Neydik, ne olmak istiyoruz? Nereden geldik nereye gidiyoruz? Yaşamın ve savaşımın neresinden çıktık, nereye doğru gidiyoruz? Adı bir parti ama tepeden tırnağa yeni bir yaşam… Herkesin bir türküsü vardır, bizim de türkümüz budur. Herkesin bir şarkısı, bir ezgisi vardır.
O havaya kendini kaptırır, yaşar gider. Bizim de türkümüzün adı böyledir ve giderek süreklileşiyor, derinleşiyor, dinletiyor, sürüp gidiyor. Trajik olduğu kadar komik, acı olduğu kadar zevkli, yaşattığı kadar bitiren bir yaşam türküsü oluyor.
Lanetlilikten kurtulmak kolay değil
Bir toplum, bir halk, bir insan ki; bir düşmanın sınırsız yalnız işgal, ilhak, sömürgeleştirme değil, ülkesini ve toplumsal gerçekliğini teslim almasının da ötesinde uygulamalarına kendini kaptırırsa onu tanımlamak, çözmek, insan kılmak çok zor. Onu anlamlıca ve güzelce yaşatmak daha zor. İşte bu gerçekliğin neresindesiniz? Hiç kimse “ben bundan kendimi kurtardım” diye iddia edemez. Lanetlilik denilen olaydan kurtulmak o kadar kolay değil. Tarihte birçok insan grubunun başına gelen, belki de çağımızda en katmerli bir biçimde bizim başımızda, bizim yüreğimizde. Kasıp kavurarak yok edip götürüyor. Bu savaş bir anlamda, bunun kızgın etkisi altında bazı hisleri ayaklandırmaktır, mümkünse canlandırmaktır. Ölümcül bir hastalık halindeyse de öldürmek, çünkü böyle inlemeli ve felçli yaşamanın tıbben bile uygun görülmediği anlaşılmalıdır.
Kazanacak olan özgürlük adına olandır
PKK denilen olayı, bir siyasal parti, bir ideolojik siyasi çizgi anlamında kendini yürüten bir kuvvet, askeri bir kuvvet olarak görmek çok yüzeysel bir yaklaşımdır. Biz bir karar geliştirmek istedik baştan beri; olacaksa bir yaşam, insanların onuruna göre olmak, özgürce olmak ya da hiç olmamak. Bu iddiamı, bu tezimi ben halen sürdürüyorum ve çok iyi biliyorum ki bu benim için olduğu kadar, tüm toplum ve hatta insanlığın temel ideallerine göre davranmak isteyen herkes için olursa olurdur. Onuruyla, asgari gerekli olan şartlarıyla olmayacaksa, varsın hiç olmasın. PKK olayında karar böyledir. Eğer özgürlük tanımı ve ona bağlanmak doğruca yapılmışsa, kazanacak olan o büyük özgürlük adına olandır. Buna inanıyorum. Bunu şunun için söylüyorum: Muhtemelen sizin de özgür olma özleminiz, isteminiz vardır. Fakat var olan bireycilik bir özgürlük değil. Savaş ve özgürlük bağlantısını tersine çevirmek, savaştan düşüş, özgürlükten kopuş, savaştan kaçış, özgürlükten köleci bireyciliğe dönüş veya o çok zor olan bazı özgürlük imkanlarını çok kötü bir bireycilikle tüketiştir! Savaşta zafer, yaşamda özgürlük imkanları artıyor. Bunu anlamaya çalışın. Bununla biraz kendinizi büyütmeye çalışın. Bu tek çıkar yol. Yaratılan imkanlar sadece büyük bir disiplin gücüne ulaşmanız içindir. Doğruların egemenliği içindir, yanlışlarda tırmanmak için değil.
Kendi savaşımıza anlam verelim
Yani bir savaşı, hele çağdaş bir halk savaşını başarıya götürebilmek için yirmi yıl fazladır. Örneğin Çin savaşına, Vietnam savaşına bakın, yirmi yıldan azdır. Bütün Afrika’daki savaşlara bakın, beş ile on yıl arası sürmüştür. Küba’ya bakın, iki yıl kadardır. Bazıları bir ayaklanmayla kazanılmıştır. Ekim Devrimi’ne bakın, bir-iki ayaklanmayla kazanılmıştır. Bazı kazanılmayan savaşlar da vardır. Bunlar sürüncemede kalan savaşlardır. İşte Filistin-İsrail savaşı buna bir örnek. Güney Kürdistan’daki savaş çözümsüz, sürüncemede kalan savaşlardır. Bunun gibi birçok sürüncemede kalmış, denge durumunda veya düşman tarafından yenilgiye uğratılmış savaşlar vardır. Şimdi bu gerçekler temelinde kendi savaşımıza bir anlam verelim. Bizim savaşın, PKK’nin resmi ilan edilişinin bir öncesi de vardır. Benim savaşımımı sorarsanız, ben kendimi tanıdığımdan beri siyasi olarak savaştım. Grup döneminde verilen ideolojik savaşı hesaplamıyorum bile.
Bu halk savaşı, son umut savaşıdır
En çarpıcı soru budur şimdi. Kazanmaktan yana nasıl adımlar atacağız, kazanmanın bu ertelenmiş, bu gecikmiş halini nasıl yakalayacağız? Bu çok önemli bir sorudur. Savaş her zaman soylu meslek diye tarif edilir, tarihte de öyledir. Kölelerin sanatı savaş olamaz, kölelerin sanatı köleliktir, her türlü basit hizmet işlerinde çalışmaktır. Neden sağlam bir halk ordusuna dönüştüremediniz ve çok önemli bazı zaferleri sığdıramadınız? Hatırlıyorum düşman, ilk adım attığımızda “bu dağlarda, bunların bir tane gerillası bizim bin askere bedeldir” diyordu. İlk günler böyle anlaşılıyordu ve düşman büyük bir panik içindeydi. Bu halk savaşı ki son umut savaşı, insanlığın en lanetlisi olmaktan kurtulma savaşı.
Devam edecek…
*Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Kasım 1997 tarihli değerlendirmesinden derlendi.