Kritik bir kırılma anındayız

- Perihan Koca
253 views
Seçim sonuçlarının ayrıntılı bir analizi bu röportajın sınırlarını aşacaktır elbette. Ancak öne çıkan birkaç hususun altını çizmek gerekir. Birincisi, seçim süreci ve sonrasına dair özellikle belirtmek gerekir ki; seçim sathına girildiği andan itibaren bir anomali içerisinde seyretti süreç. Zaten hali hazırda kaotik bir ülke seyri içerisindeydik. Olağan bir Türkiye atmosferi ve olağan bir seçim dönemi yaşanmadı. Olağanüstü hal hukukuna tabi olan; baskı, zor, şiddet, türlü manipülasyon ve usulsüzlüklerin kol gezdiği bir sürece hep beraber tanıklık ettik. Dolayısıyla, halkın özgür bir seçim ortamında oy verme hakkına sahip olabildiği bir iklim söz konusu değildi.

Cumhur İttifakı gericiliğe doğru genişlettiği koalisyonu ile, devletin tüm imkanlarını sonuna değin suistimal ederek yargısı, kolluğu, medyası ve çoklu aygıtlarını kendi hizmetindeki aygıtlar olarak devreye soktu. Gerçeklerin iktidarın çıkarları ve ihtiyaçlarına göre eğilip büküldüğü post-truth siyasetinin yörüngesinde ilerleyen bir kampanya ile, kutsal değerler adı altında tekçiliği konsolide ettiler. Nefret söylemlerini milliyetçi, ırkçı, gerici söz ve eylemlerle donatıp faşizmin kanallarını genişleterek ilerlediler. Ve bu olağanüstü siyasal düzlemde, gündem uzun bir zaman aday tartışmasına kilitlendi ve ardından ittifaklar modeli ve seçim listeleri tartışmaları ana odak haline geldi. Tam da bu süreçte seçimler, ana ekseninden uzaklaştırılarak adeta teknik bir işe indirgendi. Hepimizin tarihselliğine atıfta bulunduğu yerden, belki de ülke tarihinin en kritik seçimini yaşadık. Ancak seçim süreci çoğunlukla sandık aritmetiği üzerinden ele alındı ve çok teknik biçimlendi. Siyasal gündem ise, anketler aracılığıyla kamuoyu yoklamalarındaki oy oranlarına indirgendi. Hal böyle olunca, seçim sonuçları da salt matematik hesabına sıkıştırılmış oldu, ne yazık ki.

Yeni bir inşa süreci için anahtar olma konumu

Nicel tablo ortada. Yeşil Sol Parti bu seçimde yüzde 8.82’lik bir oy ve toplamda Emek ve Özgürlük İttifakı ise yüzde 10.55 oy almış oldu. Bu oranlar beklenenin elbette ki çok altındaydı. Parlementoda en az 100 milletvekili hedefi ile ilerlemiştik, zira sayısal bir hedeften ziyade yeni bir inşa süreci için anahtar konumunda olma hedefi idi bu. Sonuçlara niteliksel açıdan bakacak olursak, ne restorasyon ne faşizm diyen, sıkıştırılmak istenen ikili statükocu hattı reddederek, üçüncü bir yolun inşasına soyunan ittifakımız, seçimin politik muhtevasını eksik bırakmış oldu. Esasında, aynı zamanda sözcülüğünü yürüttüğüm Toplumsal Özgürlük Partisi’nin de ana siyasi öznelerinden biri olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kuruluş süreci ve 24 Eylül’de deklare etmiş olduğu siyasi program ekseninde seçim sürecine hazırlanmıştık.

Kurucu sorumluluk üstlenmek

Zira, malumunuz olduğu üzere; halk güçlerinin uzun zamandır rejimin sınırlarına sığmayan arayış çabaları ve faşizmin inşası karşısında baraj oluşturan tepki, talep ve direnişleri söz konusu. Bu arayışlar, rejim krizinin derinleşmesine yol açarken, rejimi aşacak halkçı bir potansiyeli de içerisinde barındırıyor. Emek ve Özgürlük İttifakı o potansiyeli gören bir yerden, halkın arayışına yanıt olacak ortak bir mücadele inşasına soyunmak gerektiğini yan yana geldiği ilk andan itibaren ifade etti. Ve bu inşayı salt seçimlere indirgemeden ancak seçimleri de gören bir mücadele hattı ile, kurucu bir sorumluluk üstlenerek seçim öncesi, seçim süreci ve seçim sonrası atılacak adımlar ve çoklu hamlelerle örgütlemek gerekiyordu. Ne var ki ittifakımız kurucu sorumluluğunu yerine getirmekten imtina etmiş oldu. İttifakımız dışa doğru bir enerjiyi yaratamadı. Sandığı işlevli hale getirecek olan sokak diyalektiği tam anlamıyla kurulamamış, halkın tepkilerini ve arayışını karşılayacak seçeneği yaratamamış ve halkçı potansiyeli açığa çıkaracak güçte örgütlenememiş oldu. Şimdi seçimler ardından rejimin karakterinin daha da koyulaştığı bir Türkiye gerçeği ve buna içkin bir meclis niteliği var karşımızda. Salt bu yüzden bile Emek ve Özgürlük İttifakı yaşamı kuşatan bir yerden kurulmak zorunda. Bir güç odağı olarak inşa olmak zorunda. Zira, seçimlerin ardından, demokratik cumhuriyete duyulan ihtiyaç gitgide yaşamsallaşırken Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bir mücadele ittifakı olarak inşası zorunluluk arz ediyor. Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenleri başta olmak üzere, tüm sol, sosyalist, devrimci, demokrat güçler bu zorunluluğu gören bir yerden bu dönemin iç muhasebesini yapmayı becermelidir. Özeleştiri, pratik bunu gerektirir. Kaldı ki, özeleştiri zemini, mevcut krizleri, yetmezlikleri, zaafları aşmaya çalışan bir zemine dayanmaz ise özeleştirinin de söylemde kalması kaçınılmaz.

Kadınlar nefret nesnesi haline getirilmek isteniyor

Şimdi aynı zamanda kadınların tüm kazanılmış haklarını gasp etmeye yemin etmiş kadın düşmanı bir iktidar koalisyonu, Hüda-Par, Yeni Refah gibi partilerle birlikte var karşımızda. İktidardan aldıkları güçle, Fatih Erbakan bir konuşmasında şunları söyleyebiliyor: “Aileyi korumak için Batı’dan ve Avrupa’dan ithal edilen aile ve sosyal politikalar alanındaki düzenlemelerin ıslah edilmesi gerekmektedir. Ailenin ve nesillerin korunması için eğitim sistemi ve müfredatın gözden geçirilmesi gerekmektedir. Eğitim sistemi, müfredat ve maneviyat öncelikli olarak yapılandırılmalıdır. Aile müessesesinin korunması, ahlaki ve manevi olgunluğun sağlanması, kalkınmanın en önemli şartıdır. Aynı zamanda medyada yayınlanan aile yapısına aykırı ve ahlaki değerleri bozan yayınların düzeltilmesi gerekmektedir. Aile yapımıza, tarihimize ve kültürümüze uygun bir medya oluşturulması gerekmektedir. Meclis’te LGBT sapkınlığının önlenmesi için mücadele edeceğiz, çünkü bu dış güçlerin önemli bir projesidir.” Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak bu sözlerin, söylemlerin esası ortada. Bu zihniyetin pratiği kadın düşmanı politikalara karşı kadınların meclis dahil olmak üzere mücadele etmelerini, meşru bir zeminde örgütlenmelerini illegallize etmeye çalışıyor. Kadınları düşmanlaştırarak nefret nesnesi haline getirmeye çabalıyor.

Faşizme dalgakıran oluşturan kadın hareketi

Çıkarları ortak olan karşımızdaki sınıfsal ittifak aynı zamanda bir erkeklik ittifakı. Ancak bu erkek egemen ittifakın karşısında da faşizmin kurumsallaşmasına geçit vermeyen bir kadın hareketi olduğunu unutmamak gerek. Kadın hareketi her koşulda mücadeleyi kesintisiz sürdürdü. Bugün geldiğimiz aşamada da, iktidar eliyle derinleştirilen erkek egemen sisteme karşı kadınlar dört bir yanda başkaldırmaya devam ediyor. Yeni dönemde kadın hareketinin mücadelesinin niteliği önemli olacak. Şimdiye kadar faşizme dalgakıran oluşturan ve siyasal ve toplumsal güçlere ön açan kadın hareketinin pozisyon alışı çok daha tayin edici olacak. Önümüzdeki dönemin siyasal yürüyüşü ve programının ana kolonlarından birini hiç kuşkusuz kadın hareketi oluşturacak.

Halkın belirleyici olacağı örgütlenme ağı

Toplumsal ve siyasal fay hatlarının derinliği ortada. Kritik bir kırılma anındayız. Böyle bir kavşakta, halkın geleceğin belirlenmesinde sadece oy kullanarak değil doğrudan, kendi meclisleri aracılığıyla belirleyici bir güç olmasını sağlayacak bir örgütlenme ağını kurmak gerekiyor. Seçim sonuçları ne olursa olsun faşizmden kurtuluş esas olarak örgütlü halk güçlerinin oynayacağı misyon tarafından belirlenecek. Yaşanması muhtemel süreç daha fazla kopuş eğilimi getirecektir. Gerek ekonomik gerekse siyasal gelişmeler var olan temsil krizini derinleştirecektir. Temsil ittifakımızın içerisinde somutlaşabilir. Halkın çeşitli kesimlerinin güncel ihtiyaçlarını karşılamayı vaat eden bir program çekim gücü olacak, kitleleri kopuşturacaktır. Biz tüm bu saydığım eksikliklere rağmen buna talibiz. Halk güçlerini demokratik cumhuriyet programı etrafında bir araya getirecek, halkın kendisinin bir politik aktör haline gelmelerini mümkün kılacak bir derleniş çağrısı ve pratiğine ihtiyaç var. Demokratik cumhuriyet mücadelesi mutlak surette halk güçlerinin insanca yaşanacak bir ülke inşa etme iradesinin temsilini üstlenmelidir.

*Yeşil-Sol Parti Mersin Milletvekili, TÖP Sözcüler Kurulu Üyesi