Newaya Jin Gazetesi’nin 20’nci yılı nedeniyle benden bir yazı istendiğinde, yine gazetenin katkılarıyla yayımlanan “Her Mevsim Gulan” adlı kitabın tanıtımını seslendiriyordum.
Newaya Jin’in geçen 20 yıldaki tanıklığını, henüz okumadığım Gulan’ın hikayesinde aradım. Çünkü kısacık tanıtım metninde o kadar güçlü bir anlatım vardı ki işte bu, gazetenin amacını, derdini, hikayesini ve varlıktaki inadını da özetliyordu: “… kitabın sayfalarını çevirdikçe, çocukluğundan son nefesine kadar yaşam hikayesine eşlik ettikçe akışkan bir devrimciyi, kendini emeğiyle yaratan bir umut işçisini, Sipan dağı gibi dimdik duran bir iradeyi, aynı zamanda ince ruhlu, vicdanlı özel bir kadını bulacaksınız.”
Umut işçisi, hakikatte ısrarcı
Bana göre Newaya Jin buydu: Kendini emeğiyle yaratan bir umut işçisiydi, Kürdistan’ın tüm hafızasını besleyen dağları gibiydi, aynı zamanda Kürdistan’ın tüm nazenin nehirlerine benziyordu. Ve doğanın diyalektiğiydi: Vicdanlı ama hakikatte ısrarcı… Kendi seslerini unutan bir halk için, susturulmuş diller için, yakılan köyler, kesilen ağaçlar, kuruyan ırmaklar için yürüyen kadınlardan biriydi Gulan. Her yürüyüşünde ayaklarının altında ezilen taşlar, toprağa yazılmış eski hikâyeleri fısıldıyordu: “Burada bir köy vardı” diyor taş. “Burada çocuklar oynardı” diyor rüzgâr. “Burada kadınlar su taşırdı” diyor kuruyan nehir yatağı.
Unutturmaya teşne zamana inat
“Bin yıl önce de burada bir kadın vardı” diyor. O da direniyordu. O da unutulmamak için yürüyordu… Gulan’ı unutturmayan o rüzgarın diliydi Newaya Jin. Daha Gulan gibi yüzlerce, binlerce özgürlük savaşçısı kadının zorlu hikayelerini bize ve unutmaya teşne zamana ısrarla anımsatan onlardı… Zorunluluk ve inanç arasındaki o ince çizgide, kadın gerilla yalnızca bir savaşçı değildi. O, aynı zamanda bir anlatıcıydı. O, suyu kurutulmuş nehirlerin, yakılmış ormanların, harabeye çevrilen köylerin tanığıydı. Ama tanıklık etmekle de yetinmezdi, tarih karşısında kendi iradesiyle kendine bir rol de biçmişti.
Bu kolektif anlatılar olmasa biz bu rollerin içtenliğini nasıl öğrenecektik? Kim o devrim rüzgarını doğduğu dağlardan alıp buralara taşıyacaktı?
Sadece bir gazete değil
En çok da bu nedenledir ki, Newaya Jin sadece bir gazete değil, bir coğrafyanın kadınlarının binlerce yıllık yasını ve destanını taşıyan ve anlatandı. Kadınları yalnızca mağdur veya şiddet mağduru olarak gösteren anlatılardan uzak durup mücadele eden, örgütlü yaşamın sağladığı özgüveni yücelten, erkek şiddetine karşı öz savunmanın hayatiliğini öğreten bir dille tanıştırdı bizleri. Ve zamana en çabuk ayak uyduran oldu; gazete hala matbaa kokar ama teknoloji çağının da gerisine düşmeden var olmayı başarabildi.
20 yıllık bir direniş manifestosu
Newaya Jin 20 yıl boyunca bir ses, bir fırtına, bir direniş manifestosu oldu. Erkek egemen medyanın görmezden geldiği, susturduğu ya da çarpıttığı hikâyeleri kadınlar; kendi sözleriyle, kendi kalemleriyle yine kadınlara ulaştırdılar. Kendi kameralarıyla görüntülediler. Kendi düşünce dünyalarıyla anlatıp, bir tarih yazdılar. Newaya Jin’in sayfaları, sadece güncel gelişmeler ve haber değil, aynı zamanda kadınların yüreklerinin, düşlerinin, direnişlerinin aynası oldu. Jineolojî ile beslenen bu gazetecilik anlayışı, toplumsal hafızada kadının izini derinleştirerek, onu tarihin çeperinden merkezine taşıdı.
Meydan okuyan kadınların sesi
Bir kadın gerillanın dağda tuttuğu günlükten, bir işçi kadının fabrikada verdiği onur mücadelesine kadar Newaya Jin’in sayfalarında yankı bulan her ses, bize sömürüye, patriyarkaya ve kapitalizme meydan okuyan kadınların kolektif hafızasını sundu. Sadece kendi coğrafyamız da değil, bilgiye erişimin bu kadar kolay olduğu, bilginin de bu kolaylık sepetinden çabucak kaybolduğu yerden, çıkarıp çıkarıp önümüze serdi dünyadaki kadın hikayelerini, mücadelelerini…
Yeni yaşam paradigmasının anlatıcısı
Kadın basıncılığı, erkin tanımladığı sınırlardan taşmayı gerektirir. Haber yapmak sadece bir olguyu duyurmak değil, aynı zamanda düşünce dünyamızı dönüştürmektir. Kadınların yaşadığı adaletsizlikleri, direniş noktalarını ve yoldaşlık bağlarını anlatan bir gazete aynı zamanda yeni bir yaşam paradigmasını da yaratır. Geçen 20 yılda o yeni yaşam paradigması birbirinden değerli yazarların fikirleriyle harmanlanıp bugünlere kadar gelebildi.
Ekolojiye uzanan direniş çeperi
Ekoloji mücadelesi de tıpkı kadın mücadelesi gibi patriyarkal ve kapitalist sömürüye karşı bir savaş alanıydı. Newaya Jin’in sayfalarında defalarca dile getirildiği gibi, kadının özgürleşmesi ile doğanın kurtuluşu arasında kopmaz bir bağ vardı. Erkek egemen zihniyet, kadın bedenine ve doğaya aynı tahakkümle yaklaşıyordu çünkü. Ormanlar yakılırken, nehirler kurutulurken, toprak talan edilirken; kadın bedenine yönelik şiddet de artıyordu Bu nedenle Newaya Jin, yalnızca kadın haberleriyle değil, aynı zamanda ekolojik yıkımın politik boyutlarıyla da ilgilenerek kurduğu direniş çeperini daha da geliştirdi. Bir halkın, bir mücadelenin ve bir geleceğin silinmez harfleri oldular.
Kadın emeğinin ortak başarısı
Newaya Jin, Süleymaniye’den Evin zindanlarına, Amed’den Rojava’ya; Latin Amerika’dan Hindistan’a kadar kadınların mücadelelerini, arayışlarını, ekoloji ve özgürlük direnişlerini anlatmaya devam ediyor. Bugün 20. yılında Newaya Jin’i bir direniş alanı, bir hafıza mekânı olarak görüyoruz. Ve bir geleceğe işaret ediyor. 20 yıl; kadın emeğini, mücadelesini ve düşüncesini taşıyan gazetemizi çoğaltan, emek ve değer veren tüm kadınların başarısıdır.
Teşekkürler hepinize… Çünkü çok güzeliz sizlerle…