Mücadelenin ateşi içinde doğan Newroz’u, günümüzde de adeta yeniden ateşle yoğrulurcasına, özgür bir halkı, onun yaşamını hissederek kutluyoruz.
Yaşam, insanın varoluşunun temel esaslarına, belki de insanlık tarihinde izah edilemeyecek bir tarzda kastetmiş, sadece yaşam dışı bırakmakla kalmamış, ölümden daha betercesine bir yaşamın içine ittirilmiş bir gerçeklikti. Bu gerçeğin parçası olmak, sadece baskı ve sömürüyle de izah edilemeyecek yüzkarası bir konumda tutulmaktı. Biz, acı ve zor olmaktan da öteye son derece kahredici, karşılığını veremezsen her gün ölümden daha beterinin yaşatıldığı, ama karşılığını vermenin de muazzam direniş istediği bu gerçekliğin ayrılmaz bir parçasıyken, bu Newroz günlerinde yeni bir yaşam seçeneğine adım attık.
Alacakaranlıkta umut olduk
“Acaba bir adım atabilir miyiz, umut olabilir miyiz?” diyerek, umutsuz mu umutsuz, iddiasız mı iddiasız, alacakaranlık bir dönemde, ağzımızdan bir-iki söz çıkararak, ülkemizin, halkımızın adını ve özgürlüğünü düşünerek, böylesi bir Newroz gününde sadece diriliş veya kurtuluş değil, bütünüyle mutlak yaşam hareketi olarak da değerlendirilecek bu hareketin ilk adımını attık. İşte görüyorsunuz, doğa ne kadar canlanıyor. Gerçekten olağanüstü yeşeriyor, kusursuz denilecek bir biçimde çiçekleniyor. Bu bahar bu adımın yirmi dördüncü yılına giriyoruz. Dile kolay diyeceğim, ama halen anlatılması bile çok zor bir yirmi üç yıl geride bırakıldı. Onun öncesi de vardır. Belki daha kahırlıdır ama korkunç bir şekilde nefes nefese yaşamı başlattık. Tarih nasıl bir halk tarihi haline geldiğini, nasıl bir savaş tarihi olduğunu daha iyi açıklayabilir. Ama gerçekten bu başlangıcın ne anlama geldiğini, birey olarak bizim nasıl başladığımızı, bunun ne anlama geldiğini kelimelerle anlatabilmek zordur. Zor olduğu içindir ki sancılar çekiyorsunuz, halk olarak da halen en ağır tehditler altında bulunuyorsunuz.
Gerçek direnişçiyi ortaya çıkarmak
Yeni günleri, yeni bir yaşamı yakalayabilmek için, bu baharlara yüklendikçe yüklendik. Her şeyimizi verdik, bütün coşkumuzu ve direncimizi bu günlerde daha anlamlı, daha yüceltilmiş olarak gösterdik. Ve biz halen hızından hiçbir şey kaybetmeden, yine öyle coşkulu, iddialı, bilinçli ve yaşama mal ederek yürüyoruz. Halen tüm gücümüzle gerçek direnişçiyi ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Bu, büyük duymayı, büyük yaşam isteğini, ama en çok da amansız mücadele tarzını gerektirir. Bunu göstermek tek çaredir. Bütün yaptıklarımız, bunu anlaşılır kılmaktır. Bu yeni yaşam tarzının bir söylemi var, bir mücadele ifadesi var, kendini günlük olarak dile getiriş ustalığı vardır. Bunlar kazanılmadan tehlike her zaman üzerinizde sürecek ve düşmanın lanetli tarihi sürüp gidecektir.
Yaşama büyük saygı duydum
Bir Önderlik tarzı var ki, bence artık anlaşılabilir. Çünkü kanıtlanmıştır, başarmıştır ve açıklığa kavuşturulmuştur. Çok alışılagelmiş, kopya edercesine katlanan günleri hiç tekrarlamaya gerek yoktur, hiç kıymeti de yoktur. Bu, zaten yaşama en kötü saygısızlık olacaktır. Çok açıkça tekrarlamalıyım ki benim bütün yaptığım, yaşamı elden kolay bırakmamaktır. Ucuz yaşamamak kadar, ona saygısız olmamak, yaşamı büyük bir sorun haline getirmektir. Şu anda yaşam büyük bir sorundur. Yaşama doğru ve çok kapsamlı yaklaşım kadar, onun her koşul altındaki mücadelecisi olmayı kesinleştirmelisiniz.
Halkımız bütün umutlarında hayal kırıklığına uğramamış mıdır? Bütün mutlulukların arkasında onu kahredici gelişmeler karşılamamış mıdır? O halde artık umudun ve mutluluğun doğru kaynağını bir şans olarak değerlendirmelisiniz. Bunu süreklileştirme, tam zaferle herkesle paylaşmayı, coşkunun bitmeyecek kaynağı olarak görmek kadar; azmin, iradenin de en keskinleştirici dürtüsü olarak değerlendirmelisiniz.
Kendime güvendim, insana güvendim
İnsana güvenmek gerekiyor. Ben kendime bu temelde güvendim. Kendimi bir silah haline getirme imkanını buldum. En çaresizler, en yaşamın kenarından geçemeyecek olandan, yine en korkaktan, en ürkekten kudretli bir savaşımın sahibi olmaya kadar çare buldum. Büyük bir çaredir. Bütün güçsüz insanlar için bir çare; yine kültürler için, halklar için de bir çaredir. Ve düşünüyorum, kendimi şöyle kılmakla insanlık için en iyisini yapmışım. Hep hayal kırıklığı, hep başarısızlık, çaresizlik içinde boğulup gitme, bunu tüm insanların kaderi olarak görmediğimiz gibi halkımız için de sizler için de bir kader olarak görmüyoruz. Çareyiz.
Ve insan isterse en zor koşullarda yalnız kendisi için değil, tüm takipçileri için, halkı için, insanlık için bir umut olabilir. Ve hatta onu büyük gerçekleştirebilir de. İşte yeni gün olan, yeni yaşam olan, bahar olan bu Newroz günlerini, gerçek anlamına kavuşturmuş olarak ve bir daha da elimizden kolay alınamayacak bir tarzda bir mücadele, bir savaş gerçeğiyle karşılıyoruz. Bu en zor kazanılan, ama “tutarlıyım, dürüstüm, gereklerine bağlı kalacağım” diyenin; zorluklarla, ne pahasına olursa olsun sürdürmesi ve tam zafere kavuşturması gereken bir gün gerçeğidir, bir yeni yaşam gerçeğidir. İçinde istediğimiz kadar özgürlük vardır. Maddi manevi her türlü zenginlik vardır; yeter ki sonuna kadar azimle ve bir o kadar ustalıkla ölçüp biçerek, öncülük rolünü oynayarak gereklerini yerine getirin. O taktirde bu yaşam büyük kazanılmış, siz yaşamı büyük değerlendirmiş ve kendinize mal etmişsiniz demektir.
Özgürlük tutkusu hiç eksik olmayacak
Halkımız bu temelde yaşamaya karar vermiştir. Öncülüğümüz bu temelde kabul görmüştür. Hiçbir gerekçeyle ne halkımız, ne hareketimiz artık bu yaşamdan vazgeçmeyecektir. Bu büyük özgürlük tutkuları bir daha içimizden eksik olmayacaktır. Her zaman özgür, tutkulu, yaşama böyle selama duracağız. Bu toprakların bu insanlık beşiğinin, insanlık adına eskiden olduğu kadar yeni günde de, tek umudu olarak yerini bulacaktır.
Kürdistan dağlarının eteklerindeki yaşam sevinci en benim diyen, en zenginim diyen emperyalist dünyanın yaşam sevincinden bin kat daha güçlüdür, yaşam çağrılarıyla doludur. Orada bitmiş tükenmiş bir insanlık durumu varken, bizde her bakımdan gelişen, yeni yaşama göz açan bir insanlık durumu vardır. Orada insanlar enkaz haline gelirken, monotonlaşıp robotlaşırken; bizde insanlar bütün güzellikleriyle yaşama yeniden göz açıyorlar. Duygularıyla, özgürlük tutkularıyla, bilinçleriyle nasıl yaşamalı, nasıl savaşmalı gerçeğinde kendilerini, yaşamını örgütleyenler ve savaşımını verenler olarak toplumsallaşmakta, ulusallaşmakta, yeni insan haline gelmekteler.
Zekiyeler, Rahşanlar ‘Jin’i ‘Jiyan’ yaptılar
Bu büyük umudu, en başta bu kahraman şehitlerimize borçlu olduğumuzu söylemeliyiz. Yine en başta da bizde yaşam kadın adıyla da özdeşleştirilmiştir. Zekiyeler, Rahşanlar, Berivanlar, Ronahiler, ‘jin’i ‘jiyan’ haline getirmenin de en büyük adıdırlar. Ve bu kahraman kadın şehitlerimizi, bu büyük Newroz şehitlerini, yaşamın bu güçlü kararlarını selamlamadan yaşamı anlamak, hakkını vermek de mümkün değildir. İşte bu kadar yaşamın gerçeğine ulaşmış, kararını vermiş, her türlü savaşımını göze alan bir halk olarak sadece kendimiz için değil, bütün insanlık için iddialıyız diyoruz. Yine bu temelde öncülüğe soyunmuş bir parti, yalnız dar bir ulusal kurtuluşun partisi değil, tüm Ortadoğu halklarının önemli umut kaynağı haline gelen bir parti olarak, her zamankinden daha fazla rolünü oynayacaktır. Halkımız da her zamankinden daha fazla bu lanetli tarihe düşmeyecek, tersine o tarihi kat be kat ödettirecek kadar bir özgür yaşam tarihinin içine girecektir. Bu en kapsamlı zafere kadar da, bütün insanlığa mal oluncaya kadar da sürüp gidecektir.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 21 Mart 1996 tarihli Newroz konuşmasından alıntıdır.