Ekvador’dan Jineoloji notları… Bin kere kazanacağız!

- Zilan DİYAR
296 views
Burada on beş kişiden oluşan bir kollektif kendisini kurumlaştırabiliyor. Toplumsal mücadelede karşılığını buluyor. Ancak bizim en yetersiz meclisimizin sayısı bu kadar. Ve sadece bir ülkede onlarca meclisimiz var. O halde eleştirmek kadar yüceltmek de gerekiyor. Yolu bitirmek için değil yolda yürümek için bize gereken bu.

Jineoloji Akademisi ve Kürt Kadın Hareketi olarak Latin Amerika’da halk ayaklanmalarıyla gündeme gelen Ekvador’daydık. Ziyaretimiz aylar önceden planlanmıştı ama gidişimiz yaşanan toplumsal sorunların başkaldırıya dönüştüğü bir döneme denk geldi. Toprağın talan edilmesinden, işsizliğe, kadına dönük şiddetten eğitim hakkına kadar toplumun hemen her kesimin ayaklandığı bu gösteriler yaklaşık üç hafta sürdü. Üç hafta tarihin akışında bir toz zerresi etmez diye düşünebilirsiniz. Ancak Rêber Apo’nun Özgürlük Sosyoloji’sinde ‘yaratılış anı’ olarak tanımladığı bir zaman dilimiydi. Yaşamın dondurulması anlamına gelen paro (tüm gösterilere verilen isim) sürecinin Ekvador’da yaşayan yerli halkların, ezilenlerin, kadınların öğrencilerin kısacası sistemin ötekileştirdiği herkesin ve bu zulüm düzenine boyun eğmeyenlerin tarihinde bir dönüm noktası olacağı kesin.

Ulus-devlet sınırlarıyla bölünen halklar

Kürt kadın hareketinin deneyimlerini ve jineolojiyi tanıtmak amacıyla yaptığımız Ekvador ziyareti böyle bir atmosferde başladı. Bu buluşmaya öncülük eden Desde El Margen Kollektifi’nden bahsedelim ilk olarak. Margen kelime olarak ‘kenardakiler’ demek. Bilinçli olarak seçilmiş bu kavram ‘Kenardan doğru’ anlamına geliyor. Kollektifin amacı olan iki noktaya işaret ediyor Margen. Birincisi sistem dışı kesimleri temsil açısından, ikincisi de Latin Amerika kıtasının güneyinde bulunan And dağları hattında bulunan toprakları. Bu hatta yaşayan onlarca yerli halk var ve tıpkı Kürtler gibi birden ulus-devlet sınırlarıyla bölünmüş durumda Quechua, Aymara ve Mapuche olarak adlandırılan yerli halklar bunlardan sadece birkaçı. O nedenle aslında aynı toprağın, kültürün ve yaşam tarzının ulus devletin çıkarlarıyla nasıl bölündüğüne bir kez daha tanık oluyoruz. Desde El Margen’in mekanına girdiğimizde hiç yabancılık çekmiyoruz. Latin Amerika’da diktatörlüklere karşı direnen entellektüeller, siyasetçiler, aktivistlere ait resimlerin  yer aldığı duvarda Rêber Apo’yu ve yol arkadaşı, kızıl saçlı devrimci Sakine Cansız’ın resimlerini görüyoruz. Ve bu toprakların çocuğu, bizim yoldaşımız Lêgerin’i…

‘Latin Amerika’dan Kürdistan’a devrim sürüyor’

Bu anın onurunu ve gururunu yoldaşlarımızla, halkımızla paylaşmayı öyle çok istiyoruz ki o an. Ama bununla kalmıyor. Mekanın duvarlarını ‘Latin Amerika’dan Kürdistan’a devrim sürüyor’ yazılı afiş süslüyor. Ve kütüphanede Andrea Wolf Enstitüsü tarafından hazırlanan Erkeği Öldürmek ve Dönüştürmek broşürü, Kürt özgürlük hareketinin deneyimlerini anlatan başka kitaplar görüyoruz. Kollektif üyelerinin beş yıldan bu yana organize ettiği kitap fuarında tanıtımı yapılacak kitaplardan biri de AWE bünyesinde hazırlanan Mujer, Vida, Libertad kitabı. İmza kampanyasına destek amacıyla Rêber Apo’nun yaşamına dair küçük broşürler de hazır. Bunca hazırlıktan sonra tabii ki bizler de hazırız buluşmaya…

Zulme karşı nasıl direndik?

Kitap fuarının başladığı gün iki etkinlikte birden Kürt kadın hareketinin üyeleri olarak yer alıyoruz. Kitabın tanıtımı yapıldıktan sonra adalet başlıklı seminerde adaletin bizler açısından ne anlama geldiğini anlatıyoruz. Seminerin bir şehir müzesi içindeki kilisede yapılması üstelik duvarlara bizim talebimiz olmadan Rêber Apo ve KJK bayraklarının asılması iktidarın yöntemlerini yapıbozuma uğratmak. Anlatmak için sabırsızlanıyoruz o bayrakları duvara taşıyan nedenleri; sömürgeciliğin zulmünü… Acılarımıza odaklanarak kendimizi kurban etmeye hiç niyetimiz yok. O yüzden bu zulme karşı nasıl direndiğimize odaklanıyoruz.  ‘Adalet bu zulmün faillerinin cezalandırılmasından öte bir şey bizim için; bu zihniyetin kökünü kurutacak yeni bir sistemi inşa etmek, ahlaki ve politik toplumu yaratmaktır’ babından bir şeyler söylüyoruz. Zindanlardaki tutsaklarla dayanışmak amacıyla kurulan Arjantin ve Kolombiya’dan gelen kollektiflerin üyelerinin amaçlarıyla örtüşen noktalar bunlar. Çünkü onlar da cezasızlığı ortadan kaldırabilecek bir adaleti düşlüyor. Politik ya da adli olarak ayrıştırmadan tüm tutsakların haklarını savunan çalışmalar yürütüyor. Öyle haklılar ki! Çünkü  zindanlar Latin Amerika’nın en görünmez bir o kadar da yakıcı sorunlarından biri. Ekvador’da sadece son bir yıl içinde 380 tutsak zindanlarda yaşamını yitirdi. Üstelik çoğunun cenazeleri ailelerine bile verilmedi.

İmza öncesi sınav gibi

Fuarda PKK’nin listeden kaldırılması için imza toplamaya da çalıştık bildiğimiz birkaç kelimeyle. Bizi tanıyanlar da vardı anlattığımız birkaç kelimeyle ikna olanlar da. Bir de bizim mücadele ısrarımızın dozajını anlamaya çalışanlar… Önce Kürdistan’a dair bir şey bilmediğini söyleyen, büyük çabayla anlattıklarımızı dinledikten sonra ‘sizi tanıyorum ama merak ettim neyi nasıl anlatacağınızı’ diyenler gibi.. Neyse ki sınavdan başarılı çıkarak imza alabildik.

Şehitler…

Kitap fuarının en anlamlı ve estetik köşelerinden biri de paro sırasında yaşamını yitiren devrimciler için hazırlanan köşe idi. Bizim şehitler için hazırladığımız köşeye çok benziyor. Çiçekler, fotoğraflar yerli halkların yaşamında yeri olan kimi bitkiler ve şiirler. Fuar boyunca yapılan her etkinlik sonrası yaşamını yitirenlerin ismi anılıyor ve katılımcılar ‘yaşıyor’ diyerek cevaplıyor. Paro’nun tarihsel bir dönemeç olduğu buradan belli. Ekvador hükümetinin başkaldırının meşruiyetine gölge düşürmek için ‘narko trafik tarafından finanse ediliyorlar’ açıklamasının toplumda bir karşılık bulmadığı şehitlerini sahiplenmesinden anlaşılıyor.

Deneyim paylaşımı

Fuarın yoğunluğu bittikten sonra jineoloji olarak bizim yoğunluğumuz başlıyor. İlk gün kollektif üyeleriyle Kürt özgürlük hareketinin mücadele deneyimlerini anlatıyoruz. Latin Amerika’daki yerli halkların mücadele deneyimlerini oldukça önemseyen ve 21. Yüzyılda kapitalizme karşı mücadelenin esasını oluşturduğunu söyleyen yazar ve düşünür Raul Zibechi de bizi dinliyor. Tarih dışı toplumların görünür kılınması kadar güzel bir şey olamaz. Zibechi’nin emekleri çok değerli kuşkusuz. Ama bizi görünür kılan Rêber Apo’nun, şehitlerimizin, halkımızın, yoldaşlarımızın emeği ve fedakarlığına değer biçemiyoruz. Onlara minnet borcumuzu yerine getirmek için zaman yettiğince, dilimiz döndüğünce anlatıyoruz. İkinci gün erkeği öldürmek ve dönüştürmek konulu seminere erkek yoldaşlar da katılıyor. Diyaloglar başlayınca erkekliğin zamanın ve mekanın ötesinde yarattığı kalıcı ittifakın üyeleriyle burada da karşılaşıyoruz. Kendini tanımlarken genellemeler yapan, sorumluluğu kadının omuzlarına yükleyen yoldaşlara, erkeklikle mücadelenin yaşamın her anında kendini sorgulamaktan geçtiğini hatırlatmak durumunda kalıyoruz. Kadınlar adına konuşma alışkanlığı burada da var. Neyse ki eleştirilerimiz kabul görüyor. Gerisi yaşamda birbirilerinden ne kadar sorumlu olduklarıyla ilgili… Gezimizin ilk duraklarında gördüklerimiz bunlar. Jineoloji eksenli seminerler yerli halklar, merkez üniversitesindeki sosyoloji öğrencileriyle devam edecek ve bu buluşmalar da bize çok şey öğretecek. Ancak gittiğimiz her yerde gördüğümüz hakikati buraya not etmeden geçmeyelim.

Bir değil binlerce kez devrim yapıldı

Kürt kadını devlet, kapitalizm, erkeklikle kuşatılmış gerçeğini özgür kadın hakikatine taşımayı başardı. Bir devrim değil binlerce kez devrim yaptı. Ama emeğini ve yaratımlarını anlamlandıracak bir dil, zihniyet ve yöntemi henüz yeterince kazanamadı. Jineolojinin amaçladığı şey tam da bu. O yüzden pratiğimizi değerlendirirken hatalarımız kadar başarılarımıza anlam vermek, en küçüğünden en büyüğüne her emeği anlamlı ve kalıcı kılmak gerekiyor. Son söz mahiyetinde vereceğimiz örnek ne söylemek istediğimizi daha anlaşılır kılar umarız. Burada on beş kişiden oluşan bir kollektif kendisini kurumlaştırabiliyor. Toplumsal mücadelede karşılığını buluyor. Ancak bizim en yetersiz meclisimizin sayısı bu kadar. Ve sadece bir ülkede onlarca meclisimiz var. O halde eleştirmek kadar yüceltmek de gerekiyor. Yolu bitirmek için değil yolda yürümek için bize gereken bu. Bunca emeğin, fedakarlığın bir karşılığı olduğunu bilmek…

Mapuchelerin vedalaşırken söyledikleri gibi.

Marichweu!!!

Bin kere kazanacağız!!