Enternasyonalist bir turna

Evdala Zeynikê Destanında

- Dilzar DİLOK
187 views
Kanadı kırılmış, kendi sürüsünden kopmuştur. Sarsılır epey. Titrer. Bir zaman ardından Evdal’ın yakınında bir yere tüner. Evdal’ın elinde kırık kanadı tazelenir. Ancak güz çekip gitmiş, yerini kar kış zamanlarına bırakmıştır. Onun sürüsü şimdi çok ırak bir memlekette, karın kışın olmadığı, güzü hızlı tüketmemenin acelesindeki bir memlekette kanat çırpmaktadır. Sürüsüyle arasında kapanmaz mesafeler açılmıştır.

Bir vuslat zamanının içine düşmüştür Quling. Kanat çırpınışlarını artırıp canını dişine taksa yetişir mi sürüsüne… Sorar kendine bu sınavı aşar mıyım diye. Ama işte kırıktır kanadı. Yeni tazelenmiştir. Birkaç mevsim yaşanmışlığa rağmen, bir yavru kuşun kanadı tazeliğindedir.

Hayat onun da karşısına çatallı bir yol çıkarmıştır. (Zaten sanki hayat hep ikilimler içinde mücadele edip biri oluşturmak demek.) Her ne kadar her iki yol da Quling’in tercihi olmasa da ikisinden birine gitmek zorundadır. Çünkü yaşamak için yola girmek şarttır. Bir tercih yapması gerekir. Ya Evdal ile kalacak ve artık ebedi yalnızlığı yaşayacaktır. Ya da birkaç gün daha dinlenip yola çıkacak, kendi sürüsüne ulaşamayacağı acı bilinciyle hayatta kalma mücadelesi verecek, bahara çıkarsa kendi sürüsünü kurmanın arayışına girecektir. Tabi kendine güveni varsa. Doğrusu bunu bilemeyiz. Kendine mi güvenmedi, kanatlarının o kadarcık bile uçamayacağını mı düşündü! Yoksa onun kanadını iyileştiren yüreğin yanında kalmanın onun için ebedi yalnızlığa değecek kadar güzel olabileceğini mi düşündü. Bilemezdik ve ebediyen de bilemeyeceğiz. Quling Evdal’ın dengbêj ezgilerinde, sözlerinde, tınısında mest olur. Tınısında kendi kanat çırpınışını, kanatlarının tazelenişini görür. Evdal’ın sözlerini dinlerken kanatlanır. Evdal’ın ezgisi göğe ulaştığında, zozanların şarkısını yüreğinden süzüp bulutların koluna taktığında Quling artık yerinde duramaz. Bir coşa gelir, bir aşka gelir, bir dolup taşar. Bir zamanlar kanadının kırıldığını hatırlamaz olur. Anılar sandığına kapatmıştır belki de o günleri. Çünkü şimdi Kürt yurdunun zozanlarının yüksek memleketin rüzgarlarının, özgürlüğe susamış kadınların ve erkeklerin ezgileri vardır yüreğinin sandığında. Kuş deyip geçmeyin. Belki de turna donunda (Quling biçiminde) gelip Evdal’ın hayatına girmiş bir rehberdir o. Evdal’ın dengbêj ezgilerinde mest oluşu, kanatlarını coş ile çırpışı onun sadece o anı yaşamadığından mıdır? Sebebi her ne ise, Quling kanatlanır Evdal’ın sözleri eşliğinde. Kıpır kıpır olur. Duramaz yerinde. Evdal ile olan zamanı bir tamamlanma anı ile sonlanmaktadır. Artık uçmaktadır.

Ebediyen bilemeyeceklerimiz vardır Quling’e dair. Ama bir bildiğimiz de vardır: Quling, o günden sonra Evdal’ın yanından hiç ayrılmamış, adeta onun bir parçası olmuştur. Evdal, ışığı tükenen gözlerinin yarattığı boşluğu Quling’ın da onu terketmeyişinde gösterdiği sevgisiyle doldurmaktadır. Quling içinse Evdal artık bir kanattan, lokmandan daha ötedir. Bu bir Quling öyküsü. Evdal’ın öyküsüne gizlenmiş bir uçma öyküsü yani. Bu Quling, bir Kürt destanındaki bir Kürt yaşantısındaki Quling, Şano Çiya’nın yaptığı müzikalde güzel bir figür olarak yerini alır. Yazan, yöneten, okuyan, görüş veren, emeği geçen herkesin eline sağlık. Evdal’ın derin duyumsayışı, yürek gözünün hep açık olması, Quling’ın yarasını gözleri kapalıyken dahi görmesi, Quling’ın ise kendi yarasının Evdal’ın elinde sağaltılacağını hissetmesi, güzel bir doğa, insan buluşmasıdır, derin bir sanat ve hakikat buluşmasıdır. Awazê Çiya’dan Delal ve Rodi arkadaşların sesleri, renkleri bu destana çok yakışmış. Dağ rüzgarlarında güzelleştirdikleri çiyayî seslerle Evdal ve Gulê yeniden doğmuş. Her bir sanatçının büyük emeği olduğu, dekordan seslere kadar, genç dengbêjlerden yetişkin olanlara kadar her birinin büyük duygusunun, heyecanının bu eserin güzelliğini oluşturduğu kesindir.

Şano çiya’nın bu güzel çalışmasında güzel olan çok şey var. Bunlardan biri de bu Kürt destanına dünyanın bir ucundan kadınların da katılmasıdır. Kürt yurdunun yükseklerindeki Quling’ı Amerikalı kadın sanatçının temsil etmesi de farklı bir tercihtir. Adı Rojda’ymış. Rojda’nın, Güney Amerika’dan devrim sahası olan Rojavayê Kurdistan’a gelmesi, onun da en az o Turna kadar hakikatle sanatı buluşturduğunun, kendisinde Quling’ı defalarca yaşattığının, Evdal’ın sesi gibi tarihten süzülen sesleri, ezgileri, yüreğinin en derinine yerleştirdiğinin ifadesi olmalı. Ne de olsa salt bu şanoya katılmak için davet alıp gelmemiş, devrime gelmiş, devrimin sanatına katılmıştır. Rojda’nın dünyanın bir ucundan yüreğini alıp Kürt yurdunun ovalarına taşıması, bu ovalarda Kürt dağlarının duygularını kanatlandırması sanatın müthiş evrenselliğini gösterir. Aynı zamanda Kurdistan kültürünün, özgür ve canlı doğanın, kadın sanatıyla, kadın diliyle, kadın yüreği, bedeni ve zerafetiyle evrensel hakikat oluşunu gösterir.

Öyle güzel danseder ki, onun kanat çırpınışında siz kendinizi dağ yamaçlarında süzülürken bulursunuz. Öyle bir uçuş ki, dünyanın bir ucundan kalkıp Kürt yurduna gelmiş, Kurdistan’ın en küçük parçasına, devrim sahasına konuvermiş. İşte şimdi bir Kürt destanının orta yerinde dansediyor. Adeta kendi ülkesinde uçmayı öğrenmiş, uzaklara kanat çırpmayı ahdetmiş, özlemle, güzellik hasretiyle uçmuş, uça uça yorulmuş bir zaman, saldırılara maruz kalmış belki de, herşeye rağmen yüreğini korumuş, belki de temsil ettiği Quling gibi kanadı kırılmış da olsa Kurdistan’a, hayal ile hakikat arasındaki ülkenin bağrına konmuş… Evdal’ın Quling’ına dair çok şey bilemeyiz dedik. Ama şimdi bir şey biliyoruz artık. Bizim çağımızın Quling’ı kendi toplumundan (Quling olarak sürüsünden) kopup ülkemize gelen, kendi tekilliğini Kurdistan toplumsallığıyla, Mezopotamya’nın yüksek memleketinin sanatıyla buluşturmuş bir kadındır. Sanatın hakikatle buluştuğu anda ve mekanda yeni anlamlar inşa etmenin adımlarındadır. Evdal’a konuk gelen Quling ile Kurdistan devrimine, Önder Apo’nun fikirlerine konuk gelen Quling, sanatta buluşmuş ve bize görünür olmuştur.