Jineolojî Grek kadınların da yolunu açıyor

- Aylin Acar
74 views
Kendisini kadın ve yaşam bilimi olarak tanımlayan Jineolojî, her ne kadar Kürdistan çıkışlı olsa da, bugün dünyada kadın ve alternatif hareketler tarafından tanınır, tartışılır hatta uyarlanır bir düzeyde evrenselleşti. Dünya genelinde hem örgüt hem de bireysel olarak kadınlar, Kürt halkıyla dayanışmanın ötesinde kendi varlık ve kimlik tanımlamalarını Jineolojî ile yapıyor, mücadele hatlarını ve yollarını kadın biliminin önerdiği yöntemlere dayanarak çiziyorlar. 

Jineolojî’nin ulaştığı ve etkilediği coğrafyalardan biri de Yunanistan. Geçtiğimiz yıl düzenlenen Jineolojî kampına katılan Grek kadınlar, yeni bir inisiyatif kurma kararı aldılar.  Viyana Halklar Platformu’nda yan yana gelme imkanı bulduğumuz inisiyatif üyelerinden Elefterya, Nefelia ve Maria, konferanstaki atölyelerde yaşadıkları dönüşüm sürecini paylaştılar.
Jineolojî kampının kendileri için bir dönüm noktası olduğunu belirten Grek kadınlar, kampın ardından toplumsal sorunları daha köklü ele aldıklarını, mevcut sol örgütlenmelerin bu sorunlara çözüm noktasında yetersiz kaldığını gördüklerini, bu nedenle yeni bir inisiyatif kurmaya karar verdiklerini anlatıyorlar. Elefterya, Nefelia ve Maria ile henüz kuruluş aşamasında olan ‘Atina Feminist İnisiyatifi’ni, genç kadınların özgürlük arayışlarını, Kürt kadın hareketinden ve Jineolojî’den ilham aldıkları konuları konuştuk. 

Yeni bir inisiyatifsiniz. Neden mevcut kadın örgütlenmeleri ya da sol hareketlere katılmak yerine yeni bir oluşum?Elefterya: 2024 yılında Yunanistan’da Jineolojî dostları tarafından düzenlenen bir kampa katıldık. Bu kampta yoldaşlarımızın işaret ettiği metodoloji ile, Grek kadınlarının sorunlarının çözümü, ihtiyaçları, toplum yapısına denk düşen bir örgütlenme anlayışı ve modeli üzerine daha fazla kafa yorma imkanı oluştu. 

Nefelia: Bazılarımız daha önce farklı kolektiflerde yer aldı. Veya hala da başka sol kolektif ve gruplarda faaliyet gösteriyor. Ancak Jineolojî kampıyla birlikte daha fazlasını yapmak istedik. Özellikle de kadın özgünlüğü konusunda. Farklı perspektiflere sahip yeni kitaplar okumaya başladık. Abdullah Öcalan’ın “Erkeği Öldürmek” kitabı bizim için farklı bir yol çizdi. Yeni bir metodoloji sundu. 

Nasıl, ne gördünüz bu kitapta?
Elefterya: Bizim için ufuk açıcı tartışmaların başlangıcı oldu diyebiliriz. Aslında hepimizin içinde -buna kadınlar da dahil- bir ‘egemen erkek’ olduğunu; onu öldürmenin içselleştirdiğimiz tüm ataerkil düşünce kalıplarından kurtulmak anlamına geldiğini fark ettik. Bunları çocukluğumuzdan itibaren ediniyoruz ve bunlardan arınmak, özgürleşmede temel ve en önemli süreç. 

Tarihsel olarak toplumsal cinsiyetin kurumsallaşmasında Grek mitolojisi dikkat çekici… Grek toplumu açısından nasıl bir karşılığı var ‘erkeği öldürmek’ kavramının? 

Elefterya: Grek toplumu ataerkilliğin köklü olduğu bir toplum. Tarihsel olduğu kadar bugün de çok ciddi travma ve şiddet biçimleriyle karşı karşıyayız Grek kadınlar olarak. Yunanistan’daki feminist hareketin çok güçlü bir döneminde olduğunu söyleyemeyiz. Beş yıl öncesine kadar aslında daha güçlü, örgütler arası ilişkiler daha güçlü idi ama şu anda birçok oluşum için sisteme daha fazla kayış var. Ataerkil sisteme karşı organize olmada zorluklar yaşıyoruz. 

‘Erkeği Öldürmek’ bir başlık. Peki Abdullah Öcalan’ın diğer tezlerini ya da Kürt Kadın Hareketi’nin tezlerini nasıl görüyorsunuz? Toplum gerçeğinize uygulanabilir görüyor musunuz?
Nefelia: “Kadın ilk sömürgedir” analizinden çok etkilendik. Aslında bu tespitten ilham alarak ataerkilliği daha derinlikli incelemeye başladık. Egemen erkeklik nasıl var oluyor, bunları daha derin analiz yapmaya ihtiyaç duyuyoruz. Feminist bir çerçevede örgütlenmenin önemi kadar kapitalizm, kolonyalizme karşı da mücadele etmeliyiz. Yani bu bağlantıyı görebiliyoruz. Kapitalizme, kolonyalizme, ırkçılığa karşı mücadele aynı zamanda erkek egemenliğine karşı mücadeledir. 

Elefteria: Birçok konuda Kürt Kadın Hareketi bize ilham verdi. Bunların başında öz savunma yaklaşımı geliyor. Bunun salt askeri bir kavram olmadığını, bunun ötesinde toplumsal bir kavram olduğunu gördük Kürt Kadın Hareketi’yle. Komün, hayatın temelidir. Ancak kolektif bir düşünce, örgütlenme ile güçlü bir bedene kavuşabiliriz. Elbette özerk kadın örgütlenmesi, kadın partisi de bizim için çok dikkat çekiciydi. 

Maria: Bir not da ben düşmek istiyorum. Jineolojî ile ‘bilgi’ye yüklediğimiz anlam çok daha farklılaştı. Ayrıca Abdullah Öcalan’ın ‘Nasıl Yaşamalı’ üzerine değerlendirmeleri, yani özgürlük ve yaşamın özdeşleştiği bakış açısı bize çok ilham verdi. Bunu sadece kitaplarda okumadık. Aynı zamanda bunun yaşam bulduğunu da Kürt Kadın Hareketi’yle buluşma zeminlerimizde, pratikte de tanık oluyoruz. Tüm bunlar bizi Abdullah Öcalan’ın ideolojisine daha da yakınlaştırdı. 

Çok genç yaşta böyle arayış ve iddiaya sahip kadınlar olarak, genç kadınlara bu bilinci nasıl taşıyacaksınız?
Elefteria: Kuşaklar arası farklılıklar kadar bağlantılar ve ortaklıklar çok güçlü bence. Genç nesillerde kadın ideolojisine mücadelesine büyük bir ilgi ve merak var. Feminist hareket kimilerinin iddia ettiğinin aksine, ‘modası geçmiş’ bir mücadele değil. Tam tersine çok canlı. Ancak ataerkilliğe karşı daha organize olmak gerekiyor. Genç kadınların patriyarkaya karşı duyarlılığı var fakat bu, herkesin inisiyatif aldığı anlamına gelmiyor. 

Kürt Kadın Hareketi, 21. yüzyılın kadınların yüzyılı olacağını söylüyor. Geleceğe dönük umutlu musunuz?
Nefelia: Gerçekten de öyle olacağını düşünüyorum. Çevremdeki insanlara bakıyorum ve çoğunun halihazırda birçok ataerkil normu reddettiğini görüyorum. Ancak, bu süreci tam anlamıyla gerçekleştirmek kolay değil. İçinde yaşadığımız gerçekliği tüm yönleriyle deşifre etmek, kendinizi bu konuda başta da belirttiğimiz gibi kurtarabilmek, arındırabilmek zor bir süreç. Birçok insan retleri olsa da, bu dönüşümü yaşayamayabiliyor. Ama böyle bir irade olduğunu düşünüyorum. 

Elefteria: Genç nesil büyük ölçüde sistem dışı arayışlardan etkileniyor. Eğer yeterince çaba gösterilirse değişimin mümkün olduğunu görebiliyorum. Sistem kimi zaman gençlerin arayışlarını farklı yönlendiriyor. Gençlerin bazen umutsuz ve çaresiz hissettiklerini de görebiliyorum. Ancak, bu konferansta John Holloway’in konuşmasında bahsettiği gibi, “Çaresizlik fırtınada umut gibidir.” Bu çaresizlik tersine çevirebilir ve bir güce dönüşebilir. Ve bence bu gerçekleşebilir. 

30’u aşkın ülkeden yüzlerce farklı örgüt, grup, ağ burada bulunuyor. Ne gibi sonuçları oldu sizin açınızdan?
Maria: Her şeyden önce, buradaki enerjiden çok şey aldığımı belirtmeliyim. Atölyelerde farklı görüşler ve tartışmalar oldu. Bizim için yeni ya da öğretici metod ve yanlar oldu. Burada konuştuğumuz konular üzerine daha fazla düşünmek, örgütlenmemiz açısından dersler edinmek istiyoruz. Atina’ya döndüğümüzde bu enerjiyi yoldaşlarımıza ve örgütlenmemize aktarmak, çoğaltmak istiyoruz. 

***

Makedonya’da Jineolojî rüzgarı

Kadınların Jineolojî’den esinlenerek örgütlenme kararı aldığı yerlerden biri de Makedonya. Makedonya’da bir grup aktivist, 2024 Ekim ayında katıldıkları bir Jineolojî semineri ardından Kürt Kadın Hareketi’nden ilham alarak, kadınların yerel bağlamda ihtiyaçlarına odaklanan bir girişim kurdu. Girişimin adı “Dünya Sosyal Merkezi.” Newaya Jin’in sorularını yanıtlayan girişim üyelerinden Elena Macadonia, “Kürt hareketini ve ilkelerini derinlemesine ilk kez o zaman (Jineolojî seminerinde) tanıdım. Güçlendirici ve ilham vericiydi. Kürt hareketinin ilkeleriyle tanışmaya çalışıyoruz” diyor. 

Liberal etkilerden sıyrılmalıyız

Şu anda girişim, manifestosu ve uzun vadeli yol haritası üzerinde çalışıyor. Üye sayısı az olsa da, erişimlerini genişletme hedefindeler: “Bu derin bir çalışma, yavaş bir çalışma. Ancak başarmak istediklerimizi geliştirdikçe büyümeyi umuyoruz.”
Elena, kadın hareketlerinin liberal ideolojilerin etkisinden sıyrılması gerektiğinin altını çiziyor: “Sistem dışı bir perspektifimiz, bir ideolojik bakış açımız elbette var. Ancak kadınların yerelde ihtiyaçlarına karşılık gelen, somut projeleri olan bir oluşum hedefimiz. Sürdürülebilir, yapılandırılmış ve pratiğe odaklanmış bir şey inşa etmek istiyoruz.”

Uluslararası dayanışmanın rolü

Yerelde örgütlenmek kadar, ataerkil sisteme karşı mücadele eden deneyimlerin küresel ortaklığı, alışverişinin de önemi üzerinde duran Elena Macadonia, “yerel bağlamda sıkışıp kaldığınızda, çoğu zaman mücadeleyi dar bir perspektiften görme eğiliminde oluyorsunuz. Ancak, dünya genelindeki farklı mücadeleleri tanıdıkça, bağ kurdukça kesişim noktalarımızı daha iyi görebiliyoruz” diye ekliyor. 

Kapitalizm, patriarkayla mücadele

Kapitalizmin nasıl ortadan kaldırılacağı sorulduğunda Elena, kapitalizmin, patriarkanın ve sağcı popülizmin yükselişinin iç içe geçmiş doğasına dikkat çekiyor: “Patriarka, sömürüyü yönetiyor. Ayrıca milliyetçiliğin ve faşizmin yükselişini de görüyoruz. Ülkemizde de çoğu insan sınıfsal veya toplumsal cinsiyet analizi yapamadığı için sağcıların sunduğu çözümleri gerçek sanıyor. Bunun yarattığı sorunları yerelde çözmek kadar uzun vadeli küresel bir mücadele de gerekiyor.”

Bunu kim değiştirebilir?

“Bunu kim değiştirebilir” sorumuza ise şöyle yanıt veriyor Elena: “Cevap basit. Kendini dışlanmış hisseden, baskı altında olan herkes, hepimiz! Bizi bölen şeylerden çok, birleştiren şeyleri bulmalıyız. Stratejik düşünmeli ve birlikte hareket etmeliyiz. Bizi kurtarmaya kimse gelmeyecek; bu değişimi ancak biz yaratabiliriz.” Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Kadın özgürleştiğinde, toplum da özgürleşir” tespitini hatırlatan Elena’yla söyleşimiz de bu perspektiften bir cümleyle noktalanıyor:  “Kadınlar baskının ön saflarında yer alıyor, bu yüzden özgürlüğün de ön saflarında yer almalılar. Kadınlar özgür olmadıkça, kimse özgür olamaz.”