‘Daha güçlü geliyoruz’

- Nezahat DOĞAN
84 views
Türkiye tarihinin en kritik seçimini yaşadı. Bu seçim baskıcı, otoriter, militarist tek adam rejimin sonlandırılması için büyük önem taşıyordu. Bu seçim şüphesiz ki hileyle, gaspla, büyük bir kamusal ve uluslararası finansal kaynak ve uluslararası müdahale ile elde edilen, adil olmayan bir sonuç ortaya çıkardı. Seçim aynı zamanda AKP ve Erdoğan’ın, sandıkta her türlü hileyi çekinmeden uyguladığını; kara propaganda ve hakaret dilini yükselterek, kurgu, montaj gibi her türlü illegal yöntemleri kullanmaktan asla vazgeçmediğini ve vazgeçmeyeceğini de açıkça gösterdi. Sonuçta birinci turda Erdoğan kazanamadı ve aslında birinci tur gayri ahlaki yöntemlerin de görülmesine, su yüzüne çıkmasına vesile oldu.

Bu seçimler bize şunu gösterdi ki mücadele karşısında yenilmeyecek, alt edilmeyecek bir yapı veya bir sistem yoktur. Yine kadın sorunlarına, hak ihlallerine, ifade özgürlüğü önündeki engellere, anti demokratik uygulamalara, diller ve inançlar üzerinden yürütülen düşmanca politikalara karşı taban ile daha güçlü temas kurulması ihtiyacını göstermiş oldu. Tabanda, özellikle kadınların ve gençlerin geleceğe dönük mücadele alanlarını daha da güçlendirip, etkili bir siyaset dilinin ve yönteminin geliştirilmesi, toplumun değişim ve dönüşümündeki önemini görmek önemli. Parlamentoda kadın temsiliyetini en güçlü şekilde ortaya koyan Yeşil Sol Parti ise yerelde daha çok çalışarak tabanını daha da güçlendirme hedefinde kararlı. Geçmiş seçimlerde iki vekil çıkaran Dersim, bu seçimde ise kadın vekil adayını meclise gönderdi. Sahada çalışmalarını kadın hareketinin gücüyle ve gelenekten gelen özgünlükle yürüten Yeşil Sol Parti Dersim Milletvekili Ayten Kordu ile kadın mücadelesini, Dersim’i ve seçim sonuçlarının artı ve eksilerini konuştuk.

14 Mayıs seçimlerini geride bıraktık. Yeşil Sol Parti ismiyle seçimlere girildi. Seçim sürecinde nasıl bir çalışma ve kampanya yürütüldü?
14 Mayıs seçimlerine giderken adaylığımız açıklandığında ve sahada çalışmaya başladığımız andan itibaren kadın iradesi açısından kentte (Dersim) önemli bir istek vardı. Biz de kadın mücadelesi adına bundan çok onur duyduk. Dersim bizim için çok önemli bir yer: Hem kadın emeği açısından, hem kadının ve halkın genel direniş tarihi açısından çok önemli bir yer. Bir Kürt-Alevi şehri, Hak ve Kızılbaş inancına sahip. Kadın erkek ilişkilerinde can diye bakılır. Bu kültür ve inanç ne kadar aşındırılıp bunun üzerinden asimilasyon geliştirilmiş olsa da, Dersim özü itibariyle belli anlamda buna yakın durmaya çalışan merkezlerden biri. Burada kadın temsiliyeti hem yerel belediyeler bazında ve hem de tarihsel bakımdan önemli bir mirasa sahip. Yeşil Sol Parti olarak biz de hızla kadınlar öncülüğünde yoğun bir çalışma başlattık. Ben bir ittifak adayıyım. Hem bileşenlerimiz ve hem de kendi yapılarımızla beraber bir çalışma yürüttük. Sonuçta Dersim kadın iradesi açısından iyi bir temsiliyet çıkarılmış oldu.

Peki, çıkan sonuç tatmin edici düzeyde mi?
Dersim bizim yeniden inşa sürecimizde en uygun cevabı veren kentlerden biri. Göç politikaları yüzünden vekillik burada bire düştü. Buna ilişkin de kentin eleştirisi vardı. “Hiç mi fark edilmedi, telafi edilemez miydi?” gibi sorular da yöneltildi. Burada halk aslında hep bir denge yaratmaya çalışıyor. Genelde HDP ve CHP’den vekil seçiliyordu ama bu sefer tek vekil çıktı. Emek ve Özgürlük İttifakı olarak Yeşil Sol Parti’den ben seçildim. Ama diğer taraftan da demokrasiye, özgürlüğe, eşitliğe, yeniden inşa sürecindeki yaklaşımımıza ve cumhurbaşkanlığı konusunda tek adam rejimine karşı da en üst düzeyde oy çıktı.

Yürütülen kadın mücadelesinin sonunda bir kadın vekil çıkması değişimin sonucu demek mümkün mü?
Denilebilir elbet. Çünkü kent doku olarak buna hazır bir yapıya sahipti. Bir kadın olarak ayrıca kendimizi kabul ettirme çabasına gerek kalmadı.

Dersim kadın temsiliyetini mi görmek istiyordu?
Evet, şimdiye kadarki seçilen vekiller hep erkekti. Toplum, ‘bu seferki adayımız kadın olsun’ dedi. ‘Çünkü kadınlar daha iyi çalışıyorlar, daha kapsayıcılar, daha vicdanlılar’ anlayışı ortaya kondu. Genel anlamda böyle bir beklenti de vardı. Dersim kendi seçimini bence üst düzeyde sonuçlandırdı. Fakat biz kentte daha yüksek bir oy oranı bekliyorduk.

Neydi bu sonuca götüren eksiklikler? Bunda seçimlerin demokratik bir ortamda yapılmayışının payı nedir?
Ebette ki bunun nedenleri üzerinde durduk. Yaklaşık bin iki yüz geçersiz oy var. Demokratik bir seçim olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü hep kapatmalar ve tehditlerle karşı karşıya kaldık. Yeşil Sol Parti olarak, kitlemizin de yeni tanıdığı bir isimle girdik seçime. Bu bir dezavantaj oluşturdu. Ayrıca uygulanan sansürler, yer vermemeler, tutuklama operasyonları da işin cabası. HDP olarak seçime girmiş olsaydık eminim ki oy oranımız çok daha yüksek olacaktı. Kimi pusulalarda hem CHP ve hem de Yeşil Sol Parti’ye oy verilmiş. Bu da o oyları geçersiz kıldı. Yedi Yüz’e yakın da Sol Parti’ye vurulmuş geçersiz oy çıktı. O yüzden Dersim gibi bir kentte iki bine yakın oy geçersiz oldu. Bu da oranı ciddi anlamda değiştirdi. Seçimler ikinci tura kalınca da kentte bir moralsizlik hâkim oldu. Biz de sahada köy köy, mahalle mahalle gezerek çalışmalarımızı yürütüyoruz. Umutsuzluğa kapılmadan, değişim için, tek adam rejimine karşı sürekli bir mücadele ihtiyacını anlattık, anlatmaya da devam ediyoruz.

Yürütülen düşmanca politikalar,  savaş politikaları ve kadın düşmanı politikalar gündemde… Dersim tarihinde yer alan katliamlar ve asimilasyon politikaları bugün de Kürtler ve Aleviler üzerinden sürdürülüyor. Dersim’in en temel sorunu ve değişmesi istenilen en önemli öncelik nedir?
Savaş politikalarının yarattığı göç, insanların yoğun bir şekilde yurt dışına çıkma girişimine, çabasına dönüşüyor. İnsanlar Türkiye’nin her yerinde yaşam güvenliği sorununu hissediyor. Özellikle de Alevi ve Kürt olarak yaşam güvenliklerinin kalmadığı, hep tehdit ve baskı altında olacakları kaygısını çok yoğun olarak yaşıyor. En yoğun kaygılarından biri de yaşam güvenliği, baskı ve gözaltılar. En ufak bir söze ilişkin baskı gözaltı, tehdit ile karşılaşıyor. Bir işe müracaat ettiğinde bile “kabul edilir miyim, edilmez miyim?”, “çocuğum okuyor ama çocuğum kabul edilir mi edilmez mi?” kaygısı var. İş-Kur üzerinden alanlar açılıyor, pek çok kadın müracaat ediyor. Ama işe girmek için AKP’ye üye olmak zorundaymışsın gibi bir baskıya mecbur bırakılıyorlar. İnsanlar artık bu baskıdan, bu mecburiyet politikalarından o kadar yoruldu ki… Neredeyse her ailenin  cezaevinde yatan bir bireyi var. Evet, bütün bu baskılara rağmen çok dirençli bir mücadele de veriliyor. Her şeye rağmen topraklarını terk etmeyenler var. En ufak bir umuda bile tutunarak direnç gösteriyor ve mücadele veriyorlar. Kentin sorunlarına ilişkin devletin ciddi bir ablukası var. Sosyal, siyasal, ekonomik politikasızlıklarıyla beraber kentte ağır bir durum yaşanıyor. Bizim de kadınlar ve temsiliyet konusunda büyük sorumluluğumuz var.  Bu tek adam rejimi kadınları ürkütüyor. “Bize çarşaf mı giydirecekler?” kaygısı taşıyor kadınlar. İlk operasyonlar kadınlara yapılıyor, kadınlar bu “tek adam”ın hedefinde.

AKP’nin Hüda-Par ile olan ittifakı 6284 kanun üzerindeki pazarlıklar ve Hizbullah’ın meclise girmesi kaygıları daha da tırmandırdı mı?
Tabi ki… Parlamentoya Hüda-Par gibi bir parti giriyor. AKP’nin genel yaklaşımı da bu yönlü.  Kadını eve hapseden, kadın kazanımlarını gasp eden, kadını erkek egemen zihniyete mahkûm ve muhtaç eden bir yaklaşım içinde olduğunu görüyor kadınlar. Bu kaygı verici bir pozisyon elbette. Eğitim sistemiyle oynanmakta, kadın kazanımları gasp edilmekte, kadınların yaşam alanları kapatılmakta. Hukuki olarak da hiçbir pozitif düzenleme hayata geçmemekte. 6284 “kadının beyanı esastır,” yasası tartışma ve pazarlık konusu yapılmakta. Keza erkeğin evden uzaklaştırılması maddesi tartıştırılmakta. Bunlar kadınların mücadelesi sonucu kazanılmış haklar. Kadınlar bunların yetersizliğinin mücadelesini verirken bu kazanımlara el konulması, aslında kadınların çok daha güçlü örgütlenmesine, alanlara daha güçlü çıkması ihtiyacına işaret etmekte.
Kadın temsiliyeti için adaylığımız açıklandığında ‘Jin Jiyan Azadî’ şiarı ile alanlarda bizi karşılayanlar kadınlardı. Bu slogan sadece Kürtlerin değil, Ortadoğu’ya, dünyaya yayılan tüm kadınların, halkların temel sloganı haline geldi. Bu, kadınların yılmayacağı, direnişe ve mücadelesine devam edeceğinin göstergesi.

Bir Kürt kadını olarak uzun yıllardır sürdürülen kadın mücadelesinde ve örgütlenme çalışmaları içersinde yer aldın. Son olarak da parlamento vekil adayı olarak Dersim’de gördük. Buna hazır mıydın?
Ben bu toprakların çocuğuyum. Kürt ve Aleviyim. Tabi çok uzun yıllardır partinin çeşitli kademelerinde ve özgün kurumlarda, hatta Türkiyeli feminist gruplarla ortak çalışmalar yürüttük. Yeşil Sol Parti olarak Kadın Beyannamemiz yayınlandı. Bu, Kürt ve Türkiyeli kadınların; sosyalist, feminist kadınların ortak deneyimlerinin ortak sonuçlarıyla yükselen bir bildirge… Mücadele bunun üzerinden devam edecek. Kadın mücadelesi hem siyaseten, hem özgün kadın bakış açısı, kadının kendi hayatını örmesi, kendini örgütlemesi ve her yerde kendi sözünü kurması açısından kişi olarak da bana çok önemli deneyimler kattı. Elbette ki ben de bu deneyimleri kadın arkadaşlarımdan aldım.

Kadın hareketi açısından bireysel ve toplumsal devinimin ortaklaşması ve kadın hareketinin güçlenmesinin adı mıdır bu?
Evet tam da böyle! Ben de bu emekleri başka kadın arkadaşlarımla paylaşarak ilerlemeye çalıştım. Bu böyle bir sarmaldır, bundan sonra da böyle devam edecek. Biz güçlü söz kuran bir yapılanma ve gelenekten geliyoruz. Kadın mücadelesinin aynı zamanda toplumsal dönüşüme hizmet etmesi için her alanda görev almaya hazır olduğumuzu hep söylüyoruz. Bizim kadın olarak parlamentoda da çok önemli vekil sayımız oldu. Eşit temsiliyeti yakalamaya çalışan bir gelenekten geliyoruz. Pozitif ayrımcılık, kota derken şimdi eşit temsiliyete geldik. Partide önemli bir mücadele geleneğimiz var. Kadın arkadaşlarımız o kürsülerde kadınların sesini ve toplumun sorunlarını duyurmaya çalıştı, bizim önemli bir deneyim geçmişimiz var. Bizim, devraldığımız deneyimi ve mücadeleyi daha da büyütmemiz gerekiyor. Bugün parlamentodasınızdır, yarın bir kurumda veya sokak ve mahalle çalışmasındasınızdır. Bizim mücadelemiz budur. Nerede yapmamız ve gerçekleştirmemiz gereken bir mücadele varsa, gelenek olarak orada olmamız gerekir.

Seçilmiş halkın vekili olarak Ayten Kordu’nun derdi nedir diye sorsam neler belirtirsin?
Bizim derdimiz daha insanca bir yaşam, eril ve tahakküm sistemden uzaklaşmış, faşizmi alt etmiş demokratik bir yaşam. Tabi ki kadın bakış açısıyla örülmüş, toplumu değiştirip dönüştüren bir yaşam. Derdimiz şu! Halkımızla beraber sorunlarımızı çözmek, daha insanca yaşamak… Derdimiz Dersim, Dersim’in sorunları, Türkiye halklarının sorunları. Halkın taleplerinden biridir; Dersim ismi iade edilsin. Seyit Rıza’nın çocuklarıyız, Zarife’nin mirasçılarıyız, Besê Ana’nın mirasçılarıyız, Sakineler’in, Aysel Doğanlar’ın mirasçılarıyız. Onların yükselttiği bir emek ve mücadele var. Biz, o insancıl mücadeleyi, özgürlük ve demokrasi mücadelesini, bütün halklar için daha güzel yaşamanın, eşit yaşamanın mücadelesini sürdürüyoruz. Derdimiz birdir, derdimiz devam ediyor. Bunun için de mücadelemize devam ediyoruz.

Röportaj: Nezahat Doğan