Deniz’in hikayesi

- Vîyan Leyla
111 views
Bu hikâye kadın-ölüm ikilemine kurgulanmış toplumsal zihniyetten payını alan 5 yaşındaki çocuğun yaşam arayışını anlatıyor. İlerleyen yaşında Jin-Jiyan-Azadî sihirli formülüne sarılarak dağların yolunu tutan, özgürlüğü gerillalaşmada bulan bu çocuğun hikayesi hepimizin hikayesine dönüşüyor. Kadın olmanın, kendi kimliğiyle buluşmanın meşakkatli yolculuğunda her türlü engel ve çıkmaz sokağa karşı yolunu bulmanın, zirveye ulaşmanın hikayesi bu.

Bir çocuğun gözüyle kadın dünyasına bakmak… Toplumsal cinsiyetçilikle zapt u rapt altına alınan kadın dünyası… Çocuk saflığı ve temizliğiyle anlam verememek ve tanımlayamamak birçok şeyi. Her şeyin ‘namus’ adı altında salık verilen bir korkuyla mutlak gerçeklik diye belletildiği kirletilmiş bir dünya. 

5 yaşında erkek dünyasıyla ‘tanışmak!’

Deniz de çok küçükken tanışıyor bu dünyayla. Bu karanlığın en acımasız uygulamalarına maruz kalıyor. Daha 5 yaşında amcası tarafından cinsel istismara uğruyor. Ne yaşadığını, O’na ne yaşatıldığını tam anlamıyor. Çelişkilerini, yaşadığı çatışmayı, buhranı tanımlayamayacak kadar küçük. Bunu adlandıracak, tanımlayacak yaşa, bilince erişmese bile bedeni gibi ruhu da acıyor. Kırılıyor körpecik dalları. Duygularına söz geçiremiyor. Bu sistemin çaresizlik, umutsuzluğa mahkum etmek istediği krizli kadın kimliğiyle çok erkenden tanışıyor. Yaşadıklarına öldürülme korkusu eşlik ediyor, daha hayata yeni adım atıyorken. 

Bir çocuğa kendini suçlatan sistem

Sadece korkmuyor, aynı zamanda kendini suçluyor. Küçüklükten itibaren tüm kirliliklerin kaynağının kendileri olduğu belletilen diğer kız çocukları gibi. Adem ile Havva mitinden bu yana ‘yoldan çıkarıcılık’ yalanı üzerinden suçlanan kadınlar gibi. Deniz de böyle bir toplumsal gerçeklik içinde büyüyor. Bu yüzden küçücük bedenine yönelen erkeği suçlu görmüyor. Kendini suçluyor; kötülüklerin faturasını kendisine kesiyor. 

İkinci travma

Henüz yaşadığı korkunç travmayı atlatamadan bir yenisine tanıklık etmek zorunda kalıyor. Halasının bıçak darbeleriyle sokak ortasında ölümünü izlediğinde de 5 yaşında. Kocası zindanda olduğu için iki çocuğuyla beraber evde tek başına yaşarken ‘namus’u lekelenmiş kadın damgası yapıştırılıyor O’na. Cinsiyetçi kalıplara göre yalnız kalan -yalnızlıktan kasıt da ‘başında’ bir erkeği olmamasıdır- her kadın kötüdür, aldatır, kirletilir. O kadın izlenir, sorgulanır, yargılanır. Aslında hüküm baştan verilmiştir. ‘Yoldan çıkarandır.’ Zemin sunandır. Tahrik edendir. Dolayısıyla ‘cezalandırılması’ gereken de odur erkek zihniyetine göre.

En yakındadır katil 

Ve yine kadınların en yakınındadır katil. Bu ne büyük bir trajedidir ki, Deniz’e tecavüz eden amcası, ‘namusu temizlemek’ için görevlendirilir. Bir çocuğun dünyasının katili olan erkek şimdi bir kadının fiziki katli için işbaşındadır. Şahlandırılmış erkekliğin, kadın düşmanlığının tam anlamıyla vücut bulmuş halidir. 

Erkek sistemin çarkı 

Ruhundaki bu yaraları tam tanımlayamadan hayat mücadelesinde yürümeye devam ediyor Deniz. Henüz bu kirliliğin bir sistem gerçekliği olduğunun, bu sistemin biricik temsilcilerinin de erkekler olduğunun farkında değil. Bu nedenle yönünü çözüm olarak tekrar erkeğe çeviriyor. Ne de olsa daha çocukken öğretilen temel gerçekliklerden biri de “zayıf” olan kadınların bir erkek tarafından sahiplenilmesidir. Aslında ‘sevgi’yi arıyor. Mevcut erkekliğin olduğu yerde ‘sevgi’nin mümkün olmadığını olamayacağını bilmeden… Kendini tanımadan, erkeği tanımadan… Her arayışı erkekliğin duvarına çarpıyor; daha fazla sarsılıyor, sömürü çarkında duyguları un ufak oluyor. O’na söylenen “kadınsın sineye çekeceksin” sözüne uydukça bir girdap gibi içine çekiliyor karanlığın. Her savunmasızlığı bedeninde ve ruhunda derin yaralara yol açıyor.

Kadın-yaşam formülüyle tanışma

Zamanla keşfediyor kendisini, yapılanları da anlamaya başlıyor az çok. Ama bu kör kuyudan nasıl çıkacağını bilemiyor. Ta ki PKK’yi tanıyana kadar! PKK’de kadın ve yaşamın bir olduğu felsefesi onu kendisine çekiyor. Erkek dünyasının zorla bellettiği kadın-ölüm ikileminin karşısında ilk kez kendini bulacağı bir paralellik kuruyor; ‘Jin-Jiyan’ formülü temel dayanağı oluyor. Kavganın içerisinde buluyor kendisini, tarihini, geçmişini öğreniyor. Zihnine kazınan kalıpları sorguluyor. Kıyasıya bir savaş başlıyor içinde.  ‘Sineye çekmemeyi’ öğreniyor. Öfke duyuyor ama sonu çaresizlik olmuyor bu kez. Bilince çıkardıkça adeta kusarcasına yüzleşiyor her şeyle. 

Yalnız değiliz!

Yaralanan, örselenen, ötekileştirilen, hiçleştirilen kadın gerçeğinden dünyanın aydınlık yüzüne doğru yürüyor. Direngen soy damarına tutunup başka bir yaşama cesaret eden kadınların dünyasına… Sonra yalnız olmadığını fark ediyor. Sadece yaşadıkları anlamında değil, bu yeni yolda güçlenirken kendini var ederken de yalnız olmadığını görüyor. Daha özgüvenli bir kişilik kazanıyor. Her bir kadının her bir çocuğun bunu bilmesini istiyor. “Yalnız değiliz, yalnız değilsin” diye haykırmak istiyor. Bunu haykırmanın, paylaşmanın yolunu buluyor aslında. Kendisinin de yıllarca bulunduğu kör kuyuda debelenen kadınlar için mücadele etmeyi seçiyor, yaşadıkları vahşeti tanımlayamadıkları için, o sistemin cenderesinde tutuldukları için sesini çıkaramayan kadınların, çocukların sesi olmayı hedefliyor. 

Erkek devlet şiddeti

Uzun süre Kürdistan ve Türkiye’de kadınları bu saldırılar karşısında donanımlı kılmak için örgütleme çalışmaları yürütüyor. Bu esnada erkek-devletin de çıplak yüzüyle karşılaşıyor. Defalarca gözaltına alınıyor, zindanlarda tutsak ediliyor. Erkek egemenlikli sistemin, şiddetin en kurumsal halini görüyor. Sözlü, fiziki sayısız saldırının hedefinde oluyor. Yine “itaat” etmesi isteniyor. Ama Deniz artık eski Deniz değil. Çok acı biçimde deneyimlediği üzere, bir kere boyun eğerse devamının geleceğini biliyor. Özgürlüğü uğruna bedel ödemeyi göze alarak direniyor. 

Gerillaya katılıyor

Zindan, erkek-devlet uygulamaları Deniz’de bir şeyleri daha da derin sorgulamaya götürüyor. Öz savunmasız bir şekilde mevcut erkek gerçekliği karşısında duramayacağını biliyor. Kendini bulma arayışını bir başka aşamaya taşıyor. Dağlara yolculuğu böyle başlıyor. Kadın-Yaşam formülünün kaynağına yöneliyor. Bunca kadına mücadele etme, bir başka dünyaya öncülük etme cesaretini, bilincini, gücünü, örgütlülüğünü sağlayan gerillaya katılıyor. Dağlarda kendi öz kimliğiyle daha güçlü buluşuyor. Erkek saldırılarına karşı kendisini ve tüm kadınları nasıl savunacağını öğreniyor.  Şimdi Deniz, binlerce kadınla beraber başı dik ve gururla bu onurlu yolda yürüyor. Tüm tecavüzcülere, tetikçilere, erkek-devlet temsilcilerine karşı dağlarda mücadele ediyor. Yaşadıklarının hesabını böyle soruyor. Yaşadığı onca şeyden sonra sarıldığı kadın-yaşam formülü tüm dünyada yankılandıkça “ne mutlu beni bu hakikatle buluşturanlara” diyor. Pırıl pırıl özgürlük denizinde yeni ufuklara yol alıyor…