Sema Yüce yoldaşın “beynimi, yüreğimi ve bedenimi 8 Mart’tan 21 Mart’a ulaşan ateşten bir köprü yapmak istiyorum” sözü her 8 Mart’ta anlamı daha da derinleşmekte, mesajı güçlenmektedir. Rêber Apo’nun başta Kürt kadınları olmak üzere, acılarını özgürlük ateşinde yakıp kül etmek isteyen tüm kadınlara armağan ettiği kadın kurtuluş ideolojisinin “özlemlerimizin ve umutlarımızın dili olma” yönündeki anlamına ulaşma zamanlarımız oluyor.
Anlam ve yaşam ne kadar bütünlüklü ise, kadın ve anlam da o kadar bütünlüklü ve özel. Bütün anlamların yitiriliş hikayesi ile kadının yitiriliş hikayesi arasında büyük ve derin bir bağ var. Özgürlüksüzlük anlamsızlık, anlamsızlık özgürlüksüzlük doğurur. Bu yüzden bütün anlamların yeniden canlanması ve yaşam enerjisine dönüşmesi ile özgür kadın kimliği ve 8 Mart arasında öyle bir bağ var. Özgürlük aşkı, arayışı ve direnişinin etiği ve estetiğinin kimlikleştiği gün, ay ve yılların nişanesi 8 Mart…
Prangalar parçalanıyor
Bu yılki 8 Mart ve 21 Mart kadının toplumsal, kültürel, ulusal kimliğini özgürlükle nakış nakış işleyerek cins kimliği sınırlarını çoktan aştığını; bütün özgürlüklerin ve anlamların toplamı bir özgür kadın kişiliği, kimliği, üretkenliğine ulaştığını yeniden gösterdi. Özgürlük ahlakı ve felsefesi ile yaşamın yeniden anlam bulması ve kadınla buluşmasını müjdeledi. Rêber Apo’nun kadın kimliğinin bir cins olmanın çok ötesinde bir gerçekliği ifade ettiğini beynimize, yüreğimize fısıldadığı günden bugüne ruhumuz özgürlük ateşinde yıkanmakta, kadınlar “Küllenen Kürt ateşinin kıvılcımları” olmakta, özgürlük topuna dönüşmekte ve kölelik kalelerinin surlarını dövmekte, prangaları parçalamakta, sınırları aşmakta. Beyni, yüreği ve bedeni parçalanan kadın, her parçasını yeniden anlamlandırarak toparlamakta beyin ve yürek gücünü bedenleştirmektedir. Estetik, beyin ve yürek gücünün buluşmasıyla bedenleşen kadın kimliği olmakta; yaşamı, insanı, kadını güzelleştirmekte, iyilik ve doğruluk dünyasının kapılarını sonuna kadar açmakta. Kadının toplumsal kimliği erkek-devlet aklının sadece cinsel metaya dönüştürdüğü ve pazara sunduğu kadınlıktan boşanma, intikam alma ve kölelik köprülerini yıkarak özgürlük ateşi ile anlamlı yaşam köprüleri kurarak şekillendi. ‘Xwebûn’ anlamına gelen bu köprüler sadece kendine, kendini bilmeye ulaşan köprüler oluyor. ‘Herkesin kadını’ olmaktan boşanarak kendinin kadını olmaya ulaşan köprüler oluyor; özgürlük, güzellik köprüleri… Büyük direniş köprüleri… Yanma, yakılma gerçeğini aşmaya yol olan köprüler…
Kadın kimliği direniş kimliğidir
Devletin ve küresel hegemonik sisteminin güzelleşen, özgürleşen kadın kimliğini hedeflemesi “anlamlı bir yaşamın ve büyük bir eylemin sahibi” olmayı başaran kadında sonunu görmesinden kaynaklı. Beyinsiz, dilsiz, yüreksiz, yaşamsız kılarak bütün savunma gücünü çökerttiğine tam kanaat getirdiği kadının, büyük bir öz savunma gücüne kavuşarak tarihi, toplumu, toprağı canlandırması, yeşertmesi ile ilgili. Emeği ve üretkenliği ile açığa çıkan kadın gücünün nelere kadir olacağını görmesi ile ilgili. Ölü bedenlerin duygu ve düşünce gücünü sentezledikçe yeniden canlanması, bütün katledilen, talan edilen, kıyımdan geçirilenlere kan ve can olması ile ilgili.
İşte böyle bir tarihsel demin eşiğindeyiz. ‘Xwebûn’ ile ‘tunebûn’ arasında bir araf yok. Yani ya kendimizin olacağız ya da yok olacağız. Kadın kimliği direniş kimliğidir, tüm köleliklerin anti-tezi, özgürlük ve güzelliklerin sentezi. Bu sentez evrenin oluşumuna yol açan Büyük Patlama’nın gücü ve üretkenliğine denk bir patlama, oluş ve akış gücüdür. Amacı özgürlük olan, evrenle buluşan güçtür, jinerjidir. Jineolojî ile jinerji bu kuantumik anda buluşan ve özgür oluşlara karakter kazandıran özdür, öz bilgidir, öz savunmadır. Kadının toplumsal kimliği öz savunması, öz savunması toplumsal kimliğidir. Hegemonik sistemin kimliksizleştirme, tarihsizleştirme, köksüzleştirme, özsüzleştirmeyi hedefleyen ideolojik saldırılarının bilincinde olma ve ideolojik kimliğimiz olan özgür kadın ve toplumda ısrar direnişine kilitlenmeliyiz. Varoluşumuzun tek sihirli formülü Jin Jiyan Azadî.