Yol almalıyız

- KAKTÜS
249 views
Katilinle yaşamak nasıl bir his? Seni her gün öldürebileceği ihtimali ile aynı havayı solumak, aynı evde yaşamak, aynı yatağa uzanmak, ona yemek hazırlamak, çamaşırlarını yıkamak, bakımını yapmak, onun o sevgiden yoksun gözlerine bakmak nasıl bir şey? Boğuluyor musun, gözyaşların bir dolup, bir çekiliyor mu? Sinene hançer saplanıyor mu? Kaçamıyorsun değil mi? Hem nereye kaçacaksın? Kaçsan seni bulacak.

Ya öldürecek ya da saçlarından sürükleyecek, “yuva” bildiğin yeri zindana çevirecek değil mi? O yüzden kaçmıyorsun, kaçamıyorsun. Gidemiyorsun. Çocukların var, terk edemiyorsun? Gitsen aklın kalır ardında. ‘Ya çocuklarıma da bir şey yaparsa?’ Kalsan zehir-zemberek bir yaşam. Dört yanından çivilenmiş gibisin, çıkış yok, umut yok. Öyle kapana sıkışmışsın. Öyle çaresiz, öyle güçsüzsün, ne yana baksan uçurum. Düşünüyorsun, ‘Neden bütün bunlar bir tek benim başına geliyor?’ Kendini yalnız hissediyorsun ve de kimsesiz. O yüzden hapsedildiğin evde gardiyanınla aynı havayı soluyorsun. Katilinin gözlerine bakıyorsun, derin uçurumlara bakar gibi… Yalnızlığına gömülüyorsun çaresizce. Kaçsan, “kahpe”, “oruspu”, “kim bilir kime kaçtı” derler. Kalsan ve bir gün katilin gırtlağına girse, veyahut gazı üzerine döküp yaksa, “Vah vah! Zavallı; cahildi, biçareydi, kimsesizdi” demekten öte ne diyecekler? En iyi ihtimalle, “kaderdi” derler. Sonrası bir hafta, on gün, bilemedin bir ay olsun, çabuk eskiyen her şey gibi uzakta yaşayan bir anı olursun. Ölümüne duyulan o acı tükenir, tüketilen diğer her şeyler gibi… Eski bir haber olup gidersin, ‘kaderine’ boyun eğen ‘kurbanların’ yeni ölüm haberleri gibi.

Olayları arabeske bağlamayın

Ne yapacağız şimdi, ne diyeyim? “Ne dramatik hayatlarımız varmış, vah vah bize! Kaderimizde ne yazılmışsa o olur” diyeceğimi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Ben öyle şey demem. Yanımda bunu diyenin de şekli şemali kalmaz inan. Velhasıl çok konuştuk, direk mevzuya geleyim. Şimdi canlar, bacılar, sevgili kadınlar şu yukarıda yazdığım şeylerin gerçekliğinin bilincindeyim. Ama çaresiz, yalnız olmadığımız gibi, bunlar kaderimiz de değil. Peki niye saydım trajedimize konulan bu bitimsiz acılar? Sadece sizi acı yanınızda bulup, yaranızı deşmek istemedim herhalde. Yahut, üstüne tuz serpip, yarayı deşmek bana göre değil. Bunca şeyi içinizi gördüğümü bilin diye yazdım. Bilin ki, tek olmadığınızı, bu acıları bir başınıza yaşamadığınızı görün. Fakat yanlış anlamayın, aynı dramatik noktada değiliz. Çünkü bazılarımız o dramatik eşiği aştı. Aşanlar, kaderini değiştirebilinler. Ama bu katilleriyle yüz yüze gelmedikleri, kendilerine “oruspu”, “sürtük”,  “kahpe” denilmediği anlamına gelmiyor. Ya da kaçıp, kurtuldukları anlamına da gelmiyor. Yani kolay olmuyor yol almak. Şimdi sevgili kadınlar, kendimize acımayalım ve olayları arabeske bağlamayalım. Bir kere bunu bir yere yazın. Size oturun, okuyun, kendinizi bilinçlendirin demeyeceğim. Çünkü gündelik hayatla mücadele edip, dengesiz bir adamla yaşayıp, “kendinizi eğitin, okuyun” demeyeceğim. Buna fırsatınız olmadığı gibi, imkanınız da yok. İmkan olsa da evdeki hödüklerden bunu yapamayacağınızı biliyorum. Fakat şunu yapabilirsiniz; derdinizi paylaşın. Olabildiğince başka kadınlarla iletişime geçin, tanımadığınız kadınların hikayelerini dinleyin. Başka kadınlarla iş yapıp, hayatınızdan kesitler anlatın.

Örgütlülükte ve özgürlükte yol almalıyız

Hayata, “bunlarda birgün geçecek” diye bakmayın. O kadar da iyimser olmayın. Ama aklınızı devreye koyun. Kadın zekası kendiliğinden yaratmaya eğilimli bir zekadır. O her şeyi tabiatına göre düşünür. Sadece kendinizi, davranışlarınızı yakından takip edin. O sizi bir yerlere taşır. İnsanın doğadan ve birbirinden öğrendiği çok şey vardı. Bakın erkeklere; müthiş örgütlüdürler. Birbirlerine baktıklarında biri diğerinin ne dediğini anlar. Öyle toplumsal kodlar yaratmışlar ki, su gibi. Geçtiği ve girdiği yerlerde iz bile bırakmaz. Her davranış kodlu ve her davranış örgütlüdür. Bunlar gözle görülür, elle tutulur şeyler değil, o kodlardan erkekler nasıl davranacaklarına, nasıl hareket edeceklerine hemen anında karar verirler. Ya da yumuşattığı bir anda karşıdan erkeğin davranışına göre şekil alırlar. Yani toplumsal kodlarla erkekler birbirine şekil verir. ‘Ayağını denk at’ demeye gelecek sinyaller atar. Biz o yüzden mevcut eril zihniyeti değiştirmekte zorlanıyoruz. Dikkat ettiniz mi bir erkek kadınlarla tek başına kaldığında ne yapacağını bilemez. Tek iken değişeme ayak uyduruyorlar. Ama Bir başka erkekle göz teması bile onları örgütlülüğe getiriyor. Şimdi biz kadınların da böyle olması lazım. Her gün örgütlülükten dem vuruyoruz ama örgütlü falan değiliz. Erkekten tek öğrenebileceğim tek şey işte bu örgütlenme modeli, onun dışında öğreneceğim her şey hem doğanın hem insanın felaketidir. Onu da öğrenmeyelim zaten. Bu 8 Mart’ta her kadının kendine hedef alacağı şey belki de budur: örgütlenmek ve özgür, örgütlü kadının yeni toplumsal kodlarını oluşturmak… Yoksa, “vah vah” demekten öteye gidemeyiz, yani örgütlülükte ve özgürlükte yol almalıyız. Aksi durumda zincirlere zincir ekleniyor, haberiniz olsun. Sonra kimse söylemedi demeyin, işte söyledim.