık tarihine topluca baktığında bunun böyle olduğunu zaten görüyor. Maksat çamura yatmak, çukur oluşturmak… Hatta diyebilirim ki, tüm amaç insanlığın dibine vurmaktır. Başka türlü tarih nasıl çarpıtılabilir ki!?!

Tabi hala D…..’ye çektiğim ‘yuh’u düşünüyorum. Bir de A..’nin, D….. için kurduğu düğün derneği… Tam evlenecekken, devrim için çatışa çatışa hastanede yol alışını… Şimdi bunlar da kalkmış, “Neden Mêreoloji de yok” diyor. Sen hele önce A…. gibi D….. için çatış, sonra D…..’ye ne oldu öğren, öyle gel. Tabi 15 yıl mahpus olmayı da unutma. Çünkü tüm bunlar “Mêreolojinin” getirdikleri. Sen bir de götürdüklerine bak!?! Eyba reş, fediya giran!..