Feminist bir epistemoloji için öneriler

673 views

Radikal feminist hareketin bilgilerinin de ele alındığı yeni dönem araştırmalarında bilimin siyasi işlevi sorgulanmıştır. Toplumsal eşitsizliğin yorumu ve meşruluğu bilimlerde  doğal farklılık olarak tanımlanıp bu bilgi üzerinden inşa edilmiştir. Bu, tek başına ideoloji eleştirisinin araçlarıyla çözülecek birşey değil. Çünkü eşitsizlikler bilgi yapılarında, nesnel tasarımın kendisine yerleşmiştir ve böylece doğallaştırılmaktadır. Bundan dolayı feminist bilim araştırmasının görevi cinsiyet farklılığını bilim tarihinin alt metni olarak ve epistemolojisi olarak görünür kılmaktır. Ama sadece cinsiyet ilişkilerinin alanı eleştirinin odağına yerleştirilmemiştir. Milliyetçilik, bilim, seksizm ve din gibi baskın toplumsal bilgi üreten alanlar da eleştirilerek ele alınmıştır. Haklı olarak Abdullah Öcalan analitik yazılarında – maalesef büyük bölümü halen Almanca’ya çevirilmemiş – devamlı bu kategorilere işaret etmektedir. Bunları düşünce örneği olarak eleştirmekte olup, toplumsal pratikler olarak aşılması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu yazının amacı bir adım daha bu kategorilerin arkasına bakmak olup bilgi üretiminin koşullarını, tabii düşünce şemalarını, Batı Avrupa düşünce şeklinin matrisini sorgulamaktır.

Başlangıçta ilkesel olarak tespit edilmesi gerekir ki bu günkü toplumlar bilime dayanan mekanizmaların, bilgilerin, fikir alışverişi (diskurs) tekliflerinin ve araçlarının yansımasıdır. Bilimlerin önemi Avrupa aydınlanmasından bu yana daha fazla önem kazanmıştır. Bilimlerin reddedilemeyen bu toplumsal durumu veya bilimsel bilgi modellerinin değerlendirilmesi gerekli olup, asimetrik toplumsal yapılarıyla bağlantısı tahlil edilmelidir.

bilim ve kadin

Bilimlerin yapılışı

Egemen paradigmalara ve modern bilimlerin epistemolojilerine nasıl gelindi?

18. yüzyılın ikinci yarısında üniversitelerde ve bilgili çevrelerde tarih ve tarih yazımı kuramının hangi şekilde oluşturulması gerektiğine dair açıkça kafa yorulmuştur. Hatırlatmak isterim: Avrupa’nın birçok ülkesinde ulus-devlet tarih oluşumunun tartışıldığı süreçti. Batı Avrupa din savaşlarını geride bırakmış ve bölgelerini seküler paylaşmıştı. Dünya ‘keşfedilmiş’ ve açılmış gözüküyordu. Ve dünya siyasi olarak paylaşılmıştı, kitle üretiminin yeni teknolojileri pazara sunulmuştu, iş kategorisi Batı Avrupa toplumunda kendisini norm olarak yerleştirmiş ve yapısal olarak tamamlamıştı. Genel hareketlilik ve okuma-yazma yoluyla halkın geniş bölümü bilgilendirilmiş olup, batı hıristiyan toplumlarının ‘bilgilendirmesi / bilimselleştirilmesi’ mümkün kılınmıştır.

Tarih bilimi şimdi kuramsal projesinde meydan okuma ile karşı karşıyadır. Belirli mekan ve zamanda yayımlanan birçok eseri anlaşılabilecek bir düzene sokması gerekecek. Soyut olarak ifade edecek olursak, bütün olarak düşünülen hiyerarşik ilişkiler parçalar halinde yerine konulmuştur. Genelin yerine özel, farklılığın yerine eşit derecelik düşüncesi yer almıştır. Bunun pratik anlamı şudur: İnsan öğretisinin yeni tasarımı, sonuçları olacak iki hiyerarşi üzerine kurulmuştur. Kültür karşılaştırmalarında kullanılan eğitim metaforu, hıristiyan Batı Avrupalı’yı insanlığın eğitimcisi olarak kabul eder ve onu bu şekilde diğer tüm insanlardan üst bir yere koyar. Ve ikinci hiyerarşileştirme insan olmanın genelini erkek cinsiyeti üzerine kurmak olur. Bu açıdan bakıldığında, 19. yüzyıl ulus-devletlerinde evrensel tarih biliminin yerleşmesi şaşırtıcı değildir. Bilimsel olarak araştırılan tarih devamlı önem kazanmıştır, kadınlar hiçbir şekilde bu tarih yazımında “tarih yazıcıları” olarak var olmamışlardır.

Tarih yazımının bilimleştirilmesi, cinsiyet ilişkileri tarihine uzun süreli bilimsel giriş yapılarak inşa edildi ve beyaz Batı Avrupalı hıristiyan orta sınıf erkeğine odaklandı.

Kadınlar bilim ve siyasete girdikleri zaman 19. yüzyılın katı cinsiyet rolleri büyük ölçüde görevini yerine getirmişti ve kadınlara rollerini tahsis etmişti.  Kadınlar tarih dışı olarak kabul edildi ve bundan dolayı da farklı tarihsel süreçler yaşanmaktadır. “Kadının doğası” diye adlandırılan söylem tüm tolumsal olayların üstünde devam etmektedir. Bu yapılar, kadınların tarihsel ve toplumsal tecrübelerine uymadığı halde, cinsiyetin hiyerarşisini sağlama almak için oluşturulan uyarı sistemidir. Siyasetin evrensel ilkeleri veya globalleşmiş ilgilerin de totaliter yüzleri çoktan açığa çıkmıştır. Toplumlaştırma aracı üzerinden, eşitlik düşüncesinden hareketle geriye dönük ayarlama işlemi yapılmıştır. Faklılığın yok edilmesi ve sıkça aynı anlama gelen farklı cinsten olanların imhası olmuştur.

bilim ve kadin 2

Toplumsal cinsiyet ayrımı

Feminist bilim, moderniteye dair kendi okuma şeklini geliştirmiştir. İlk başta merkezi olarak biyolojik ve toplumsal cinsiyet ayrımı, sex ve gender, devamında cinsiyet özgülünde iş bölümünün analizi, uzun süreli toplumsal psikolojik sonuçlarıyla ele alınmışır. Yanısıra, analize göre; kadın vücudu matriks olarak bölünmüştür ve modern insan olarak adlandırılan insanın korkularına hizmet etmektedir. Kadın kendisi için yok! Aksine, kültürel bir resmin işlevini yerine getiriyor, kadının sonsuz mitinde belki kadınlar için bir geçmiş vardır, ama tarih yoktur.

Buna karşı feminist ampirizm şu şekilde cevap vermektedir: Sexizm ve erkek merkeziyetçilik toplumsal şartlı çarpıtmalardır.

Feminist ampirizmin argümanı, feministlerin kapsamlı ve eleştirisel bir perspektive sahip olduğudur. Femist bilim kadınları bununla birlikte bilim adamlarına oranla daha çok andromerkezi çarpıtmalar ile karşı karşıyadırlar. Ayrıca toplumsal hareketlerin kendisi ilkel bilimi nesnelliğe zorlamışlardır. Örneğin 19. yüzyıl Latin Amerika devrimleri veya aynı yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başındaki proleter devrimler düşünüldüğünde, gelişmelerin bilimsel nesnellik görüşlerini kesin etkilediği görülür. Feminist ampirizm tarafından incelenen olayların seçimi de andromerkezi bilime yol açtığı için eleştirilmiştir.

Durumsal bilgi konsepti

Toplumsal yapının yeni bilgilerine göre, yani kategorilerin kesişmesine göre feminist bakış açıları çeşitli olabilirler. Etnisiteye, sınıfa, kültüre göre farklı bakış açısı perspektiflerini araştırmaya birlikte getirirler. Bu bakış açıları araştırmaları daha çok nesnel olarak biçimlendirirler.

Bana göre bir özellik bahsetmeyi hak ediyor. Durumsal bilgi konsepti: Savunucularından biri Donna Harraway’dir. Harraway, bilgi kuramı (yani epistemoloji) düşüncelerinin yerelsellik ve bedenselliğin tüm vizyonlarından hareket etme mecburiyetinden yola çıkar. Buna göre tüm bakış açıları bir yere, kuramsal yansımayı bilgilendirecek bir pozisyona sahiptirler. Her bilim kadını ona toplumda bağlı kalacak, gelişini ve hareket etme tarzını bağlamlaştıracaktır. Daha önce ifade edildiği üzere, toplumun kenarında olan bakış açıları buna daha uygun ve yetkindir. Burada özneler çelişkili oldukları için, sonuçlandırılmadıkları, ulaşılabilir olmamaları, yaralı olmaları, tekçi olmamaları ve tarih dışı var olmadıkları için daha çok bir karşılaşmaya ve dialoga yetkindirler. Nesnellik için şart olan evrensellik değil, aksine yerelliktir. Rasyonellik, iktidar ve sorumluluk için bir hassasiyet buna dahildir.

Schaper_Goethe_1880,_Allegorie_Wissenschaft

Feminist postmodernizm

Bu yaklaşım yukarıda belirtilen her iki ilkeyi sorgulamaktadır. Burada bilimin temeline saldırılmaktadır. Örneğin yapının parçalanması araçlarıyla tarihleştirme, ruh çözümü, göstergebilimin diskurs (fikir alışverişleri) hikayelerine göre aranır, ‘gerçeklere’ göre değil. Kadınların seçim hakkına ilişkin nasıl yazıldı ve konuşuldu? Hangi medyada ve hangi zamanda, izleyiciler kimlerdi? Bu sorular diskurs hikayesine hizmet eder, ‘gerçeklerin’ üretilmesine değil. Bu araştırmaların etkileri, radikal bir  bakış açısıyla farklılıkların doğallıktan çıkarılması olmuştur. Cinsiyet kategorisi buna göre hiçbir şekilde bedensel ve doğal temele uygun değildir, bu kategori daha çok kendi parçasını maskelemektedir.

Ancak bu üç yaklaşım da nesnellik ve evrensellik gibi bilimsel paradigmalar bağlamında sorgulanmamaktadırlar.

Feminist bir epistemolojiye ilişkin talepler

Feminist epistemoloji daha etkili analizler ve değişiklikler yapmalıdır. Metodsal, tasarımsal ve içerik olarak daha açık biçimlendirmelidir. Sadece o zaman karşı çıkışlar, heyecan dolu araştırma ve tartışma alanları sunabilir.  Ve aynı paradigmanın geçmiş dönem yaklaşım tuzaklarına düşmeyi engelleyebilir. Kuramsal istem olmalıdır ki özne konseptlerine çalışılabilsin. Öznenin bir taraftan aktif hareket etme yeteneğinin olması, sadece egemen kuralları ve normları yürütmemesi, diğer taraftan ise hareket etmenin kökenini öznenin içine/merkezine (şuur, irade vs.) yerleştirmemelidir, tüm toplumsal ve kültürel etkilerden özgür olmalıdır.

Korkular, baskılar, acılar motivasyon temeli olarak düşünülebilir. Mesele, bunların hangi şekilde tasarlanabileceği veya herhangi bir şekilde yeniden inşa edilebileceği meselesidir. Cinsiyet kategori olarak düşünülmelidir, etkileşimden yola çıkarak bir kategori üretilmelidir. İnsanın cinsiyeti yoktur, aksine cinsiyeti insan yapar. Cinsiyetin önemi hareket etmeyi yöneten dağıtım sistemidir (yani tabii düşünce ve algılama koşulları veya hareket etme yetenekleridir), insanlar bu şekilde yolunu tayin ederler. Cinsiyet toplumsal düzenin ve normların beyan edilmesi olarak bipolar bölünmeyle yansıtılmalıdır. Yani iktidar ve düzen ilkesi olarak. Sadece bu şekilde depolanmış, toplumsal hareketlerle bağlantılı olan araştırma bizim düşündüğümüz manada toplumu herekete geçirebilir.

Ve bugünkü cinsiyet ilişkisi on bin yıllık değil, aksine Avrupa modernitesinin orta çağdan sonraki gelişmelerinin bir sonucudur.

Bana göre, başka bir yaşamı teşvik etmek için herhangi bir tarihe, geleneğe ve haklı çıkarılmaya ihtiyaç yoktur. Tüm insanların saygı, dikkat ve dayanışma ile davranılmasını talep etmek için illa da ‘bizim’ tarihimize atıfta bulunmak zorunda değiliz. Daha da fazlası: Herhangi belirli bir cinsiyete, sınıfa ihtiyacımız yok. Barış içinde yaşamayı talep etmek için de uygun dilleri talep etme ihtiyacımız yok. İnsan sürekli bir savaş yürütmüş olsa da, barışçıl anaerkil klan toplumu olmamış olsa da, yine de eşit ve dayanışmacı bir yaşam şekli talep etme hakkımız var. Biz bunu sadece hayata geçiriyoruz!

 

Dr. Muriel Gonzáles Athenas‏/Feminist, tarih bilimci, Köln Üniversitesi Öğretim Görevlisi