‘Jin Jiyan Azadî’nin enternasyonalizmi

- Nazan ÜSTÜNDAĞ
379 views
Berlin’de yapılan İkinci Dünya Kadın Konferansı ile ilgili izlenimlerimi ve değerlendirmelerimi hem Gazete Karınca’da yeni başladığım köşede, hem de Yeni Yaşam Gazetesi’nde Nezahat Doğan’la yaptığımız röportajda paylaştım. Bu makalede ise konferansta açığa çıkan enternasyonalist ihtiyaçtan bahsetmek istiyorum.

Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor; dünyada son elli yıldır görmediğimiz derecede büyük, bir yandan da eskisinden farklı bir enternasyonalist örgüt arayışı var. Sağın uluslararası sermaye üzerinden tüm dünyada en örgütlü biçimde karşımıza çıkması, erkek-sermaye-devlet üçgenin kendini, hem yerele hem de dünyanın tamamına son derece başarılı ve yayılımcı bir biçimde dayatması ve her yerel direniş kıvılcımının küresel ve bölgesel emperyalist ittifaklarla dağıtılması, cezalandırılması ve suçlulaştırılması eskiden “kimlik siyaseti” yaptıkları söylenenler için bile artık saklanamaz bir gerçek haline geldi. Trans kimliklerden, Queerler’e, kadınlardan yerli halklara, siyahlardan ekolojistlere kadar tüm muhalif gruplar şiddetin bu rejimin vazgeçilmez bir aracı olduğunu, ölüm coğrafyaları yarattığını ve sürekli olarak birilerini insan kategorisinin dışına atarak soykırıma tabi tuttuğunu görüyor. Hukukun artık bir hak arayışı alanı olmaktan çıkıp, uslulaştırılamayan halkları ve kimlikleri tecrit etme ve etkisizleştirme alanı haline geldiğinden de kimsenin şüphesi yok. Bugüne kadar resmi olarak kurulmuş uluslararası hukuk kurumları gülünçleşiyor. Afrika’da birkaç diktatörü yargılamak dışında hiçbir işe yaramayan savaş suçları mahkemeleri, devletler yardıma çağırmadıkça kılını kıpırdatmayan kimyasal silaha karşı kurulmuş örgütler, parayı ver suçunu işle diyen Avrupa insan Hakları Mahkemeleri gülünç olmaktan öteye gidemiyor.

Özgürlük hayalleri büyüyor
Kimsenin eskiye özendiği de yok. Muhalif dediğimiz gruplar kadınlar, translar, queerler, yerli halklar, siyahlar Amerika’nın işgalinin gerçekleştiği 15. Yüzyıldan beri zaten tarihi bir felaket olarak yaşıyorlar. Ortadoğu’da da imparatorluklar tarihi de uluslaşma tarihi de kandan, zulümden, katliamdan, kölecilikten ibaret. Üstelik özgürlük hayali kuranların çoğu milliyetçilikten de olabildiğine uzak. Kendi kaderini tayin hakkını kendilerinden başka kimseye emanet etmeye niyetleri yok. Bedenleri ve zekalarının uysallaştırılmasına topyekün karşı çıkıyor, bedenleri ve zekalarının neler yapabileceğini doyasıya merak ediyorlar. Özgürlük hayalleri büyüyor ama sağın küresel örgütlülüğü ve şiddet araçları üzerindeki neredeyse mutlaklaşan tekeli sebebiyle yenilgiden de kurtulunamıyor. Enternasyonal birliktelik işte bu yüzden şimdilerde çok büyük bir arayış olarak kendini gösteriyor.

Erkek enternasyonalizmi
Dünyada bunu deneyenler var. Tricontinental’i yeniden canlandırmaya çalışan Vijay Prashad var ve ittifakları var mesela. Söylentiye göre Çin’den bir sermayedarın desteklediği Prashad şimdilerde özellikle Uzakdoğu ve Afrika’da etkin bir enternasyonalizmin öncüsü ve enternasyonalist ideolojinin biçimlendiricisi. Bu ideoloji bana göre ulus devleti doğallaştıran, bölgesel emperyalizmleri, Rusya ve Çin’in devasa suçlarını görmezden gelen oldukça erkek bir enternasyonalizmi besliyor. Keza Avrupa ve ABD’nin yeni demokrat solunun kurduğu Progressive Enternasyonal de yerelleşmekten ve devletlerden kopmaktan uzak. Daha çok seçimler veya insan hakları ihlalleri gibi konularda solun enternasyonal bir destekle etkinleşmesine uğraşıyor. Kıymetsiz olduğu söylenemez. Özellikle Latin Amerika’da bu tür enternasyonalizmler olmasa seçimlerde arka arkaya sol seçeneğin böylesi güçlenmesi gerçekleşemezdi.

Alternatif bir hayat düşleyenlerin enternasyonalizmi
2. Uluslararası Kadın Konferans’ında ise bambaşka bir enternasyonalizm arzusu ortaya çıktı. Yerelden kurulabilecek ve yukarıda belirttiğim grupların özgürlük hayalleri çerçevesinde gelişebilecek bir enternasyonalizm. Kadınların, yerli halkların, siyahların, queerlerin, transların, alternatif bir hayat düşleyenlerin ekolojist enternasyonalizmi. Jin Jiyan Azadî’nin enternasyonalizmi. Bu enternasyonalizmi kurabilecek kapasitede olan tek hareket ise Kürdistan Kadın Hareketi. Ancak bunu kurabilmek için çok ciddi bir ideolojik ve örgütsel çalışma da yapılması, yenilikçi metodolojiler belirlenmesi gerekiyor. Çok daha katılımcı, her tarihin özgünlüğüne çok daha uyanık yaklaşmak, her kadını bir kaynağa, her kaynağı bir harekete çevirmek, her hareketi bir öğrenme macerasına dönüştürmek gerekiyor. Böyle bir izleğin nasıl programlaştırılabileceği konusunda düşüncelerimi bir başka yazıda paylaşmak umuduyla…