Bir cezasızlık sistemi olarak: İNTİHAR

- Halide Türkoğlu
682 views

Bölgede kadına yönelik şiddet ekseninde intiharların tekrardan gündemde olduğu bu dönemde öncelikle “intihar” olgusunun bölgedeki hafızasını hatırlatmakta önem var. 2000’li yıllarda görülen intihar olayları Batman’la anılırken “yardım çığlığı” gibi her tarafa yayılmaktaydı. Çünkü intihar olaylarının sık görüldüğü dönemde intihar girişiminde bulunup yaşamını devam ettiren kadınların verileri ve deneyimleri elimizdeydi. Meselenin savaş sonrası oluşmuş olması diğer önemli bir etken olarak kendisini gösterirken, diğer bir mesele medyanın da bugün olduğu gibi intiharları teşvik edici tutumu kadınların intihar etmekten başka çareleri yokmuş gibi bir algı yönetimini kadınlara sunmasıydı. Kadın meclislerinin, dernek ve kurumlarının bugüne nazaran çok da yaygın olduğu söylenemezdi. İntihara sürüklenen kadınların arkalarından birçok not bırakarak hayatlarının çalınmasına neden olan erkek zihniyetinin kimi kez devlet güçleri kimi kez de ev ve toplum yasaları olduğu kendi ifadelerinde yer almaktaydı.

İntihar vakaları bölgede 2000 yıllarından başlayarak sürekli olarak devam etmiştir. Ancak bunun belli bir il ve ilçeyle anılması 2015 yılında tekrar gündemimize Van ve ilçeleriyle girmiş bulunmakta. 2015 yılında adli tutanaklara ‘intihar’ diye yazılan kadın katliamları bölgenin her tarafında ciddi bir artışla kendisini göstermektedir. Örneğin Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde yılda ortalama 2 ila 4 intihar vakası yaşanırken, 2015 yılının Mart ve Nisan ayında 5 intihar olayı ard arda yaşandı. Bu bile toplumsal bir olgunun artış seyrini gözler önüne sermektedir. Van’da da geçen yıllara göre ciddi bir artış söz konusu. Ancak bunun gerçekten intihar mı yoksa intihara sürükleme ve kadın cinayetleri olduğu noktasında tartışma yürütmek gerekmektedir.

intihar

Kadınlar intihar etmiyor, katlediliyor!

İntihar vakalarının kent veya merkezlerde değil de kırsal dediğimiz köylerde yaşanıyor olması, yine aynı şekilde intihar yaşlarının 9 ila 25 arasında olması, yani nerdeyse çocuk ve gençlerin intiharlarını konuştuğumuz bir durum söz konusu. Bugüne kadar kadınların intihar girişiminden kurtulduğunu da söylemek zor, elimize ulaşan bilgiler kadınların intihar girişimlerinin çoğunlukla ölümle sonuçlandığını gösteriyor. Hatta “kaza” sonucu olduğu belirtilen silahların hedefinde her zaman kadınlar bulunuyor. Ve yine silahla intiharları bağdaştıran savcılar kadının tek başına odada silahla neden kaldığını hiçbir zaman sorgulamamaktadır. (burada odalar genelde iki odalıdır. Çekirdek olmayan aile yaşamında kadının kendisine ait zamanı ve mekanı yoktur. O halde kadın kendisini yok etmek istediğinde, aileler neden saatler sonra durumu öğrenir?) Kadınların arkasından hiçbir şey bırakmadan ölümü seçmiş olmaları da ayrıca sorgulanması gereken bir durum. Bir genç kadının kimi kez yazacağı bir not olabilir, bazı intiharlarda bırakmak istediği bir anlam olmalıdır, örneğin sarı, yeşil, kırmızı, kurdeleyi elinde saklayan genç kadınların ölümlerinin nasıl bir mesaj içerdiğini geçmiş dönemlerdeki intiharlardan bilmekteyiz.

Bölgede 2015 yılının ilk aylarından beri devam eden kadın ölümleri, kadınların ne sebeplerle intiharı seçtiğini bilmiyor oluşumuz, bu meselenin intihar olduğu noktasında bizi şüphelere götürmektedir. Şüphelenmek de en doğrusu olsa gerek. Bu alanda çalışma yürüten biri olarak bölgede yaşananları “intihar” olarak ele almanın gerçeklikle bağdaşmayacağını belirtmek isterim. Yaşanılanlar intihar değil, erkek egemen zihniyetin kadınları katletmesidir. İntihara sürüklenme hali tamamıyla erkek şiddetinin son aşamasıdır.

Savcılar “intihar” diyerek dosyaları kapatıyor

Serhat bölgesinde başta Van olmak üzere kadın intiharlarının ve katliamlarının nedenlerini araştıran kurumların dikkat etmesi gereken noktalardan biri bölgeyi nasıl ele aldığımızdır. Bununla birlikte Türkiye’de artan kadın cinayetleri ile ilgili bütünsel bir bakış açısına da sahip olmalıyız. Yaşanılanları birbirinden kopuk ve ilişkisiz olduğunu düşünmek bizi yanıltır. Batı’da kadın katliamları artmakta, bunun adli vakalardaki yansıması da kadın cinayeti olarak geçmektedir. Ancak Kuzey Kürdistan’a geldiğimizde kadın katliamları kadın intiharları olarak anılmaktadır. Bölgede ciddi bir şekilde aile-devlet ortaklığıyla sistematik bir kırımın Kürt Kadın Hareketi’ne karşı yürütüldüğünü düşünmekteyim. Çünkü savcılar yaşanılan her kadın cinayetine “intihar” diyerek dosyaları kapatmakta ve erkeklerin kadınlara şiddet uygulamasının cezasızlıkla sonuçlanacağını göstermektedir. Bu da kadın cinayetlerini artırmaktadır. Savcıların, kadınların şüpheli ölümlerini incelerken tanık olarak yalnızca aile bireylerini dinlemeleri ve kadınların ölüme gittiği süreci değerlendirmek yerine yalnızca sonuçla ilgilenmeleri asıl suçluları korumaya götürmektedir. Kadınların şüpheli ölümleri olarak “intihar” olaylarının kapsamlı bir şekilde incelenmesi ve bu konuda yaşanılanlarda intihara sürüklemenin kendisinin bile suç kapsamına girmesi gerekmektedir.

Kimi aileler kendisi öldürüyor kimi aileler yavaş yavaş terbiye ederekten ölümü kadınlara dayatıyor. Vurgulamamız gereken en önemli nokta ise, işkence dolu bir yaşama karşı alternatif bir alan ve yaşam bulamayan kadınların iradesinden vazgeçmesidir.  Mesela intihar eden kadınların anneleri şunu söylüyor: “hiç bir derdi yoktu, söz kesmiştik haftaya nişanıydı. O istemedi ama onun için iyi biriydi. Odaya gitti saatlerce çıkmadı, gittiğimizde kendisini silahla öldürmüştü”.  Elbette ki bu sözleri şöyle okumak mümkün: “Aslında bir sorun vardı. İstemediği biriyle nişanlandı. Biz de bu senin için en iyisi dedik. Odasına gönderdik ve eline bir silah verdik. Ya kabul edersin ya da bu odadan cesedin çıkar dedik. Ve saatlerce bekledik ,belki ikna olur ve kabul eder diye düşündük. Ama silah sesi duyduk, İNTİHAR etmişti, yanı başımızdaki odadan cesedini  aldık.”

site 2

Kadınların özgürlük mücadelesi boğulmak isteniyor

Bir kadın cinayeti olarak intihara sürükleme yöntemi erkekler tarafından yürütülmektedir. Ailelerin erken yaşta zorla evliliği genç kadınlara dayatmaları, kadının şiddetle yaşamasının başlangıç aşamalarından biridir. Toplumsal cinsiyetçiliğin üretmiş olduğu ve her gün şiddetin meşru bir şekilde toplumun her alanına nüfus ettiği eşitsizlik sorunu, kadınların özgürlük sorunlarıyla birleşerek yaşamı adım adım kadın aleyhinde ölüme çevirmektedir. Toplumda var olan şiddeti meşru gören geleneksel yapılar kadar AKP’nin aile, toplum ve kadın üzerinde yürütmüş olduğu politikalar kuşkusuz kadın katliamlarının artışının da temel sorumlusudur. Toplumda bir şiddet sarmalı olarak erkek- polis- devlet şiddet uygulayıcıların, katliamlar ve insan hakları ihlallerinde geçmiş dönemlere göre 2015 yılının başlangıç aylarında kadınları hedef haline getirdiklerini görmekteyiz.

Türkiye’de ve Kürdistan’da kadın örgütlülüğü açısından kadın hareketlerinin yürütmüş olduğu çalışmalar, eylem ve etkinlikler kadına yönelik şiddetin önlenmesi için gündemler oluşturmaktadır. Devlet aklı ve zihniyetini yürüten AKP, kadınların örgütlülüğünü kırmak için kadınların özgürlük ve eşitlik taleplerine karşı erkek şiddetinin korumacılığını ve meşruluğunu söylem ve pratikte katliamın ortağı olduğunu biz kadınlara her zaman göstermiştir.

Devlet ve erk zihniyetinden güç alan erkekler katletmeye, kendi iktidarlarını büyütmek için kadınların evlerini başına yıkmaya, öldürdükleri kadınlara “intihar” etti demeye devam ediyor.  Erkekler, hesapsız sandıkları bir ortak oyunda en fazla da kendi yaşamlarının katilleri oluyor.

Kadın yaşamsa eğer, ölümü tercih eden değil ölüme sürüklenen, zorla onu yaşamından koparan bir zihniyet söz konusudur. Ne yazık ki bu yaklaşımın ne dini, sınıfı, ailesi ve ne de toplumsal yapısı vardır.

Kadınlar için bir seçenek yaratmalıyız

Kadın Özgürlük Mücadelesi’ni yürüten ve toplumsallaşmasını sağlayan biz kurumlar yaşadığımız deneyimlerden çok iyi biliyoruz ki “kadının intiharı” iddiaları intihar olgusundan farklı bir kategoride yer almaktadır. Buna “intihar” demek yaşadığımız sosyal, toplumsal ve siyasal dönüşümleri görmemek demektir. Erkek şiddetine karşı kadının alternatif yaşam alanlarını daha fazla yaratmalı ve bunu bütün çalışmalarımız temel ölçüsü haline getirmeliyiz.

Kadınlar kendisine dayatılan yaşamı kader gibi kabul etmek istemiyor, ancak yerine koyabileceği farklı bir alternatifi de yaşama geçiremediğinde önüne sunulan şartlarda boğuluyor. Kentlerde yaşayan bir kadının tehlikesi kadın cinayetidir. Ancak kırsalda yaşayan bir kadının tehlikesi ise ona sunulan şartlardır. Ya kefen ya itaattir! Bunun nedeni ise kentlerde ve merkez ilçelerde kadınların ulaşabileceği kadın kurumları varken, kırsal alanda bu kurumlara ulaşmanın zor olmasıdır.

Coğrafyamızda evimizin herhangi bir odasından bize dayatılan yaşamı kabul etmediğimiz için cesetlerimiz çıkmaktadır. Silahı ve ipi kim verdi fark etmiyor, ne zaman ve kimin öleceğine karar verenler belli çünkü. Hepsi bir bütün zaten bizi eksik görmeyi daha dünden kabul eden baba, ana, bacı, erkek kardeş ya da sevgili ve koca… Hepsinin toplamı erkeklik ve koskoca bir devlet sistemi!

Sorun doğru tanımlanmalı ve çözüm getirilmeli

Kadınların eşitlik ve özgürlük sorunu vardır. Bu meseleden kaynaklı her türlü şiddet biçimleriyle karşı karşıya kalınırken, aynı şekilde kadın katliamları ve “intihar” olgusu karşımıza çıkmaktadır. Bu meseleyi kategorilere bölmek ve ayırımlarla ele almak sorunlarımıza bütünsel olarak bakmayı engelleyecektir. Kadına yönelik şiddet sistematiktir ve karşımıza kimi kez fiziksel, duygusal, sosyal ve ekonomik şiddet biçimleri olarak çıktığı gibi kimi kez kadın cinayetleri ve intiharları olarak çıkmaktadır.

Biz kadın hareketlerinin yapması gereken sorunları doğru temelde analiz etmek ve mücadelemizi adım adım yükseltirken ret ettiğimiz sisteme karşı özgür yaşam alanlarımızı alternatif olarak inşa etmek ve bu yaşamı her kadının iradesinde kendisini görmeyi sağlayabilmektir. Köylerden kentlere kadar kadın meclislerimizin yaygınlaşması ve oluşturulması kadınların şüpheli ölümlerinin hesap sorulmasında bizleri önemli bir aşamaya taşıyacağı inancındayım.

Halide Türkoğlu/ Sosyolog / Amed – Çınar Belediyesi Jinwar Kadın Merkezi