Belki de çağımızın lanetidir toprağa kötülüğün bulaştırılması…Toprağı asıl kirleten üstünde yürüyenlerin ahenginin ve insan olmanın erdeminin bozulmasıdır…
Kan bulaştı mı bir kere toprağa, kaçar insandan. Toprak küser mi insana? Demek ki oluyormuş işte. Baksanıza insan denen varlığın kendi bağrında doğurduğu barbarlık ve vahşete. Toprak neden kaçar? Tohumu toprakla buluşturana karşı mı, yoksa yaşama kast etmiş bir basış mıdır bunun sebebi… Öfkesi belki de toprağı suyla değil de sürekli kanla sulayan “insana” karşıdır.
Aden: Mezopotamya’nın Altın Hilali
Eski zamanların Tevrat (eski Ahit)’ına göre “Aden (cennet)’deki uyum, adam ve kadının bilerek Tanrı’ya itaatsizlik etmeleri ve iyilikle kötüyü bilme ağacının meyvesinden yemelerinin ardından” sona ermiştir. Uyum bozulmuştur…
Hikayede bu durumun toprakla ilgili iki önemli sonucu olduğu vurgulanır. İlk olarak, Tanrı Adem’in itaatsizliğinden dolayı toprağı lanetlemiştir. Bundan böyle toprak, insanın yemesi için Tanrı tarafından bol bol ürün vermek üzere güçlü değil, zayıf bırakılmıştır. Adam-Adem yiyecek elde edebilmek için fazlasıyla çalışmak zorundadır. Çünkü toprak sadece diken ve çalı yetiştirecektir. Eğer ona emek verirsen toprak gülecek ve yeşerecektir. Ancak insan bunun aksini yaparak günaha bulaşmıştır. İçinde beslendiği toprakla bağları bozulmuştur.
Aden dedikleri cennet zaten Mezopotamya’nın Altın Hilaliydi… İlk günah olan kadının sömürgeleştirilmesi aynı zamanda toprağa bulaştırılan ilk kirlenme biçimiydi de…
Zamandan zamana aktarılan “ihanet”
Eski Ahid’e göre bahçeden (Mezopotamya’dan) atılmalarının bir diğer sebebi de insanın toprağa olan “ihanetidir.” “İhanet” ise kocaman bir yabancılaşmadır.
Burada belki de insanın insan olma evriminde ters giden birşeylere yani toprakla kurulan doğal bağın ve uyumun bozulmasına yani sömürge ilişkisinin gelişmesiyle birlikte “ilk derin günaha” girilmesi anlatılır. İnsan toprağın uyumlu bir parçasıyken kopmuş, uzaklaşmış, hor bakmış, sadece onu da değil üzerindeki bütün canlılara karşı “sömürü günahını” yani ilk sapmayı yaşayarak toprağın “ lanetini” üzerine çekmiştir.
Bu lanet bir hayalet veya bir çeşit hastalık gibi zamandan zamana aktarılmış ve en büyük günahını da günümüze vermiştir.
Zeytin ağacının dallarına kan sıçradı
Afirandin olarak insanın ilk ayak bastığı ve insan olma onurunu yeşerttiği toprak parçalarından biri olan Efrîn kana bulanmıştır. Bin yıllardır kendi bağrında büyüttüğü çocuklarının uyumlu bütünlüğüne saldırı oldu. Bir milyona yakın zeytin ağacının yapraklarına ve dallarına kan sıçradı. Toprak küsmüştür…Kızmıştır…Hiddetlenmiştir.
Efrîn… İlklerin toprağı… Kendi bağrına bir hançer gibi saplanan sapmayı ve yabanıllığı elbetteki “ilk günah” gibi kabul etmeyecektir. Şimdilerde Efrîn’in topraklarına ayak basanlar ancak o toprağın lanetini alabilirler…
Efrîn’in laneti üzerinizde olacak
Romalılar “sırf zarar verecek güce sahip olduğu için zarar veren topluluk ya da uygarlıklara barbar” demişler. Ne de güzel demişler… Sadece yıkım, talan ve tecavüzle var olanlar yeni bir barbarlık çağını yaşarken Efrîn topraklarının laneti de üzerlerinde olacak…
O topraklara dışarıdan gelenler, insanlık evriminin bir sapması olarak şekillenen ve yeni bir canlı türü olarak nitelendireceğimiz mahlukatlar elbetteki bu lanetin yükünü taşıyacaklardır…
Toprak susar ama konuşur…Efrin’in öyle durduğuna bakmayın….Her kent kendine benzer…Efrin’in öfkesi de leneti de kendine benzeyecektir…