Jineolojînin temel kavram ve kuramları, kadınların özgürlük mücadelesinde karşılaştığı sorunlar ve geliştirdikleri çözümlere; Rêber Apo’nun bu uzun özgürlük yürüyüşünde kadınların yoldaşı olarak geliştirdiği perspektiflere dayanarak oluşumunu sürdürmekte.
Bu oluşum sürecinde emek veren kadınlar, bir yandan kavram ve kuramlarını geliştirmeye devam ederken, bir yandan da kurumsallaşmaya dönük adımlar atmakta. 2016 yılı 8 Mart’ında ilk sayısını çıkardığımız Jineolojî Dergisi, bu kurumsallaşmanın adımlarından biri olarak doğdu.
Jineolojînin gelişimine katkı sunan bir kaynak
2016 yılından günümüze kadar 9 yıldır 3 aylık periyodlar halinde yayınını sürdüren dergi, kadın devriminin bilimi olarak gelişen jineolojînin meyvesi, aynı zamanda jineolojînin gelişimine katkı sunan kaynaklardan biri olarak kimlik kazanıyor. Binlerce özgür ruhlu kadının enerjisiyle kanatlanan küçük bir grup kadın, 2015 yılı içinde dergiyi kurma hazırlıklarına başladığında, stratejik bir adım atmaya hazırlandığının farkındaydı. O zamana kadar, Türk zindanlarında hapis tutulan kadınlardan, Kürdistan’ın dört bir yanından Avrupa’ya kadınlar, jineolojînin nasıl geliştirileceğine, kadınların neden bilime ihtiyaç duyduğuna, kadın biliminin neleri kapsayacağına dair tartışmalarını konferanslar, seminerler, makaleler, mektuplar aracılığıyla paylaşıyordu. Ancak zindanlarda hazırlanan Jineolojî Tartışmaları kitabı, Demokratik Modernite Dergisi’nde jineolojî konusuna ayrılan bir sayı dışında bu tartışmaların akacağı ortak bir yazımsal kanal oluşmamıştı. Dergi, bu anlamda bir ilk olacaktı.
kolektif bilincin yansıması
Jineolojî nasıl kadınların kolektif bilinciyle gelişen bir bilimse, dergiyi de bu kolektif bilincin bir yansıması olarak örgütlemeyi esas aldık. Logosundan iç tasarımına, çalışma mekanından websitesine kadar bütün incelikleri düşünülerek, onlarca kadınla tartışılarak hazırlandı. Kürdistan’ın ve dünyanın dört bir yanından kadınlara mektup yazılarak, derginin oluşumunda pay sahibi olmaya davet edildi. En başından itibaren düşünülen, derginin jineolojî ekseninde kadınların ortak bir tartışma platformu olarak şekillenmesiydi. Derginin, yazarlarla kurduğu ilişki bu temelde gelişti. Akademik biçimsel standartların, değerlendirme ölçütlerinin dergiyle yazarlar arasında mesafe oluşturmasına izin vermemek, konu çerçevesinin belirlenmesinden yazının tamamlandığı aşamaya kadar paylaşım içinde olmak bu ilişkinin ilkelerinden biriydi. Her kadının kendi duygu ve düşünce dünyasına denkleştirdiği yöntem ile dergide yer alarak jineolojînin oluşumuna katkıda bulunması amaçlandı. Ama bu konuda hala çok rahat olmadığımızı söylemek durumundayız. Bu konudaki, içinde hala yazmak isteyen ama Jineolojî Dergisine yazmanın herhangi bir yere yazmak gibi olmadığını, dolayısıyla yazmaya çekindiklerini paylaşan kadınlar var.
Pozitivizmin zihinlere kazıdığı şemalardan arınmak
Bilimsel çerçevede bir dergi çıkarmak, her birimiz için yeni bir deneyimdi. Pozitivist paradigma içinde kurumsallaşan bilim ve bilimsel yazım alanında yarışmak istemiyorduk. Ama kendi bilimsel anlayışımızın, dilini ve yöntemini nasıl geliştirebileceğimiz konusunda da yeterince tecrübemiz yoktu. Derginin editöryal ekibi ya da yayın kurulunda yer alması için öneri götürülen her bir kadınla tartışma jineolojînin ruhuyla pozitivizm ve oryantalizmle hesaplaşmanın yaşandığı bir paylaşım zeminine dönüşüyordu. Aynı süreçte ilk adımları atılan Jineolojî Atölyeleri’ndeki tartışmalarımıza benziyordu, derginin ekibini oluşturma, kadınları yazmaya ikna etme süreci. İlk süreçlerde jineolojî konusunu tartıştığımızda “biz ne anlarız bilimden” diyen kadınlar, bilimin kaynaklarını, toplumsallığını, yaşamsallığını tartıştıktan sonra, bilimin doktorların, akademisyenlerin, okumuşların tekelinde olmadığını özgüvenle dile getiriyorlardı. Bir annenin, bir çiftçinin, bir şifacının, bir çîrokbêjin bilgisinin günümüzün bilim-tekniğiyle bağlantısını kavrayıp, yaşamsal bilgi ile kurumsal bilgi arasındaki bağın hangi süreçlerde, nasıl kesintiye uğradığını yeniden bilince çıkardığımızda, pozitivizmin zihnimize kazıdığı şemalardan arınmaya başlıyorduk. Sonuçta, yayın kolektifimiz, jineolojîyi yaşamlarını dönüştürmenin, özgürleşmenin bilimi olarak kucaklayan genç kadınlardan oluştu. Yayın kurulu değil, yayın kolektifi demeyi daha yakın bulduk kendimize. Zira, bir dergiyi yayına hazırlamanın ötesinde bir çalışmayı ifade ediyordu çalışmamız. Kolektif ruh, sadece yayın kolektifi üyelerini değil, yazanlar, kapak resmini çizenler, öneri ve görüş belirtenler, okurlar arasındaki bir bağı sarıyordu. Her bir dosya konusunu hazırladığımızda, yeni bir adım attığımız, yeni bir taşı daha yerine koyduğumuzu hissettik, böyle olmaya da devam ediyor.
Kadim bilgelik damarlarını bedenleştirmek
Jineolojîyi geliştirirken önümüze koyduğumuz hedefler, Jineolojî Dergisi’nin de rotasını belirledi. Birincisi; sosyal bilimlerde devrim ihtiyacını tanımlamak ve krizin sebeplerini kadın bakışıyla ortaya koymak. İkincisi; bilimsel-kuramsal tartışmaları, toplumsal-politik bağlama oturtarak kadın özgürlük ideolojisinin sosyolojisini yapmak ve böylece kadınların kadim bilgelik damarlarını bedenleştirmek, direniş hafızasını güncellemek. Üçüncüsü, özgürlük mücadelesi deneyiminin içinde biriken yeni yaşam, özgür yaşam değerlerini toplumla buluşturmak. Dördüncüsü, Kürt kadınlarının mücadele kazanımlarını ve bu mücadeleden çıkardığı sonuçları kadın özgürlük mücadelelerinin çabalarıyla buluşturarak evrenselleştirmek. 2008 yılında Özgürlük Sosyolojisi kitabında Rêber Apo’nun bilim-devrim ilişkisinde kadınların bilimsel bir çıkışa öncülük etmesi gerektiği temelindeki tespitleri, hem bilimdeki cinsiyetçilikle mücadele için bir yol haritası sunuyordu hem de kadın etrafında gelişecek bilimi doğru sosyolojiye götürecek yol olarak tanımlayarak, sosyal bilimlerde yaşanan krize dikkat çekiyordu. Buradan yola çıkarak derginin ilk sayısını “Sosyal Bilimin Krizi ve Jineolojî” ismiyle hazırlayıp, çıkardık. Sosyal bilimlerdeki kriz, toplumu ve insanı tanımlamadaki çoraklaşma, iktidarın gölgesi altında toplumsal sorunlara karşı duyarsızlık ve hatta sorunların derinleşmesinin bir parçası olma hali olarak öne çıkıyor. Kadına dönük körlük, sadece kadınlarla sınırlı kalmıyor, toplumsal sorunların temel karakterini anlamanın, dolayısıyla çözüm geliştirilmesinin de önünü alıyor. Bilimin toplumdan soyutlanması, yaşam ve toplumla bir araştırma nesnesi olarak ilgilenen, anlaşılma ve sorun çözme ya da olması gerekeni inşa kaygısı gütmeyen bir aydın-akademisyen-araştırmacı-bilim sınıfını da kemikleştiriyor. Bu sosyal bilimlerde yöntem ve amaç ilişkisini, hangi bilgiye nasıl ulaşıldığını, hangi bilginin dikkate değer bulunduğu, hangi bilimsel yaklaşım ya da ifadenin bilimsel sayılıp sayılmayacağını kapsayan krizi süreklileştiriyor. Kadın etrafında geliştirilecek bilim, bilimin toplumsal-yaşamsal kaynaklarıyla bütünleşmesinin yöntemini ve dilini geliştirmeye bir çağrı olarak bilimde ahlaki-politik tutumun ete-kemiğe bürünmesini, can bulmasını ifade ediyor. Bu yöntemsel yaklaşım temelinde, soyut ve teorik kalan dili aşarak yaşamsal sorunları nasıl ele alabileceğimiz, yaşamın biliminin dilini oluştururken alışageldiğimiz düşünce ve yöntem kalıplarından nasıl arınacağımız sorularına kendini güncelleyen cevaplar geliştirerek kendi yolunu açıyor Jineolojî Dergisi.
9 yıl içinde 33 sayı
Geçtiğimiz 9 yıl içinde yayınlanan 31 periyodik sayı, 2 özel sayının kapsamı bu eksende belirlenerek, önemli bir birikim sağlanmış oldu. İlk on sayı, daha çok jineolojînin kendini tanımlayacağı temel konulara dair görüşlerini ifade etme üzerine tasarlandı. Sonraki sayılar, jineolojînin diğer bilimlere ve yaşam alanlarına dair yaklaşımını ele almak temelinde planlandı. Daha sonra yaşadığımız çağı kadın bakış açısıyla ele alma ihtiyacından yola çıkarak, “21. Yüzyıl kadın devrimlerinin yüzyılı olacak” tespiti ekseninde konular ele alındı. Lozan’ın yüzüncü yılında Kürt halkına dayatılan kırım politikalarına bir cevap oluşturabilmek amacıyla son dört dosya konusunu Kürdistan’da kadın gerçeğine ve direnişine odaklayarak, Rojhilat-Bakûr-Rojava-Başûr sayılarını çıkardık. Üzerinde çalıştığımız sayı ise kadın konfederalizmini ele alıyor.
Özsavunma perspektifi olarak dayanaklarımızı güçlendirmek
Bakur’da ve Türkiye’de yaygın bir şekilde yürütülen atölyelerdeki okumalarda, okur buluşmalarında gelişen öneriler, jineolojî çalışmalarında yer alan kadınların paylaştığı görüşler, yürüttükleri araştırmalar derginin beslendiği önemli bir kaynak olmakta. Bu jinerji ile faşizmin en sert dönemlerinde bile çalışma koşullarını oluşturarak, maddi imkansızlıklara rağmen kağıt baskıda ısrar ederek, kendi bulunduğu mecrada dönemin koşullarını tahlil edip yanıt olmaya, fikirsel tartışmalarla ufuk açmaya çalıştı Jineolojî Dergisi. Jineolojî, kendimizi anlatacak, yaşadığımız deneyimi kuramlaştırıp, özgürlük mücadelesinde yol sunacak, toplumsal sorunlara çözüm olacak bir bilimsel yaklaşımın ifadesi olmaktadır. Günümüzde maruz kaldığımız ideolojik saldırılar karşısında, bilimsel-felsefi-sanatsal-politik dayanaklarımızı güçlendirmeden varlığımızı savunmak pek mümkün değil. Bu bir özsavunma perspektifidir. Bilimimizin bu eksende gelişmesinde, derginin önemli bir sorumluluk üstlendiğini belirterek bütün kadınları Jineolojî Dergisine katkı sunmaya çağırıyoruz.