Rêber Apo’ya dönük uluslararası komplonun üzerinden 25 yıl geçti. Bir durumu tarif ederken kullanılan deyimlere sığınacak değiliz. “Dile kolay” falan değil. Dile gelmesi, anlatması ve yüreğin dayanması mümkün değil. İmralı gerçeğini nasıl tarif etmek gerekir diye düşünüyorum. Rêber Apo -kendisinin deyimiyle- çeyrek asırdır bir tabutlukta tutuluyor. Kürt halkına dönük soykırım sisteminin, inkarın en somut ve soğuk yüzüdür İmralı.
Zıtların çatışmasından doğan özgürlük imkanı
İmralı’ya nereden bakarsak yaşamın sıradanlığının, normlarının ve bildiklerimizin ötesinde bir şeyler öğreniriz, anlarız. Üzerinde kafa yordukça, masumiyet maskesi altına gizlenmiş gaflet ve alışmak denilen sinsi düşmanı daha iyi görürüz. Bazen zulmü böylesine incelikli bir biçimde sisteme dönüştürenlerin insan olması bizi dehşete düşürür. Bazen de bu sisteme tek başına direnenin tanrısal gücü… İmralı’ya nereden bakarsak, orada zıtların çatışması ve bu çatışmadan doğan özgürlük imkanıyla karşılaşırız.
Zamanı anlam gücüyle yerle bir etti
Zaman bir anlatım biçimidir. ‘Çeyrek asırlık bir esaret’ demek yeter mi peki? O’ndan hiçbir haber alamadığımız 35 ayı, 2015’ten bu yana avukatlarıyla görüştürülmediği zamanları, günleri, saatleri nereye koymalı? Rêber Apo, 75 yıllık ömrünün 25 yılını burada geçirmiştir. 624 ay, 1300 hafta, 9125 gün, 219 bin 125 saat boyunca bu adada esaret altındadır. Kısalar kısası an’lar, yaratılış an’ları bu zamanın neresine denk gelir? Zamanın dondurulmak istendiği İmralı’da, tüm zamanlara yetecek kadar bilinç, anlam, umut biriktiren Rêber Apo’nun direnişi insanlığın takviminde neye tekabül eder mesela? Rêber Apo, “başkası olsa altı gün dayanamazdı” dediği bu zamanları anlamın gücüyle yerle bir etmiştir.
Yasaklar adası İmralı dünyaya taştı
Mekan da bir anlatım biçimidir. 509 milyon iki yüz bin kilometre kare büyüklüğündeki dünyaya göre bir nokta bile sayılmayacak kadar küçük (9,98 kilometrekare) bir adadır İmralı. İç güvenliğinde 34 gardiyan, bir müdür ve 3 yardımcısıyla, dış güvenliğinde 700 askerle kontrol altında tutulan, demir parmaklıklar, güvenlik koridorlarıyla içindekine iyice daraltılan, tabutlaştırılan bir mekandır. Bu da yetmezmiş gibi havadan, karadan ve sudan 3 milden fazla yaklaşılması yasak bir adadır. Nafile! Sonuçta evreni bağrında taşıyan, dünyaya taşan bir mekandır.
Sayıların cevabını veremediği hakikat
Sayılar da bir anlatım biçimidir. Uluslararası komplonun gerçekleştiği günden bu yana kaç milyon insanla, kaç bin eylem yapıldı? 25 yıldan bu yana her yıl yapılan uzun yürüyüşler boyunca kaç km yol yüründü? Özgürlüğü için kaç milyon imza toplandı, kaç kişi bedenini açlığa yatırdı? Ne kadar kitap yazıldı, kaç şarkı yapıldı? Kaydını tutmak ve bu sorulara sayılarla cevap vermek mümkün değil. Ama sayıların cevabını veremediği o hakikat gün be gün ortada. Sınırsız tecride karşı sınırsız direniş sürdü ve sürüyor. Akademisyenler, filozoflar, devrimci hareketler, siyasi partiler, sendikalar ve dünya halklarının Rêber Apo’nun özgürlüğü için başlattığı hamle evrenselleşiyor. Rêber Apo evrenselliği “Farklılık ve çeşitliliğin özgür tercih temelinde birbiriyle ilişkisi birbirini koruması ve tamamlaması” olarak tanımlıyor. 10 Ekim’de dünya genelinde 100’ü aşkın merkezde yapılan basın açıklamaları, 10 Aralık’ta 160’ı aşkın merkezde yapılan okuma günleri bu tanımın pratik karşılığı oluyor.
Zaman, mekan ve yaşamın yeniden tanımı
İmralı’da zaman, mekan ve yaşam keskin bir bıçak sırtında ilerledi. İnsanı dehşete düşüren çelişkiler ve zıtlıklar barındırdı her daim. Bu tek kişilik ada hapishanesinde milyonlar yaşadı. Zamanın birimi değişti. Ne gün, ne hafta ne ay… Zaman özgürlüğe ve anlama kuruldu. Ve adanın sınırları genişledi. Gazete, radyo ve iletişim haklarından yararlanmamasına rağmen sistem krizini en güçlü analiz eden Rêber Apo oldu. Vicdanları körelmişlerin aksine Rêber Apo insan hayatını her şeyin üzerinde tuttu. Anaların acısını dindirmek, şehitlerin anısını yaşatmak ve umudunu ona bağlamış halkına vicdani ve ahlaki sorumluluğunu yerine getirmek için her zaman en gerçekleşebilir çözüme odaklandı, kendisini her zaman çoğalttı. Siyasette, felsefede, örgütlenmede gözlemleri ve önerileriyle insanı tanrılara kafa tutacak kadar güçlü ve umutlu kıldı.
Sayısız kitapla anlatılmak istenen şey
Kelimeler de bir anlatım biçimidir. Yarım asırdır, özelde de İmralı’da 25 yıldır her kelimesini, her harfini evren, insan-insanlık, tarih, toplum ve kadın gerçeğini aydınlatmaya ve böylelikle özgürleşmeye odaklı söyleyen, kaleme alan Rêber Apo’nun direnişi hala sürüyor. Üçüncü doğuş olarak tanımladığı İmralı’da kaldığı süre zarfında okuduğu 3 bini aşkın kitaptan ‘süzülmüş bal kıvamında’ bizlere sunduğu 12 kitaba dönüştürülen savunmalarıyla sürüyor. Ağırlaştırılmış tecrit altında tutulduğu son yıllarda bu sayının artıp artmadığını bilmiyoruz. Savunmalarının yaratacağı etkiyi önceden görmesi de öngörüsüyle ilgili. 18 Temmuz 2001’de avukatlarıyla yaptığı görüşmede bizden yalın bir söz istiyor: “Size yapacağım tarihi en büyük iyilik budur. Kadın emeğine, kişiliğine ve anaya saygıyı içeren güzel şeyler var. Fırsat olsaydı ayrı bir kitap olarak yazılabilirdi. Böyle olması iyi oldu. Bütünlüklü olarak tarihi görecekler, iyi değerlendirirlerse kendilerini ayna gibi orada görebilirler. Savunmaları iyi inceleyin.”
Bize düşen tek bir şey kalıyor: Rêber Apo’yu anlamak ve uygulamak.