Rojava devrimi 12. yılını geride bırakıyor. Günümüz Ortadoğu’sunun en krizli ve kaotik gerçekliğinin Batı yakasında bütün soykırım saldırılarının, uluslararası güç dengelerinin ve rekabetin arasında, ambargo ve insanlığa musallat edilen DAİŞ gibi vahşi çeteler eliyle geliştirilen saldırıların gölgesinde 12 yıldır ayakta kalmayı başarmış, işgal saldırılarına uğramış bir küçük devrim adası Rojava!
Küçük desek de coğrafya olarak Lübnan’ı neredeyse dörde katlayan, nüfusu beş milyonu bulan Kürt, Arap, Süryani, Asuri, Keldani, Ermeni, Türkmen, Şii, Sünni, Nasturi, Alevi, Hıristiyan, Zerdeşti, Ezidî inanca sahip halkların bir arada yaşadığı bir coğrafyadan bahsediyoruz. Çağımızın ulus-devleti hedeflemeyen en başat demokratik devrimi, kadın devrimi deneyimini temsil etmektedir.
Çağımızda birçok özerklik deneyimi olmakla birlikte; paradigma olarak demokratik ulus ve kadın özgürlükçü temele dayanan demokratik özerklik dünya halklarının ilgisini çekebildi ve bir model olarak ortaya çıktı. Kapitalist modernitenin merkezi Avrupa’dan tutalım, Latin Amerika’daki topraklı-topraksız halkları, Asya’nın derinliklerinden Hindistan’a ve Afrika, Avustralya’ya kadar halklara alternatif yaşam ve inşanın mümkün olduğunu gösterdi. Kapitalist moderniteye karşı uluslar üstü, alternatif yaşam ve toplumsal sistem inşa etmeyi hedefleyen büyük-küçük çaplı sayısız ağ örgütlenmelerinin geliştirilmesine ilham oldu.
En etkileyici yönü kadın öncülüğü
Rojava devriminin dünya halklarını en çok etkileyen yönü; öz yönetim-öz savunma ile toplumsal sistemin kadın özgürlüğüne dayanması ve kadın öncülüklü gelişmesi olmuştur. Devrimin dinamiği olarak kadın özgürlüğü ve öncülüğü, devrimin kalıcılaşmasında, toplumun derinliklerinde erkek egemenlikli zihniyet ve kalıpların kırılmasında; eşitlik ve demokrasi bilincinin geliştirilmesinde belirleyici rol oynamıştır. Sayısız toplum ve kadın akademisi, komünlerden başlayarak oluşturulan meclis yapıları, toplumsal kurumlara kadar her yerde eşbaşkanlığa dayalı öz yönetim sisteminin geliştirilmesi (başta şekilsel olsa bile); eşit temsiliyetin ve katılımın her alanda esas alınması toplumsal bilinci ve davranışları kökten etkileyebilmiştir.
Toplumsal bilinç ve davranış değişti
Örneğin, toplumsal adalet sisteminde çok eşliliği, küçük yaşta ve zorla evliliği yasaklayan kadın kanunlarının oluşturulması, kadını ilgilendiren sorunların çözümünde kadın adalet sisteminin ve kadın kararlarının esas alınması toplumu doğrudan etkileyen ve değişime uğratan adımlar olmuştur. Kadın-aile-çocuk, aileler arası sorunların ve kavgaların yüzde 95’inin yargı zeminine taşınmadan, Mala Jin ve mahalle-semt sulh komiteleri gibi yerel toplumsal mekanizmalar içerisinde uzlaşıya ve iknaya dayalı çözülmesi, çok yaygın tartışma-ortak kararlaşma ve bilinçlenme zeminlerini yaratmıştır. 12 yıllık süreçte demokratik-ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigma temelinde onbinlerce eğitimci devletçi-iktidarcı zihniyet ve anlayıştan uzak toplumsal-komünal ve ahlaki-politik değerler esasına dayalı olarak peymangehlerde eğitilmiş; devrimin son yıllarına doğru yüksek öğrenim ile toplumsal hizmet gücünü ve niteliğini arttıracak, mesleki gelişimi daha ileriye taşıracak petro-kimya, iletişim, doktorluk, ekolojik ve organik ziraat, uluslararası ilişkiler vb. bölümleri içeren üniversiteler kurulmuştur.
Binlerce meclisle radikal demokrasi
Okullarda yüz binlerce çocuk kendi anadilinde parasız ve özgür eğitim görmüş; devrimin son yıllarına doğru artık bu nesil toplumsal alanlarda etkili ve üretken bir yaşama atılmışlardır. Binlerce meclis ve komünde doğrudan radikal ve temsili demokrasi zemininde halkın bütün sorunlarını değerlendirme, tartışma ve çözüm perspektiflerini oluşturma, planlamaya gitme, iş bölümü yapma ve yürütme gücü oluşmuştur. Bu yapılar içerisinde Şehit Hevrîn Xelef gibi oldukça yetkinleşmiş ve etkili kadın öncüler açığa çıkmıştır. Toplumun dinlediği, esas aldığı, büyük bir saygı ile peşinden gittiği kadın kişiliklerdir onlar… Su kadar berrak ve tepeden tırnağa bilinçli ve çarpıcı kadın öncü kişilikler. Rojava’da şimdi klasik bir evlilik yapıp geleneksel ölçülerde erkekle yaşamayı düşünmeyen, erkek egemenlikli zihniyet ve kalıpları asla kabul etmeyen, devrime katılmayı ve toplumu ahlaki-politik değerlerle yaşar hale getirmeyi, toplumla kadın özgürlük değerleri esasında buluşmayı yaşam felsefesi ve amacı haline getirmiş sayısı az olmayan bir kadın gerçekliği vardır.
Yüz binlerce kadın toplumunu savunuyor
Demokratik özerklik sisteminin en çarpıcı ve temel gelişimi özellikle öz savunma alanında yaşanmıştır. On binlerce genç kadın, devrim ile birlikte halkların ve kadınların savunması için seferber olmuş; çok ciddi ve oldukça donanımlı bir kadın ordulaşması ve iradeleşmesi açığa çıkmıştır. DAİŞ gibi vahşi bir güce, yine sömürgeci-faşist TC’nin işgal saldırılarına karşı savaşta kadın komutanlığı ve savaşçılığı öncülük etmiştir. Toplumsal zeminde kadın öz savunma güçleri içerisinde yüz binlerce kadın, toplumun ve özelde kadınların savunma ve koruma gücü olarak kendilerini mahallelerde, köylerde komünal yaşamın bir parçası olarak örgütlemişlerdir. Geleneksel kıyafetleri içerisinde elinde silah mahallesini veya köyünü koruyan genç ve orta yaşlı kadınlara her yerde rastlamak mümkün. En doğal toplumsal özellik olarak kendini savunabilme, kendi savunmasını başkalarına veya kurumlara bırakmama; özellikle de kadın olarak bu bilinç ve irade ile donanmak Rojava kadın devriminin en temel kazanımlarından birisidir.
Topluluk ekonomisi gelişti
Ekonomi alanı belki de en zorlu alan olmuştur. Kooperatifler aracılığıyla komünal ekonomi ziraat, tekstil ve gıda alanlarında sınırlı da olsa fabrika ve işletmeler düzeyinde geliştirilmiştir. Bu konuda kadın ekonomisinin de özellikle seracılık alanında çok başarılı olduğunun altını çizmek gerek. Tekstil alanında sınırlı da olsa bir ihracat gelişmiştir. Ağır ambargo, dış müdahaleleri akıldan çıkarmadan, serbest piyasa ekonomisine karşı topluluk ekonomisinin geliştirilmesinin devrimin kalıcılaşmasındaki önemi daha iyi anlaşılacaktır. Ancak Rojava devrimi ile yaşanan deneyimin daha fazla çözümlenmesi, demokratik sosyalist niteliklerin güçlendirmeye ihtiyacı olduğunu da söylemek lazım.
Devrimin kendisini en fazla açığa vurduğu alan kültürel alan olmuştur. Özellikle de son yıllarda toplumsal, folklorik, kültürel eğerlerle buluşma, günümüze uyarlama ve kendi kökleri üzerinde yaratıcı ve oldukça etkili bir sanat ve kültür dünyasını oluşturmada ciddi bir gelişme yaşandı. Dilbilimi ve edebiyat konularında da hakeza öyle.
Devrimle doğan, yaşayan üç nesil
12 yıldır; Rojava halkları kendi demokratik özerklik değerleri etrafında kesintisiz bir direniş ve mücadele içerisindedir. En başta da demokratik-ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmanın mimarı Rêber Apo etrafında hem aydınlanma hem de kesintisiz ve süreklileşen bir eylem ve mücadele gerçekliği yaratıldı. 20 yıl boyunca Önderliğimizin Rojava’da bizzat halk içerisinde, kadınlar içerisinde yürütmüş olduğu çalışmalar, yarattığı örgütlülük ve verdiği emeğin izlerini her köşe başında ve hemen her evde görebilirsiniz. Önderliğimizin etkilediği, bilinçlendirip örgütlediği bir nesil, bir de Rojava devriminin ortaya çıkardığı ikinci nesil var. Ve artık 12. yılında yeni yeni devrim coğrafyasına gözlerini açan üçüncü nesil var. Dolayısıyla devrim çok köklü bir kültürel ve toplumsal gerçeklik ve gelenek olarak havaya-suya sinmiş durumdadır.
Bütün bu devrimsel gelişme ile birlikte; kuşkusuz çok ciddi anlamda toplumsallığın kendi kendisini inşa etme, savunma ve yaşatabilme sorunları vardır. En önemlisi de kendisini var etme sorunu var. Eğer çok büyük bir dış saldırı ile yıkılmazsa, soykırım tehlikesi altında sürekli savaş tehdidi ile karşı karşıya kalmazsa, daha barışçıl ve nispeten rahat gelişim zemini bulduğunda; bir demokratik sosyalist alternatif toplumsal model olarak kendisini çok daha güçlü ve hızlı bir şekilde yapılandıracaktır.
Hegemon güçler nasıl bakıyor?
Bir çizgi olarak Rojava demokratik özerklik deneyiminin bu kadar halkları derinden etkileyebilmesi demokratik ulus anlayışı, toplumsal direniş gücü, kendi kendini yaşatma iradesinden ötürüdür. Bu, oldukça ideolojik bir temel olmaktadır. Uluslararası hegemon güçlerin bu gerçeklik karşısındaki politikaları ve Rojava ile ilişkileri ise, kesinlikle devrimin yayılmasını engelleme, ön alma ve gelişimi karşısında sömürgeci devletlerin kılıcını bilemek olmaktadır. Sömürgeci-faşist TC’nin saldırılarının uluslararası hegemon güçlerin bölge hesaplarından kopuk olmadığını bilmemiz lazım. Esasta amaç; Rojava devrimini tecrit etmek, liberalleştirmek, hatta ulus-devlet çizgisi ile birleştirmektir. Bu konuda ciddi bir karşı-devrim dayatması ve politikasının yürütüldüğü açıktır. Bu gerçekliği anlamak için; Rojava’nın yanıbaşında uluslararası hegemon güçler ve hatta sömürgeci TC’nin bile alabildiğine palazlandırdığı, sonuna kadar kullandığı ve toplumsal değerleri ve mücadeleyi adeta boğduğu Güney Kürdistan’da KDP gerçeğine bakmak yeterli olacaktır.
Devrim ve karşı devrim örnekleri
Uluslararası hegemon güçlerin tek “Kürt temsili” olarak lanse ettikleri federe Kürt gerçekliğinde demokratik toplumsal değerler en gerisinden aileci, aşiretçi ve devletçi-iktidarcı ve Kürt özgürlük arayışına düşman politikalarla adeta çürütülmek istenmektedir. Halkın en ufak bir direnç göstermesine ne zemin ve ne de buna mecali bırakılmıştır. Her gün sayısı belli olmayan kadın, ya öldürülüp atılmakta, onyıllarca mücadelede en ön saflarda yeralan kadınlar hiç olmamış gibi yeniden çok katı erkek egemenlikli bir yaşamın kölesi haline getirilmektedir. Devrim ve karşı-devrim diyalektiğini ve gerçekliğini -özellikle de kadın açısından- en fazla Rojava devrimi ve Güney Kürt devletçiğinde çözmek oldukça çarpıcı olacaktır. Özcesi; Mezopotamya coğrafyasında köklerini insanlığın en eski ve derin toplumsal kültürel tarihinden alan; halkların, etnik ve inanca dayalı toplulukların bütün farklılıkları ile bir arada yaşama, devletleşmeye dayanmayan kadın eksenli ortak öz yönetim geleneğinin günümüz gerçekliğinde hayat bulması, demokratik modernite çağının filizlenmesidir Rojava kadın devrimi. Toplumsal inşa sorunları ve kat etmesi gereken mesafeyle birlikte bu böyledir…