Niyet bozuk olunca

- KAKTÜS
610 views

Bir sözü direkt, açık, hiç bir yoruma mahal vermeyecek kadar net söylemek mümkün olduğu gibi, imalı, çetrefilli, zikzaklı da söyleyebilirsiniz. Sanırım anlama derecesi orta olan her insan böyle bir konuşmayı rahatlıkla anlar. Bu derecenin üstünde ve altında olanlar için aynı şeyi söyleyemeyiz. Onlar “farklı”, zorlamaya gerek yok…

Bir de kodlar ve yahut şifrelerle söz söyleme biçimi vardır. Bunları anlamak ise sanıldığı kadar kolay değil. Kodlar ve yahut şifreleri anlamak bazen günleri bazen ise saniyeleri alır.

Neye göre? Gündelik kullanıma göre tabi… Ve en fazla kodlanan sözcüklerin başında cinsellik ve cinsiyetçilik gelir. “Bunun nesi garip? Herkes bunları bilir, ne var yani esrarengiz olan” diyebilirsiniz.  Evet haklısınız. Özellikle cinsiyetçi kavramların kodlamaları gündelik yaşamımızın bir parçası olduğu için herhangi bir esrarengiz durum yok tabii. Cinsellikle ilgili kodları genellikle ‘şıp’ diye anlarız. Hatta kimi zaman, leb demeden “haaa, sen leblebi demek istiyorsun. Ben onu biliyorum” diye laf bile yetiştiririz. Yeter ki, o an ‘zekamıza’ güvenelim…

Fakat bu durum benim her zaman tuhafıma gitmiştir ve buna bir türlü ‘normalmiş’ gibi bakamıyorum. Özellikle de cinsiyetçi kodların bu kadar rahat anlaşılması ve kabullenilmesi hep garibime gitmiştir. O yüzden bu ara beni meşgul eden konuların başında geliyor.

Kendi kendime soruyorum: Cinsiyetçi ve cinsel içerikli kodlamalar yapıldığında karşıdaki bunu nasıl hemen anlar ve anladığı şeyden neden utanmaz? Aynı söz direkt, açık söylendiğinde ise neden bir şaşkınlık yaşar ve utanma duygusu gelişir. Hatta sırf bu yüzden kavga ve ölümler olur? Yine soruyorum tabii kendime: bunu bir ben mi merak ediyorum, başka benim gibi merak eden var mı? Ediyorsa niye? Tabii en önemlisi cinsiyetçi kavramlar neden kodlandı, kodlama hangi ihtiyacın sonucu olarak gelişti? Bu bir ihtiyaç mı? Kodlar veya şifreler neleri gizler? Gizlediklerinizden utanmıyor musunuz? Ar duygunuz perdenin yırtılmasına kadar mı?

Ben söylüyorum, bütün mesele niyetlerle alakalı. Neden? Çünkü niyetler bozuk. Niyet bozuk olmazsa neden içimizden geçeni direkt söylemeyiz? Mesela biri gelip dese ki; “kölem ol!” Kabul eder misiniz? (Gerçi hayat tecrübesi bunun olabileceğini de gösterdi. Şaşırdım ve hala şaşkınım…)  Tabii ki hayır, “sen ne diyorsun” diye ağzının ortasına geçirirdiniz. Hatta “çok istiyorsan sen gel kölem ol” derdiniz. Tavır ne kadar sert konulursa ciddiyet o kadar iyi gösterilir. Olay bu. Fakat aynı kişi gelip size “evlen benimle” dese yine aynı tavrı gösterir misiniz?!?

Soruyorum, evliliğin kodlaması nedir? Sadece iki insanın birlikte yaşaması mıdır? Eğer buysa, neden birlikte yaşayanları aşağılar, ayıplar hatta taşlarız? “Neden yiğidin malı meydanda olur” sözünü yadırgamayız ve malı meydanda olan bir yiğit, yaptığından neden utanmaz? Birine “ulan hayvan” dediğimizde karşıdaki neden hiddetlenir, öfkeden deliye döner de “aslanım” dediğimizde bir gurur, kendine bir güven gelir? Sonuçta aslan da bir hayvan değil midir? Hatta “hayvan oğlu hayvandır” desem buradaki kodlama nasıl anlaşılır?!? “Aslan yattığı yerden belli olur” denildiğinde kafamızda neden otomatik olarak bir erkek canlanır? Dikkat eden, üstüne bir de “yattığı yer” denilmiştir… “Ceylan” denildiğinde ise neden akla bir kadın gelir? Buradaki kodlamalar bize ne söyler?

Kodlamalar son derece basit. Aslan bir avcıdır ve Ceylan ise bir avdır… Eğer aslandan daha iyi koşamazsa onun akşam yemeğidir…

Peki neye göre Aslan ve Ceylan olarak tanımlanırız ve kutsallık bunun neresindedir? Birinin avcı, öbürünün av olduğu bir ilişkinin neresinde kutsallık vardır? “Bu seni yiyecek” deseler ürküp, korkmaz mıyız? Korkularla bir hayat sürer mi? Gözüken o ki, hayatın kodlarını okuduğumuzda karşımıza çıkan olgular hiç düşünemeyeceğimiz kadar ürkütücü…

Asıl ürkütücü olan ne biliyor musunuz? Bunların hepsini ‘seve seve’ kabul ediyor oluşumuz. Düşünsenize, cinsiyetçi kodlar o kadar çok hayatımıza yapmış ki, onları ‘normal’ görüyoruz. ‘Normal’ gördüğümüz bir diğer olgu ise bir genç kadına ‘kız’ denildiğinde herkesin aklına bakireliğin gelmesi… Siz, “kızım” diye seslendiğinizde etraftaki herkes, henüz bir erkeğin elinin değmediği bir kadının varlığından haberdar oluyor. Evet, orada bir bakire var, ele geçirilip, fethedilmesi gereken… Ve daha birçok kodlama….

Ya sonra… sonra biri çıkıp diyor; “ ben sana cenneti vaddetmedim ki?” Hadi oradan, gelip “evlen benimle” derken kutsallıktan, cennetten, mor sümbüllerden söz ediyordun. Ne oldu, madem senin mor sümbüllü bağın yok, gel birlikte bir hayat kuralım deseydin, birlikten güç doğar deseydin… Ama yok, “illa avım ol” diyorsun…   İlla yiyecek yani…

Niyet bozuk arkadaş, cenneti vaddetse ne olur? Cinsiyetçi kodlar kadar illüzyonlarla dolu sözcükler yoktur… “Canım” ile başlar, “canın çıksın” ile biter. Ve hakikatten  canınız çıkar. Niyet bozuk arkadaş!.. Ama siz dert etmeyin niyetleri deşifre etmeye devam…