Her günü 8 Martlaştırmak

- Rûşen Samsat
49 views
50 yıllık kadın özgürlük mücadelesini yeni bir 8 Mart’a giderken nasıl tanımlayacağız, nasıl anlayacağız? İçerisinde olan kadın için dahi hala anlaşılması, tarif edilmesi ve anlatılması güç bu kolektif tarih neyi ifade ediyor?

Kendini patlatarak 30 Haziran’ı 8 Mart’laştıran Zilan yoldaş; 8 Mart’ı topluma doğru örülen ateşten bir köprüde kendisini cayır cayır yakarak, tasavvur edilemeyecek büyüklükte bir özgürlük eylemi ile karşılayan Sema Yüce yolda
ş şahsında Kürt kadını, 8 Mart’lara neden ve nasıl bir anlam kattı? Bu nasıl bir ideolojik-felsefik bilinç, irade ve çığlıktır? 8 Martlar Kürt kadın militanında, kadına dayatılan her açıdan sakatlanmış kölece var olma ve kölece yaşam fasit dairesini, (kısır döngü) kölelik zihniyeti ve bedenleşmesini zerresine kadar patlatarak, onu küle çevirerek bunu asla kabul etmeme, kendisini özgür yaşam aşkı ve tercihi ile insanlığın gönlünde ve bilincinde özgürce, kendi dili, ruhu ve yaşam felsefesiyle var etmeye dönüştü. 

Tanrıçalık kültürünün ardılları

Tanrıçalık kültürü esasta kendi özgür varlığıyla kendinden öte evrene-doğaya ve toplum doğasına varlık bahşetmektir. Kürt kadın mücadelesinde Zilan yoldaşa ilk olarak tanrıçalığın atfedilmesi gerçekliği bununla bağlantılıdır. Nitekim Kürt Özgürlük Hareketi’nde kadın lehine en belli başlı cinsel kırılma, erkekteki sahte ve neredeyse varlığını bir bütünen sarmalayan, varoluşunu bununla “anlam”landıran derin egemenlik bilinci-duygusu-dürtüsü Zilan yoldaşın eylemiyle kırılmaya uğradı. Neredeyse varlığı kölelikle özdeşleşen, hep erkeğe yamalı, erkeğin zayıflığını-köleliğini örtmekten ibaret “zayıf-güçsüz-erkeğe muhtaç” kadının aslında çok derinden ve tarihsel damardan bunu asla kabul etmediğinin ilk ifadesidir Zilan yoldaş. 8 Mart 1998’de kendisini yakan Sema Yüce yoldaş ve ardından aynı yolda yürüyen daha nice kadın öncü de Zilan tanrıçalık çizgisinin takipçileri ve ardıllarıdır.
Evren, doğa ve toplumun kutsallık atfettiği her şey esasta varolmayı, kendi olmayı mümkün kılan bilinç-duygu, ruh-beden kazandıran kaynaktır. Tanrıçalığa en çok bu atfedilmektedir. Her şeyin anasıdır. Evrenin, doğa ve toplumun yaşam kazandığı kaynaktır; onun izdüşümü, birikimi ve dillenişidir. Aslında bir bütün olarak insanlık, her türlü kutsallığın kirletilmesini varlığına en büyük saldırı olarak görmüştür. Buna karşı korkunç ve inanılmaz direnişler sergilemiştir. Tarih bir yerde kendi olmayı, varolmayı savunma direnişleri tarihidir.
Kendisini kadın devrimi olarak ortaya koyan gerçekliğin, bir evrensel varlık olarak kadına nasıl nüfuz ettiği ve neyi yarattığı çok önemli sorulardır. Kendi gerçekliğini, yarattığı tarihsel değişim ve dönüşümleri bütün derinliği ile anlama ve anlatabilme konusunda Kürt Kadın Özgürlük Hareketi hala kendini tanımlama sürecindedir, denilebilir. Hakkında sayısız felsefik-sosyal-bilim anlamında kadın bilimsel (Jineolojîk) tezler yazılacaktır kuşkusuz. En doğrusu Kürt Kadın Özgürlük Hareketi’nin kendi kendisini tanımlamasıdır.

50 yıllık mücadelenin izdüşümleri

Ortadoğu gibi bir coğrafyada vahşi erkek egemenlikli zihniyetin çıkış merkezinde çağdışı gerici bir sömürgeciliğe karşı olduğu kadar, aynı zamanda Kürt erkeğinin egemenlikli zihniyetine ve bununla örülmüş sisteme karşı 50 yıllık kadın özgürlük mücadelesi ve yarattığı sonuçlar çarpıcıdır. Her şeyden önce doğa-toplum ve kadın düşmanı erkek egemenlikli sisteme karşı bir ideolojik müdahaledir. Kürt Özgürlük Hareketi’nin bu kadar kadın öncülüklü gelişmesi onun bu evrensel ideolojik gerçeği ile alakalıdır. İzdüşümünü bulduğu her alanda, kadına moral, ideolojik bilinç, direnme azmi ve iradesi kazandırmaktadır. Kadını güçlendirmektedir, onu sistemden çekip çıkarmakta, egemenlikli sistemde derin çatlaklar açmaktadır. Evrensel niteliğiyle dünya kadın özgürlük hareketlerini derinden etkileme potansiyelini ortaya koymaktadır.
NATO’nun sınırsız desteğini alan vahşi sömürgeci-faşist ordular ve çağımızın en karanlık-gerici cihadist çeteleri olan DAİŞ, El-Kaide gibi yapılar karşısında amansız savaşta, toplumsal demokratik değerlerde inşa ve örgütlenmede, toplumsal aydınlanmada, demokratik kurumsallaşmalarda eşitlik düzeyinde temsiliyette, demokratik ulus diplomasisinin ve demokratik siyaset anlayışının oturtulmasında başta Kürt kadını olmak üzere bölge kadın gücünün öncülük düzeyinde rol oynaması, Ortadoğu’nun kaskatı çehresini ve binlerce yıllık yerleşik tabularını yerle bir etmektedir.

Kesintisiz bir kadın aydınlanması 

Evrenselleşen Kürt kadın özgürlük deneyimi, özellikle son 10 yılda özelde Rojava Kürdistan’ındaki YPJ deneyimi, 10 yılı aşkın bir süredir kendisini yaşatmasını bilen demokratik özerk sistemin toplumsal-siyasal deneyimi ve kadın toplumsallığı dünya kadınlarının dikkati ve ilgisini çekti. Önder Apo’nun Jineolojî değerlendirmeleri ile bu alanda yürütülen çalışmalar önemli bir açılım ve etki düzeyi yarattı. Ardından Rojhilat Kürdistan’ında kadın eksenli yaşanan “Jin-Jiyan-Azadî” ayaklanmasıyla dünya kadınlarının yönü yine Ortadoğu’ya ve Kürdistan’a çevrildi. Bu etkinin bir sonucu olarak Hindistan-Afganistan’dan Bangladeş’e kadar kadın mücadele dinamiklerinin çok daha fazla harekete geçtiğini gördük. Çok sayıda enternasyonal kadın dünyanın her yerinden Kürt Kadın Özgürlük Hareketi’ne katılım yaptı. Ortadoğu çapında başta Arap, Türk, Ermeni ve Süryani halklardan kadınların katılımında belirgin bir yükseliş yaşandı. Bu gelişim seyri hızından ve etkisinden hiçbir şey kaybetmeksizin yükselerek devam etmekte. Dolayısıyla sembolik düzeyde “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak tarihimize geçen mücadele günü, yılın her gününü 8 Martlaştırdı. Kesintisiz kadın aydınlanması, örgütlenmesi ve mücadele dinamiği daha da yoğunlaştırılarak, her günü 8 Mart’a dönüştürdü.
Sistem içinden sisteme karşı direniş ve siyaset, giderek bölge konjonktüründe daha etkili olmaktadır. Uluslararası hegemon güçler ve bölge güçleri, halkların politik yapılanmalarında, diplomasi ve siyaset alanlarında karşılarında kadın muhataplığını ve temsiliyetini daha fazla görmekte;erkek egemenlikli politikayı sarsabilmektedir. Bu da giderek Kürt Kadın Özgürlük Mücadelesi’nin daha fazla hedeflenmesine yol açmakta, kadın öncülere dönük planlı ve sistemli katliamlar uygulanmaktadır. “PKK bir kadın partisidir. Kadınlar yürütüyor” denilerek özel bir imha konsepti ve bunun için özel istihbarat birimleri oluşturulmuştur.

Kadın düşmanı politikalar

Hem uluslararası hegemon güçler, hem de bölge statükocu-gerici ulus devletleri kadın düşmanı politikalarına ağırlık vermekte, kadınla ilgili hukuk zeminlerini ortadan kaldırmakta, kadına karşı toplumsal cinsiyetçiliği, kadına karşı şiddeti  daha da körüklemekte, bunu sistemli hale getirmektedir. Kadını her biçimde toplumsal yaşam ve mücadele zeminlerinden kopararak, daha da kapatmaktadır. Bölgede gerici-cihadçı ve faşist rejimlerin -en son Suriye ve HTŞ örneğinde görüldüğü gibi- devreye konulması, kadınların mücadele zeminini ortadan kaldırmak, kadın eksenli demokratik açılım ve gelişimi engellemek içindir. Ortadoğu’da halklar, inançlar, etnik yapıların demokratik açılım yapma ve mücadele deneyimleri, yüzyılı aşkındır “böl-yönet” politikaları ile  büyük soykırımlarla ve sayısız katliamlarla ezilmekte. Fakat kadın eksenli demokrasi mücadelesi toplumsal yapıları çok derinden dönüştürmekte, zincirleme halkaları dar milliyetçi-mezhepçi ve cinsiyetçi bilinç kalıplardan kadın ve toplumu uzaklaştırmakta, bütün farklılıklarla birlikte bir arada yaşam istemini ve iradesini açığa çıkarmaktadır. Bu, aynı zamanda Kadın özgürlük mücadelesinin toplumsal niteliğini, dönüştürücü, kültürleştiren, yeni bilinç ve davranış formlarını kazandıran niteliğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla kadının toplumsal direniş ve mücadeleye katıldığı her alanda demokrasi güçlenmektedir. Erkek egemenlikli hegemon sistemin ve bölge statükocu güçlerin bütün politik zeminini kaydıran, onu yumuşak ama en etkili vuran bir aktör veya dinamik haline dönüşmektedir. Burada bildiğimiz anlamda bir güçten bahsetmiyoruz kuşkusuz. Gerçekten de toplumsallaştıran ve toplumsal gücü var eden, ona gerçek demokratik kültür ve varlık kazandıran yeni bir güçten bahsediyoruz. Bunun toplumsal örgütlenme, eylem ve mücadele formlarının çok daha fazla gelişmesi gerekmektedir. Gelişme potansiyeli inanılmaz derecede yüksektir.
Bundandır ki, hem bölge egemen güçleri ve ulus-devletleri/devletçikleri bile hiçbir şekilde kadına yer vermemekte, kadın düşmanlığını hiçbir inceltmeye de gerek görmeden kabaca yürütmektedir. Kadını ya kapatarak ve erkekleştirerek kendi politik yapısında geri düzeyde yer vermekte; ya da ne eş, ne kardeş ve ne de ana olarak hiçbir yerde görünürlüğü olmayan, kapatılmış bir konumda tutmaktadır. Ortadoğu’da bunun bu kadar derin olması, kesinlikle bölgede tarihsel olarak kadın varlığının oluşum ve toplumsallaştırıcı özelliğiyle alakalıdır. Bu anlamda Kürt Kadın Özgürlük Hareketi esas kaynağını da, gücünü de, yarattığı etkisini de bu özünden almaktadır.