Bu yüzyıl bizim

- Ronahi SERHAD
468 views
Yeni bir yılı daha direniş gücü ile karşılarken taşıdığı büyük risklerle beraber heyecan ve umut doluyuz. Ezilenler, toplumsal hareketler açısından yeni bir mücadele yılında temennilerin ötesinde yarattığımız gelişmeler, başarılar kadar yetersiz kalan yönlerin muhasebesini yaparak yeni hedefleri belirlemek önemli.

Değerlendirmeme, zamanı Rêber Apo’ya özgürlük ve kadın zamanına dönüştüren cesur, direngen tüm kadınları selamlayarak başlamak istiyorum. Bu uğurda şehit düşen Berivan Zilan, Delal Nurhak, Nagihan Akarsel, Peyman Bagok, Mizgin Ronahi, kimyasal saldırılarda şehit düşen Helbest ve onaltı arkadaşımız şahsında tüm devrim şehitlerini saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Özgürlüğe fedaice kendisini yatıran öncülerimiz her daim yolumuzu aydınlatacaktır. Kadın mücadelesi, 2022’nin ilk gününden yılın son ayına kadar ufuk açıcı tartışmalar kadar, uğruna büyük bedeller vererek kesintisiz eylemsellik halinde oldu. Kadınlar, emekleriyle toplumsal alana dokunarak, inşa ederek, dağlarda görülmemiş bir direniş sergileyerek insan iradesinin sınırsızlığını ortaya koyarak, zindanlarda faşizme boyun eğmeyerek, ideolojik ve politik mücadelelerinde stratejik çıkış yaptı.

Küresel kapitalist sistem, toplumsal mücadele ile karşı karşıya
2022 yılı kadın mücadelesi kapsamı ve sonuçlarını temel başlıklar altında özetlemeye çalışırsak:
Birincisi; kapitalist modernist sistem krizi tüm coğrafyalara ekonomik, siyasi, askeri olarak yansımakta ve bu da kadınları, halkları yaşadıkları ülkelerde sistemle çarpışmaya yönlendirmekte. Üst üste farklı sosyal patlamalar, devasa mitingler, yürüyüşler kadınların öncülüğünde ve ezici çoğunluğu gençlerin oluşturduğu toplumsal tepkilere, protestolara yol açtı. Küresel kapitalist sistem, doğrudan kadın ve halkların toplumsal mücadelesiyle karşı karşıya. Öte yandan ise kendi aralarındaki çıkar çelişkisi ve çatışmaları derin siyasi, askeri ve ekonomik krizi doğurdu. 3. Dünya Savaşı gerçeğinde ABD’nin merkezi otoriterliği sarsıntı içinde. Ve dünya yeni bir merkezi uygarlık arayışında. 3. Dünya Savaşının askeri boyutuyla en yoğunluklu etkilediği alanların merkezi Kürdistan ve Ortadoğu’dur. Ukrayna-Rusya savaşı ise egemenlerin kendi aralarındaki güç devşirme savaşıdır. Kadınların, ezilenlerin, halkların bu savaşa taraf olması söz konusu olamaz. Ukrayna, NATO’nun hakimiyet alanını genişletme, kapitalist çıkarları savunma uğruna halkı kurban etmiştir. Rusya ise, emperyalist hakimiyetini sürdürmek adına Ukrayna’ya saldırmıştır. Her ikisi de halkların seçeneği değildir. Yaşanan, kapitalist modernite güçlerinin egemenlik savaşıdır. Kadınlar, kendi mücadele hatlarını, kadın özgürlüğü ve adil bir dünya arayışı olarak ‘Yaşamı özgürleştireceğiz’ arayışı etrafında şekillendiriyor. Bu, üçüncü yol tercihini esas alarak yeni toplumsal paradigmayla demokratikleşme, özgürlük, barış, adalet, eşitlik, yoksulluk sorunlarına alternatif yeni bir sistemi öngörerek ve örerek mücadele yürütmenin ifadesidir. Mücadeleci kadınlar; egemen, iktidarcı erkek akıl siyasetinin yedeği, malzemesi, kurbanı, figüranı olmayacağını, kendi adına mücadele sahasında olduklarını çok cesur ortaya koyuyor.

Kimyasal silahlar gündelik silah olarak kullanılıyor
Tam da kapitalist sistem krizinin derinleştiği çağımızda Rêber Apo’nun dünya sistem analizi ve çözüm alternatifi olarak ortaya koyduğu demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigma büyük bir ilham kaynağı oluyor. Ve daha fazla Rêber Apo’nun düşünceleri merak ediliyor, kadın özgürlük tezleri, demokratik konfederalizm projesi büyük bir ilgiyle okunuyor, tartışılıyor. Rêber Apo’nun özgürlüğü daha gür bir sesle haykırılıyor. Beyaz Türk faşizmi altında geçen her bir saat, her bir an’ın bile büyük tahribatlara, can kayıplarına, acılara ve sorunlara yol açtığı Kürdistan ve Türkiye açısından içinde olduğumuz zaman aralığı çok kritik. Kadına yönelik cinsiyetçiliğin devlet şiddeti olarak zirve yaptığı, AKP-MHP faşizminin topluma yönelik çok boyutlu saldırıları kesintisiz sürdürdüğü topyekün bir savaş yürürlükte. Bu saldırıların odağında Rêber Apo ve en örgütlü yapı olarak özgürlük gerillaları var. Üst üste verilen disiplin cezalarıyla Önderliğimizden intikam alınıyor, yasal hakkı olan ‘umut hakkı’ geçersiz kılınıyor. Uluslararası hukuk mercileri ise buna karşı sessizliklerini koruyor. Faşist Türk ordusu, artık kimyasal silah ve yasaklı gazları gündelik bir silah olarak kullanıyor. Türk devletinin işlediği suçlar, özgürlük gerillalarının çektiği görüntülerle dünya kamuoyuna sunuldu. Ancak OPCW başta olmak üzere NATO, BM ve AB’ye üye devletler buna karşı tutum almayarak işlenen suçun ortağı oldular. Hem kendi iç hukuklarını hem de uluslararası hukuk ve sözleşmeler çiğnenerek faşist Türk devletinin suçuna ortak olunmakta. Toplumdan, demokratik kamuoyundan yükselen tepkiler önemli olmakla birlikte, insanlık suçu işleyen Türk devlet yetkilileri yargılanıncaya kadar bu tepki ve eylemsellik süreci devam etmeli. 2022 yılı, faşist AKP-MHP iktidarının saldırganlıkta zirve yaptığı bir yıl oldu. Buna karşılık gerillanın, kadınların, Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin, halkımızın büyük ve tarihi direnişi AKP-MHP iktidarını çöküşün eşiğine getirdi. İktidar, iflasın içinde olduğunu gördükçe kirli ve komplocu planlara başvuruyor. Kadınları, Kürt halkını, Türkiye halkını korkuyla bastırma, teslim alma, fiziki katliam dahil her şeyi yapıyor. Kimyasal silah dahil aralıksız hava saldırılarıyla yürütülen korkunç savaşa karşı Kürdistan dağlarında savaşan gerilla yoldaşlarımız olağanüstü bir iradeyle direniyor. Gerillanın direnişi toplumsal mücadeleyle birleşerek yükseltilmesi halinde sonuç alıcı olur. Savaşı bir tek gerillanın omzuna bırakmadan toplumsal öz savunmayı geliştirerek düşmana cevap vermek ve aynı zamanda toplumsal mücadelemizi daha da radikalleştirmek elzemdir.

Öncelikli hedef; AKP-MHP iktidarını sonlandırmak
2022 yılı açısından en büyük yetersizlik, bu korkunç savaşta gerillanın direnişine toplumsal alanda gerektiği oranda sahip çıkılamaması olmuştur. Sahip çıkmak demek elbette ‘yaşasın gerilla’ demek değildir. Bulunduğumuz yerde düşmanın varlığını, gücünü, faaliyetlerini daraltmak, darbelemek, zayıflatmak, etkisizleştirmektir. Kadınlara ve halka düşen sorumluluk gerillaya destek olmakla sınırlı bırakılamaz. Bu savaş kadınların, halklarımızın varlık-yokluk savaşıdır. AKP-MHP iktidarının, Türkiyeli ve Ortadoğu halklarının özgür geleceği açısından ne denli büyük tehlike ve tehdit olduğu tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Türkiyeli tüm toplumsal muhalif güçlerin önünde duran öncelikli siyasi hedef; birleşerek AKP-MHP iktidarını sonlandırmaktır. AKP-MHP’yle çözüm arayışı yanılgısına asla kapılmamak gerek. AKP-MHP, sıradan bir iktidar yapılanması değildir. Kürt ve Türk halkına, Ortadoğu halklarına karşı suç işleyen bir şebekedir. Uyuşturucu ticareti yapan, fuhuşu yaygınlaştıran, kadın düşmanlığını teşvik eden bir suç yapılanmadır. Bu kadar suça bulaşmış bir iktidarı devirmek Türkiye’nin önünü açacaktır. Muhalefet adına CHP ve altılı masayı oluşturan partilerin ‘diyalog süreci’ üzerinden AKP’ye yüklenmesi Kürt halkını ve hareketimizi terörize etme çabaları AKP-MHP’yle aynılaşmaktır. Demokrasi mücadelesi cesur duruşlar ve icraatlar ister. Milliyetçilik, ırkçılık, faşizm bu ülkede yeterince can yaktı. Beyaz Türk milliyetçiliğiyle CHP ve diğerlerinin varacağı durak AKP-MHP’dir. Türkiye’de milliyetçilik, Kürdü inkar üzerinden türetilmiştir. ‘En ala milliyetçi benim’ diye Meclis kürsülerinde, seçim mitinglerinde naralar atan Kılıçdaroğlu, ‘Kürtleri en ala ben imha edebilirim, inkar edebilirim’ demek istiyor. Milliyetçi, faşizan toplum yaratma yarışını demokrasi mücadelesi olarak göstermek de Türkiye siyasi tarihine has bir ucubeliktir. Türkiye’nin demokrasi ve özgürlük yolu, Kürtleri anayasal olarak tanımaktan, Rêber Apo’ya yaklaşık 25 yıldır uygulanan açık hukuksuzluğu gidermekten, fiziki özgürlüğünü sağlamaktan geçer. Çünkü Türkiye’de tüm hukuksuzluk, siyasi, ekonomik iflas Kürt inkarı ve imhası üzerine bina edilmiştir. ‘PKK’yi bitireceğim’ diye savaşa harcanan ülkenin geleceğidir.

Jin Jiyan Azadî; hesaplaşmanın haykırışı
İkincisi; Kadın özgürlüğünü savunmanın toplumsal özgürlüğü savunmayla bağı, sömürülen kadının sömürülen toplum, işgal edilmiş toprak, kültür, temel insan hakları, demokrasiyle eşzamanlı-eşdeğer olduğu gerçeği daha yakıcı anlaşılmıştır. Bedenini, toprağını, kimliğini savunmanın, iradeli olmanın bütün olduğu gerçeği çarpıcı bir biçimde toplumsal siyaseti, mücadele hattını belirlemiştir. Kadın olgusu, devrimci ve karşı devrim güçlerinin stratejilerini şekillendirmiş, taktiklerini oluşturmuştur.
Üçüncüsü; İdeolojiyle sosyoloji arasındaki diyalektik bağ daha etkili görünür hale gelmiştir. Kadın özgürlük ideolojisi yeni sosyalizm anlayışına maya çalmıştır. Erkek egemen ideolojik bir yapılanma olan ataerkil sistemin, kadınlar ve erkekler tarafından sorgulanması ideolojik-politik olarak söz ve eylem gücüne kavuşulması anlamını taşımakta. Bu gelişim dar akademik çevreyle sınırlı kalmamış kadın özgürlük kuramı kadın zihni ve dili olarak toplumsal mücadelenin dili ve eylemi olmuştur. Kadın özgürlük manifestosuna dönüşen ‘Jin Jiyan  Azadî’, her kesimden kadının ulus-devlet iktidarlarıyla hesaplaşmasının haykırışa dönüşmesidir. İdeolojinin toplumsallaşması gerçeği ve gücünün göstergesidir.
Dördüncüsü; Kadın özgürlük sorunu jineolojî ile aydınlandıkça kadın özgürlük mücadelesi değişimin nirengi noktası olmayı başarmakta, toplumsal hareket olarak vücut bulmakta. Sistem karşıtı en radikal hareket olarak kadın mücadelesi; oluşturucu, değiştirici, alternatif yapılanmalara, kadın tarzında siyasete, direnişe ve eyleme yönelerek 21. yüzyılın devrimci toplumsal hareketi olmayı başarmıştır. 2022 yılını kadın özgürlük çizgisinde belirlemiştir. Büyük acılar yaşayıp bedeller ödese de çözümün kadından geçtiği bilinciyle erkek egemen sistemden, ulus-devlet iktidarlardan talep eden değil, 21. yüzyıl dünyasını şekillendiren aktör ve toplumsal güç olarak varlık göstermiştir. Kadın devriminde jineolojînin sorumluluğu ve rolü daha çok tartışılır olmuş, jineolojî atölyeleri, dersleri, saha kampları, akademik tartışmaları yüksek bir ilgiye haiz kılmıştır. Farklı ideolojik kadın hareketlerini, örgütleri, grupları ve şahsiyetleri buluşturan, ortaklaştıran jineolojî akademik çalışmalarında da büyük bir açılım yaşandı.    

Yaşanan bir alt-üst oluş sürecidir
Beşincisi; Egemen erkek sistem ve onun şiddeti, yıkıcı siyaseti, cinsiyetçi politikaları sorgulandıkça erkek gerçeğinde de bir değişim yaşanmakta. Dikkat edilirse Rojava Kurdistanı’nda erkekler kadına yönelik şiddeti protesto etmek için 25 Kasım vesilesiyle kitlesel yürüyüş yaptı. Rojhilat Kurdistan’ında Jîna Emini’nin katledilmesine karşı sokaklara dökülen kadın ve erkekler  Jin Jiyan Azadî’ sloganını haykırarak sistemin demokratik değişimini istiyor. Rojava’da DAİŞ’e karşı savaş yürüten YPJ’li kadın savaşçıların korkusuzluğu  toplumsal bir devrime yol açtı. ‘Rojava Devrimi Kadın Devrimidir’ tanımlaması yerini buldu. 2017’den itibaren özelde Kobanê’de erkekler her 25 Kasım’ı yürüyüşle protesto ediyor, jineolojî kamplarında egemen erkekliği, eşit-özgür ilişkileri tartışıyor, kadın özgürlüğünü kendi özgürlüğü olarak savunuyor. Kobanê’de erkekleri eğiterek harekete geçiren bu tarzda ilk eylemi başlatan ise kadın hareketimizin öncülerinden şehit Leyla Agirî’dir. Bilmeyenler için bir dipnot düşecek olursak; 1996’da bile Kobanê’de bir kadın tek başına sokağa çıkamayacak kadar toplumsal baskı altındaydı. Kobanê, toplumsal cinsiyetçiliğin en katı yaşandığı bir yerdi. Şimdi ise erkekler meydanlarda kadın özgürlüğü için yürüyor. Yine Efrînli halkımızın Şehba’daki görkemli yürüyüşü çok büyük bir toplumsal değişimdir. Kadına yönelik şiddeti Jin Tv’de yayınlanan bir programda tartışan Mexmurlu halkımızın önemli tespitleri ve değerlendirmeleri oldu. Sadece Mexmûr’da değil aslında birçok merkezde bir araya gelen erkek ve kadınlar şiddeti, nedenlerini ve çözümünü platformlar kurarak tartıştılar. Bu tartışmalarda kadın, kurban olarak değil, çözümün öznesi, değişimin öncüsü olarak ele alındı. Yine Şengalli kadınların geniş bir katılımla gerçekleştirdikleri TAJÊ 2. Kongresinde yürütülen tartışmalar ve alınan kararlar 2023 yılı mücadele perspektifini de belirlemiş oldu. Başurê Kurdistan’da KDP’nin tüm anti-demokratik baskıcı siyasetine ve yayılan umutsuzluğa, demoralisazyona rağmen kadınlar, özgürlük mücadelesiyle buluştu. Bakurê Kurdistan’da kadınlar ağır faşizm koşullarına rağmen hep alanlarda oldu, direndi. Sürekli eylemsellik halinde olan mücadele alanlarımızdan biri de Avrupa idi. Halkımız kadınlar öncülüğünde hem kadına yönelik şiddete karşı hem de işgal saldırılarına karşı alanları terk etmedi. Kürdistan gerçeğinde yaşanan bu gelişmelere normal-rutin gelişmeler olarak bakılmamalı. Yaşanan bir alt-üst oluş sürecidir. Ve bunu sağlayan Rêber Apo’dur.

Ortak mücadele iddiası keskinleşti
Altıncısı; Berlin’de gerçekleştirilen 2. Uluslararası Kadın Konferansı, 2023 mücadele yılı açısından bir planlama niteliğinde. Karar ve tespitlerin uygulanması kadınlar açısından başlıca görevler arasında. Konferansa katılamayıp izleyen tüm kadınların, katılanlar kadar aynı heyecanı, morali, coşkuyu yaşadığı kesin. Yerel, bölgesel ve uluslar ötesi bir buluşma ve dayanışmayla kadınların ortak örgütlenme ve mücadelede birleşmeyi başarması 2022 yılının final çalışması niteliğinde. Rojhilatê Kurdistan’da yaşanan kadın serhildanları konferansa damgasını vurdu. Konferansın başından sonuna kadar atılan ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganı bir kez daha gösterdi ki; Rêber Apo’nun kadın özgürlük fikriyatı evrensel bir değere dönüşmüştür. Kapitalizm; cinsiyetçilik, milliyetçilik, ekolojik yıkım, işsizlik, militarizm ve dincilik yönüyle de çok güçlü sorgulandı. Konferans katılımcıları, kadın özgürlük hareketlerinin kapitalizme karşı olduğunu yüksek sesle dillendirerek ulus-devletlerin sömürgeci, faşist yüzünü bir kez daha teşhir etti ve ortak mücadele çağrısında birleşti. Kürdistan Özgür Kadın Hareketi’ne seslenişte ‘Heval’ hitabını kullanmaları yüreklerimize sıcacık bir dokunuş oldu. Bir kez daha görüyoruz ki; ulus-devletlerin çizdiği sınırlar kadınlar nazarında yapaydır, hiçbir anlamı yoktur. Kadınlar, erkek egemen sistemin yarattığı zihni, siyasi, kültürel, sosyal duvarları yıka yıka, bendleri aşa aşa bir olmayı başarıyor. “Jin Jiyan Azadî çizgisinde yaşamı özgürleştireceğiz” iddiasıyla başka bir dünyanın mümkün olduğunu bir kez daha ortaya koydular. Öte yandan konferansa, yapılıp tamamlanan bir çalışma olarak bakamayız. Konferans öncesi ve konferans sonrası diyebilecek kadar Berlin kadın buluşması, küresel kadın mücadelesinin etkinliği ve rolü bakımından bir dönüm noktasıdır. Konferans, Türk devletinin Kürdistan’daki askeri saldırılarında işlediği kimyasal silah kullanma suçunu mahkum ederek mücadele kararı aldı. Umudun, çarenin, çözümün kadınlarda olduğu netlik kazandığı kadar ortak mücadele iddiası keskinleşti. Bu konferansın moral değerlerine ve konferansın taşıdığı ruha bağlı kalmanın gereği olarak örgütlenmemizi büyüteceğiz, mücadelesiz bir gün geçirmeyeceğiz. Özgür bir geleceğin yaratılmasında tayin edici rol oynayan Kürdistan Kadın Hareketine, her bir kadrosuna, çalışanına, üyesine 2023 yılında da ciddi sorumluluklar düşüyor. Kürdistan, Ortadoğu ve dünyada büyük bir kadın uyanışı var. Hem de her yaştan her kesimden kadınlar bir arada. Bu durdurulamaz bir güçtür ve özgürlüğe kadar çağlayan olup akmaya devam edecek.