Birkaç hafta önce, İskoçya kırsalının inişli çıkışlı tepeleriyle kucaklaşan büyük bir kadın grubu olarak jineolojî merceğinden kendimizi, tarihimizi ve Britanya bağlamında politik örgütlenmemizi tartışmak ve anlamaya çalışmak için bir araya geldik. Bu tür bir alan bizim bağlamımızda çok özel bir yerde durmakta.
Devrimden bahsetmemiz, kendimiz ve çalışmalarımız üzerine devrimci düşünmemiz gerçekten nadirdir ve bu son on yıllardır içinde İngiliz devletinin özel savaşıyla giderek daha da nadir hale geldi. Britanya Jineolojî Komitesi’nin ev sahipliğindeki bu nadir ve özel buluşma, Kürdistan Özgür Kadın Hareketi ve jineolojînin enternasyonalist çalışmalarından aldığımız, örgütlenmemize ve kendi alanımıza dair aynayı başkalarıyla paylaşmak amacıyla düzenlendi. Daha geniş bir anlamda, bu mücadele ve perspektifini bağlamımızda daha yaygın bir şekilde paylaşmak, bir araya gelip bu aynadan nasıl göründüğümüzü anlamayı amaçladık.
Derin deneyimli iddialı bir kamp
Bu kamp çalışmasını, jineolojî ve tüm dünya kadınlarının özgürleşmesi için yaptığı çalışmalarla hepimizi etkileyen ve ilham kaynağı olmaya devam eden şehit Nagihan Akarsel’e adadık. Burada, özellikle kadınlar olarak bir araya gelebileceğimiz, bağlamımız ve tarihimiz üzerine derinlemesine ve devrimci bir şekilde düşünebileceğimiz, geleceğimiz için umut ve bağ inşa edebileceğimiz alanlar pek sık bulunmuyor. Bu, çok açık bir şekilde Kürdistan Özgür Kadın Hareketinden ve Avrupa’daki jineolojî komitelerinden öğrendiğimiz bir araçtır. Örgütlenme komitesi olarak, bu adanın dış ve iç sömürgecilik tarihi ve kapitalist modernite altında sömürgeleştirilmiş olmanın çelişkisi üzerine düşünmeye ve bu çelişkiyi sömürgeci bir devlet olmanın ve küresel sömürgeci ve ırksallaştırılmış kapitalizmin şiddetinden bu kadar derinden muzdarip bir toplumda yaşamanın ne anlama geldiğini ele almayı ihtiyaç olarak gördük. Ayrıca kendi bağlamımızda toplumsal cinsiyet ve devletin şu anda kadınlara yönelik ataerkil saldırılar yoluyla toplumsal cinsiyet konusunda nasıl son derece zehirli bir söylem geliştirdiği üzerine düşünme ihtiyacı hissettik. Devrimci pratiği ve umudu birlikte inşa etmek için gerçekten derinlere inme, bağlamımızı ve alanda yaşadığımız eksikliğimizi analiz etme ihtiyacının farkına vararak, feminist örgütlenme, göçmen mücadeleleri, toprak savunması ve ekoloji hareketleri gibi farklı hareketlerden politik örgütlenmeye katılan kadınlara ve annelere kampa katılmaları için davette bulunmaya karar verdik. Anneleri, çocuklarını ve biyolojik olmayan annelik yolunu seçmiş olanları toplumlarımıza, projelerimize ve mücadelelerimizin yaşamına annelik yapmaya davet ettik. Dolayışıyla katılan insan grubu inanılmaz derecede çeşitliydi ve kampın kendisi de hem büyüklüğü hem de mevcut farklı deneyimlerin genişliği ve derinliği açısından iddialıydı.
Toplumumuzdaki demokratik nehir arayışı
Ve böylece, Kürt arkadaşlarımızın perspektiflerinin yardımıyla bir araya geldik, kolektif bilgimizi yansıtmayı ve yaratmayı umduğumuz pencereden, anneliğin kozmolojisine dair sevgi dolu bir tartışmayı amaçladık. Devrimci bir eylem olarak annelik kavramını yaratabilir miyiz? Bizi eril ve ataerkil olana yöneltme konusunda kör bir eğilime sahip olan alanımızdaki toplumsal cinsiyet özgürleşmesine yönelik yanlış yönlendirilmiş yaklaşımlara müdahale etmeyi umduk. Liberalizm altında toplumsal cinsiyet “eşitliğimiz”, kapitalist, sömürgeci, ataerkil düzene katılma kabiliyetimizi arttırmakla ölçülüyor, onu dönüştürmekle değil. Bunu, şu anda İngiliz İçişleri Bakanlığı’nın soykırım politikalarını yöneten Suella Braverman gibi, kadınlara ve beyaz ırktan olmayan kadınlara yönelik en acımasız baskı kurumlarının tepesine yükselişte görüyoruz. Kamptan önce yaptığımız tartışmaların çoğunda, toplumumuzdaki demokratik nehir arayışımız üzerine kafa yoruyorduk. Bunu hala bulabileceğimiz yerlerden biri annelerimizin ve büyükannelerimizin emeğinde, bu ana-soylu soyda mevcut olan karşılıksız sevgi, ilgi ve geleceğe yönelik içsel umutta yatıyor. Ancak bu nehir burada bile büyük bir tehdit altında ve halihazırda büyük bir tarihsel erozyona maruz kalmış durumda. İnsanları bunu kurtarmak ve korumak istediğimiz bir şey olarak düşünmeye davet etmek istedik. Ataerkilliğe karşı direnişin kolektif enerjisi olarak bir annelik kozmolojisi yaratmak özünde demokratik nehrin varlığına sahip çıkmaktır.
Toplum ve mücadele birliği
Toplumumuzda “anne” dendiğinde aklımıza bir isim, anne olan bir “kişi, yer veya şey” gelir ve biz bu anlayışı annelik enerjisiyle ilgili derin bir çalışma, sevgi ve dönüşüm eylemi olacak şekilde genişletmek istedik. Anneliği, kapitalist modernite altında yozlaşmaktan, patriyarka altında silinmekten ve bozulmaktan kurtarmak istediğimiz ve onu gerçekten korunması, onurlandırılması, kutlanması ve devrim yaratılması gereken kolektif bir şey olarak görmeyi hedefledik. Onu politikleştirmek ve bunu yaparken kendimizi ve ailelerimizi politikleştirmek… Ve tüm bunları aklımızda tutarak, İskoçya’nın bilge tepelerinde, bizzat büyükannelerimizle çevrili, duygularımızın doluluğunu ve tarihimizin derinliğini davet etmemize yardımcı olan dolunay ışığı altında toplandık. Dolunay, bardağın dolu olduğunu, içeriğinin dışarı taştığını söyleyebileceğimiz bir zamandır. Toplanma alanımızda bunu gerçekten hissettik. Eğitimin ilk günlerinde Kürt arkadaşlarımızdan kadın devriminin yolu, sömürgecilik, ataerkillik, kapitalizm ve enternasyonalizm konularındaki perspektifleri hakkında pek çok bilgi aldık. Bu aynada, bireyciliğin ve bireyselleşmenin bu kadar zorladığı, birbirimize karşı devlet tarafından yaratılan güvensizliğin bu kadar yaygın olduğu, toplum ve mücadele birliği duygularımızın direndiğimiz sistemler ve İngiliz devletinin özel savaşı tarafından yok edildiği, toplum olarak içinde bulunduğumuz koşulların acısını gerçekten görebiliyor ve hissedebiliyorduk. Sömürgeciliğin ve ırksallaştırmanın acısını, özellikle de zorunlu göç geçmişi olan ya da Britanya’nın küresel liderliğini yaptığı ırkçı kapitalizmin daha acımasız sonunu deneyimlemiş kız kardeşlerimizde hissedebiliyorduk. Zaman zaman, bu alanda gezinmek zordu. Bizi devrimci değişime götürebilecek türden bir hevalti ve örgütlenme inşa etmek için alanımızda ne kadar çok iş yapmamız gerektiğini gösteriyordu.
Irkçı kapitalizm altında anneliğin yozlaşması
Bu, devam etmemiz gereken bir çalışmadır. Bunu görebildiğimiz ve öğrenirken birbirimize olan sıcaklık, sevgi, derinlik ve destekle daha net bir şekilde açığa çıkarabildiğimiz bir ortamda olmaktan dolayı çok minnettarız. Eğitim alanımıza ek olarak, ilk kez çocuklar için bir eğitim düzenledik. Yaklaşık 15 çocuk katıldı ve enternasyonalist gençlik hareketi yapılarından arkadaşlarımızın desteğiyle, çocuk bakımı kavramını gelecek neslimiz için daha radikal bir öğrenme alanı olarak geliştirebildik. Çocuklar, birçok şeyin yanı sıra, dünya çapında ataerkilliğe karşı mücadelelerde hayatlarını kaybeden kadınlara adanmış güzel sanat eserleri yaptılar. Bunun çalışmalarımızla aynı anda gerçekleşmesi, kolektif annelik açısından inanılmaz güzel bir eylemdi ve gelecekte metodolojimizi geliştireceğimiz bir alan olarak önümüzde duruyor. Kampımızda keder, hüzün, özen, analiz, neşe ve umut dolu pek çok an yaşandı. Sömürgecilikten, ırkçı kapitalizm altında anneliğin yozlaşmasından bahsettik, ayın altında Kürt mücadelesinin direniş müziğinin ritmiyle dans ettik. Sömürgeleştirilmiş ve sömürgeleştiren olmanın çelişkilerini, bunun acı verici bir şekilde bireyselleşmiş, bölünmüş bir toplumda ırk ve sınıf üzerinden nasıl oynandığını ele almaya çalıştık. Jineolojîyi, çalışmalarımız ve mücadelelerimiz hakkında devrimci terimlerle konuşmaya aç, geniş ve çeşitli radikal kadınlarla buluşturduk.
Devrim kolektif bilinçle mümkün
Yinelemek gerekirse, Britanya’da bizim için bu tür alanlar çok nadirdir. Bunu nasıl yapacağımızı Kürt yoldaşlarımızdan öğreniyoruz ve bunun için derinden minnettarız. Atabildiğimiz adımlar için büyük bir sevinç, minnettarlıkla, kendimizi ve bulunduğumuz coğrafyayı anlamak için ne kadar çok çalışmamız gerektiğine dair bazı rahatsız edici duygular içindeydik. Ve yine İngiliz devletinin acımasızlığı içinde ırksallaştırılmış, cinsiyetlendirilmiş deneyimlerin ve tarihlerin çoğulluğunu ve karmaşıklığını nasıl ortaya çıkaracağımızı düşünerek, güç ve umutla nasıl ilerleyebileceğimize dair bazı içgörülerle yollarımızı ayırdık. Ayrıca bu kamptan ayrılırken, eğer bunun gibi daha fazla alan yaratabilirsek, her öncekisinden öğrendiklerimizle, devrim için temelleri oluşturma olasılığımız olduğunu hissettik. Devrimin bireyler olarak değil, kolektif bir bilinçle, yolun (geçmiş, şimdi ve gelecek) ortak bilincinde mümkün olduğuna inanmaya başlamak. Ve bu, uzun zamandır eksik olduğumuz çok güzel bir şeydir. Ayrıca bu kamptan, bunun gibi daha fazla alan yaratabilirsek, öncekilerin her birinden öğrendiklerimizle devrimin temellerini inşa etme imkanına sahip olduğumuzu hissederek ayrıldık.
*Britanya Jineolojî Komitesi Üyesi