Rêber Apo’nun bir sözü var çok bilinen. “Sade insan seçkin insandır” der. Bazı insanlar vardır sadeliği, içtenliği, samimiyeti, sizi öyle yakınlaştırır kendisine. Birbirine yabancılaşmış, yan yana dursalar da duyguların, düşüncenin fersah fersah birbirinden uzak olduğu günümüz (modernite) insanının anlayamayacağı bir bağdır bu.
Gulê böyle biriydi. Hepimiz O’na Gulê derdik. Yoldaşlık bahçesinin Gulêsiydi. Nasıl ki gül şairlerin ilham kaynağı, sevgi sembolüyse bizim Gulêmiz de öyle bir sevgi insanıydı; sevgisi, içtenliği, samimiyeti, saflığıyla sizi sarmalar, o sevgi halesi içinde başka bir ilişki biçimine imkan tanımazdı.
Hakikati işledi elmas inceliğinde
Yollara düşmek, korkuların üzerine gitmek O’nun işiydi. Özgür basına ömrünü adadı, Özgür Gündem gazetesinin sıkı bir okuyucusu olduğu günden itibaren vermişti belki de bu kararı. O kararla yürüdü son nefesine kadar. Bu uğurda yirmi yıl emek verdi. Kamerası, fotoğraf makinesi, klavyede koşarcasına yazan parmakları en büyük silahıydı. Dişini tırnağına takıp hiçbir zorluk, engel tanımadan; hakikati, gizlenmek, tüm kirli yöntemlerle üstü örtülmek istenen hakikati inadına ortaya çıkardı, işledi bir elmas inceliğinde.
Gelincik misali naif ve direngen
Bizim Gulêmiz direngendi. Naifliğiyle tezat mıdır derseniz gelincikleri düşünün derim. O’nun kırmızı rengi çok sevmesinden değil sadece, O’nun gibi inceliğine rağmen rüzgarlara direnirken kendi rengini böylesine canlı, göz alıcı verecek kadar güçlü olmasından. Dokunduğu her yerde, kısacık sohbet ettiği bir insanda dahi iz bırakırdı. Sadeliğin seçkinliği vardı onda. Bu yüzden çekiciydi. O’nu tanıyan insanların bir daha unutması mümkün değildi. Kim unutabilir ki gelinciğin o nazenin görünümlü keskin ve yakıcı kızılını…
İşte böyle en sert rüzgarlara karşı duracak direnci adım adım öğrendiği basın geleneğinden devraldı.
Ab-ı hayat dercesine
O’nu bugünlere getiren kendisinin de dediği gibi, “Özgür basın tarihinin direnişçi ve mücadeleci karakteriydi.” Dilsiz kılınan bir halkın dili olmak, kendine, kendini var eden kelimelere yabancılaştırılan topraklarda, Kurdistan’da gazeteci olmak, bir hakikati görünür kılmak ateşten gömlek giymek demekti. Öyle de yaptı; ab-ı hayat dercesine yaşam damarlarına yürüyen bu ruhtan, direnişin öz suyundan beslendi; tüm tehlikeleri göze alarak inatla ve kararla yürüdüğü bu yolda kökleri güçlendi, içindeki özgürlük aşkı büyüdü, serpildi.
Kalbi haberini yaptığı insanla attı
İyi bir kadın gazeteci nasıl olmalı, sorusunu hep sorardı. Bu soruyu cevaplamak için ‘özgür bir kadın olmak nedir’ sorusuna yanıt aradı. Hakikati açığa çıkarma iddiasına sahip olanların önce kendi hakikatine kavuşması gerektiğini bildi. Gördükleri, yaşadıkları karşısında kendini değiştirdi. Kendini gün be gün yeniden yarattı. Özgür bir kadın olarak düşünüp yaşamadan, erkek aklın verili düşüncelerinin aşılamayacağını gördü. Bizim Gulêmiz halkının Gulê’siydi. Haber peşinde koşarken pek çok insan tanıdı. Bir sürü kadının hayatına dokundu. Tanıdığı her insanla öyle güzel bağlar kurdu ki, çevresi kocaman bir insan kalabalığına dönüştü. O’nu tanıyanın yaşamından bir daha çıkmadı. Konuşmak değildi yaptığı. Her insanın dünyasına girmekti; acısını, sevincini pay etmekti. Kalbi haberini yaptığı insanla atıyordu. Çünkü karşısındaki insanı çok derinden anlıyordu. İnsanı anlama ve bilme çabası hiç bitmedi.
Cesur ve yürekli bir kadın
Bizim Gulêmiz cesur ve yürekli bir kadındı. “Bizden önce de birçok gazeteci arkadaşımız bu uğurda, bir sözü, bir kareyi yakalamak için bedenlerini siper ederek hakikatleri açığa çıkardı” sözleri aslında pusulasıydı. Başûrê Kurdistan’da boşaltılan köylerin, tandırlarda yakılan kadınların sesi, Rojava’da dünyaya ilham olan yiğit kadınların aynası oldu… Kah bir çocuğun gözünden baktı dünyaya kah bir ihtiyarın. Günü geldi, Deniz Fırat gibi DAİŞ saldırılarını en ön mevzide takip etti. Maxmûr’daki DAİŞ saldırısını ilk duyuranlar, Serêkaniyê’deki vahşi saldırıları tarihe kaydedenler arasında da Gulistan vardı… Başûrê Kurdistan’a yönelik işgali, kirli pazarlıkları duyurmayı da boynunun borcu bildi. Kimyasal silah kullanımını belgeledi, göç ettirilen halkın duygularına tercüman oldu. Nagihan’ın Süleymaniye’de güpegündüz sokak ortasında vurulmasının, Feryal’in Kerkük’te şehit edilmesinin hesabını sorma çabasını böyle gösterdi. Bu çağın yüz karası muktedirlerin Gulê’ye öfkesi, korkusu bundandı. Hakikat uğruna ateşlerde yanmayı göze almıştı çoktan. Asla ama asla geri durmadı.
Ülkesini ve çocukları çok sevdi
Bir gazeteci eğer özgür Kurdistan ve özgür Kürtlük için yazıp çiziyorsa bunun için aynı zamanda bir devrimci de olmalıydı. Gulê böyle yaşadı. Sade, direngen, korkusuz, sevgi dolu. Kokusunu, rengini, izini her yere bırakan bir kızıl gelincik inceliğinde. Hayatının her anında bir gazeteci, ama aynı zamanda bir devrimci, bir öğretmen, bir yoldaştı. Ülkesinin her karış toprağını sevdi ve onun mücadelesini yürüttü. Yoldaşların en güzeli olmayı başardı. Halkını çok sevdi, kadınları çok sevdi, çocukları çok sevdi. Bize bu çağa meydan okuyacak cesareti aşılayan bir miras bıraktı. Biz Gulê’nin yoldaşlarıyız. Naif, sevecen, sade ve direngen bir kadının bize öğrettikleri var. O yüzden Gulê’nin peşinden koştuğu hakikate bağlı kalacağız. Hakikatleri anlatmaya devam edeceğiz. Yoldaşlarının Gulê’si, Kurdistan’ın Gulê’si, halkının Gulê’si hiç unutulmayacak, mücadelesi hep yaşatılacak.