Kolombiya, Afrika dışında en büyük siyah nüfusa sahip ülkelerden biri. 1520’li yıllarda İspanyollar, Kızılderili nüfusunu manipüle etmek amacıyla siyahileri Afrika’dan köle olarak ithal etmeye başladılar. Altın, şeker kamışı tarlaları ve büyük mülklerde çalışmaya zorlandılar. ‘Afro kolombiyalılar’ adı verilen Kolombiyalı siyahiler, yıllarca köleliğe ve ırkçılığa karşı savaştı. 1964’te bir köylü ordusu olarak ortaya çıkan ve daha sonra sosyalizm hedefiyle dünyanın en tanınır gerilla örgütlerinden biri haline gelen FARC’ın çıkışıyla birlikte siyahilerin hak arayışı farklı bir mecraya taşındı.
60 yılı aşkın silahlı çatışma sürecinin sonlanması, ülkede yeni bir yönetim ve yaşam modelinin ortaya çıkma mücadelesinde siyahiler de önemli rol oynadı. ‘Proceso de Comunidades Negras (PCN)-Siyahi Topluluklar Süreci’ adıyla örgütlenen hareket bunların başında geliyor. 140’tan fazla taban örgütünün birleşiminden oluşan PCN, ırkçı şiddetle mücadele, zorla yerinden edilmelerin önüne geçmek, Afrika kökenli toplulukların kolektif haklarının tanınmasını geliştirmek gibi hedefleri güdüyor. Kadınlar da hareket içinde öncü durumda. PCN’nin parçası olan kuruluş veya bireyler, bölgesel olarak Palenques adı verilen gruplarda yerini alıyor. Bu gruplar ait oldukları bölgede öz yönetimlerini oluşturmakla birlikte özerkler.
‘Artık yeter’ diyerek başladık
Son yıllarda uluslararası alanda gerçekleşen kadın buluşmalarında Kürt kadınlarıyla daha fazla yan yana gelen Kolombiyalı siyahilerden Sheira Gómez’le bir konferansta söyleşi yapma imkanını yakaladık. Kendisini “siyahi devrimci bir kadın” olarak tanımlayan Gómez, PCN içindeki rollerini ‘meşe ağaçlarının kökleri misali’ olarak tarif ediyor: “Siyah topluluklar süreci, 30 yılı aşkın bir süre önce Kolombiya’da doğmuş, sadece Kolombiya’da 60 yılı aşkın bir süredir devam eden silahlı çatışmanın değil, aynı zamanda yapısal ırkçılığı en acımasız ve kaba şekilde uygulayan devlet kurumlarının da belasını bulduğu topraklardaki siyahların haklarını aramaya yönelik bir süreç. ‘Artık yeter’ deme ihtiyacından doğan bu harekete kadınların katılımı, benzetme yerinde olursa ‘meşe ağaçlarının kökleri’ misali… Kökler diyorum çünkü bu mücadeleyi ayakta tutan, yaşatan bizleriz. Bu genel mücadeleyi küçümsemek anlamında değil ancak kadınlar olarak hem maneviyatımız güçlü hem de kararlılığımız…”
Sesten sese bağ kuruyoruz
Gómez, çatışmalı süreçlerin, uyuşturucu ticaretinin ve maden sömürüsünün kurbanı olmak istemediklerini belirterek, “Birinci sloganımız hemen şimdi insani anlaşma, ikincisi de buna bağlı olarak ELN (Ulusal Kurtuluş Ordusu) ile barış süreçlerinin garanti altına alınması ve bunun yazılı hale getirilmesini istiyoruz. En önemlisi de siyahiler olarak yaşadığımız bölgelerin korunması. Topraklarımız madenler nedeniyle çok uluslu şirketlerin sömürüsü altında” şeklinde taleplerini sıralıyor. Siyahiler daha çok ülkenin güneyine, yani Kolombiya Pasifik’ine doğru yer tutmuşlar. Ancak zorla göçertmeler, çatışmalardan kaynaklı zorunlu yer değiştirmeler nedeniyle ülkenin diğer bölgelerine de yayılmışlar. PCN örgütlenmesinde bu yayılmayı avantaja dönüştürmeye çalıştıklarını vurgulayan Sheira Gómez, “farklı yerlere eklemlenme bağlantılar kurmamızı sağlıyor. Aslında biz her yerdeyiz. Sesten sese bir süreç diyebiliriz. Yani ben sizi tanıyorum, siz bana hikayenizi anlatıyorsunuz. Ben diğerine… Bu şekilde bağlantılar kuruyoruz. Başardıklarımızı hiçbir zaman tek başımıza yapmadık. Kuşaklar, bölgeler arası bağ kurduk” diyor.
Topluluk konseylerindeki rolleri
Yerellerde ortak yönetim iradesi, ‘Topluluk Konseyleri’ yoluyla hayata geçiriliyor. Bu konseylerde gruplar, topluluklar özerk. “Bölgelerde, köylerimizde anaerkillik hakim” diyen Sheira Gómez, sadece devlet değil erkek şiddetinden dolayı da kadınların özerk sistemde söz hakkına sahip olduğuna dikkat çekiyor. “Anaerkilliğin hakim olduğu topraklardan geldiğimiz için, özerklikten bu yana mücadelemizin temel sloganlarından biri de, ‘feminizm ırkçılık karşıtı olacak ya da olmayacak’ oldu. Çünkü feminist hareket ne yazık ki siyahi olmaktan kaynaklı yaşadıklarımızı tam anlamayabiliyor. Bizler siyah kadınlarız. Biz siyah kadınlar, kadın olmaktan, siyah olmaktan kaynaklı karmaşık bir baskı sistemiyle karşı karşıyayız. Mücadele eden harika kadınlardan oluşan ırkçı karşıtı bir hareketi yarattık. Şu an belki çok aktif değil ama hem ülkede hem de uluslararası alanda, feminist ya da devrimci olmanın sadece yetmediğini anlatıyoruz. Kızkardeşlik esprisiyle direniyoruz.”
Devrimciyim demek yetmez
Irkçılığa karşı mücadele kadar, kendi hareketleri içerisinde erkek gericiliğine karşı iç mücadele verdiklerini de ekleyen Sheira Gómez sözlerini şöyle sürdürdü: “Her zaman söylediğim bir şey var; genel bir devrimcilik eril anlayışı ortadan kaldırmaz!
Ben bir kadınım. Siyahi bir kadınım. Bir devrimciyim. İşte bunun için kendimizi örgütleme ihtiyacı hissettik. Kendi alanımızı, kendimizi iyileştirme alanımızı yarattık. Bizi etkileyen farklı şiddet biçimleri var. Hem bunları hem de bu mücadele etrafında oluşan dinamizmi konuşuyoruz. Şimdi verdiğimiz mücadelenin bir sonucu olarak, ilk siyahi başkan yardımcımıza kavuşmanın sevincini yaşıyoruz. Mücadele veren siyah bir kadının neler başarabileceğini görüyoruz.”
Kültürümüze bağlılık bizi ayakta tuttu
“500 yılı aşkın bir tarihten geliyorsunuz. Bugüne kadar direniş yoluyla bunları koruyabildiniz. Kadınlar bunda nasıl rol oynadı? Köleliğe, topraklarınıza göz diken kapitalist güçlerin taşıdığı moderniteye rağmen bu nasıl oldu?” diye sorduğumuzda tüm sömürgeci ve asimilasyoncu uygulamalara rağmen kültürlerine bağlı kaldıklarını vurgulayarak cevap veriyor: “Atalarımızı asla terk etmedik. Özellikle de kadınlar olarak. Şifalı bitkilerimizden faydalanıyoruz. Saçlarımızı örüyoruz. Aralarına tohum serpiyoruz. Burada göbek yakma diye bir olay var mesela. Doğduğunuzda göbeğinizi keser toprağa gömerler. Ve orada bir ağaç doğar. O ağaç neyse ben oyum. Toprakla ve köklerimizle bağlarımız böylesine güçlü.
Tüm köleleştirmelere, yaşadığımız katlanmak zorunda kaldığımız onca şeyi rağmen soy hiç kaybolmadı. Kültürümüz nesilden nesile aktarıldı. Arkamızda bizi koruyan korucu ruhların olduğunun farkındasınız. Bilmediğiniz çok şey olabilir ama bu, atalarımızın, annelerimizin farklı zamanlarda bize verdiği bilgilerin, taşınan bilgilerin bir ürünü.”
Kürt kadınlarına hayranız
Gómez’le son olarak Kürt kadınlarının mücadelesini konuşuyoruz. “Onlar kadar radikal olmamız gerektiğini konuştuk arada” diyerek Kürt kadınlarına şu mesajı veriyor: “Yani onların bu mücadelesine bir hayranlık söz konusu. Çünkü onlar kendilerine ait olanı almış olan kadınlar. Kürdistan’daki kadınların bu süreci çok güçlü oldu. Yakın sürece kadar tanımıyordum. Sonra araştırdım ve çok ilginç buldum. Dünyanın öbür ucunda bizim de talep ettiğimiz gibi kadınlar var ve hareketleri küresel alana ulaşacak kadar güçlenmiş. Onlara şu mesajı verebilirim; durmayın kızkardeşlerim. Biz de sizin yanınızda durmak için buradayız.”