PKK kurucularından Sakine Cansız (Sara), Kürdistan Ulusal Kongresi-KNK Paris Temsilcisi Fidan Doğan (Rojbîn) ve Kürt Gençlik Hareketi üyesi Leyla Şaylemez (Ronahî) arkadaşların katledilmesinin 12. yılını geride bırakmaya hazırlanıyoruz.
Paris katliamında namert kurşunların hedefi olan Fidan Doğan-Rojbîn, 17 Ocak 1982’de Maraş’ın Elbistan ve Nurhaq ilçeleri arasında bulunan Malê Butan köyünde dünyaya geldi. 9 yaşına kadar köyünde yaşamış, Maraş katliamı ardından ailesiyle Fransa’ya göç etmek zorunda kalmıştı. Komünal damarın en güçlü olduğu köy topluluklarından edinilen ortakçılık, paylaşım, ahlaki ve politik toplum değerleri Rojbîn’in kişiliğinde somut olarak yansımasını bulmuştu. Avrupa’ya gittikten sonra da kapitalist modernitenin merkezinde, kendi olmakta-xwebûn ısrarcı oldu. Bu ısrarı O’nu 16 yaşında iken Kürt komünalitesinin yeniden canlandırıldığı Kürt dernek çevreleri ile ilişkilenmeye götürdü. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir komplo ile Türkiye’ye kaçırılmasından sonra “gün ahlaki ve politik toplumun öncüsü olan Önder Apo’ya sahip çıkma günüdür” inancıyla onurlu bir Kürt kadını olarak duruşunu netleştirmiş ve demokratik uygarlık nehrinde soluksuz bir koşu ile ana tanrıçaların izinden yürüyenlerden olmuştu.
Ruhsal güzelliğin dışa yansıması
İnsanı güzelleştiren, yaşamına değer katan şey bilinçli emek olsa gerek. Emeği var eden, oluşturan ve yaratıcı kılan yan, onun bilince ve iradeye dayalı olmasıdır. Rojbîn arkadaş da o irade ve bilinci gösteren arkadaşlardan biri olarak kendini var edebilmiş ve emeğe dayalı güzelliklerin timsali olmuştur. “Bir insanın özüne bakmak, onun iç güzelliklerini görmekten geçer” derler. İşte Rojbîn arkadaş ruhsal güzelliğini, duygusal zenginliğini davranışlarında, eyleminde ve sözünde yansıtan biriydi.
Sözün gereğine sadık
Ağız dolusu gülüşü içtenliği ile uyumlu ve inancının büyüklüğü ile sarsılmaz bir bütünlük oluştururdu. Sabırsız değildi ama tez canlıydı. Bu, mücadele için yapılacak çok iş olduğunu düşünmesinden; bunu layıkıyla yapmak, hep daha fazlasını yapabilmek isteminden kaynaklıydı. Ertelememe, disiplin, planlı hareket etme ve başarıyla tamamlama O’nun kişiliğinin önemli bir yanıydı. Sözün gereğine sadık kalırdı hep. Bunun için zamanla yarıştı, yapılması gerekeni hep en iyi şekilde yaptı. Rojbîn denince samimiyet kadar güvenilirliğin akla gelmesi bundandı.
Örgütledi, eğitti, yetiştirdi
İlk diplomasi iki insan arasında kurulan ilişkinin sürdürülebilmesi çabasıdır; aradaki bağın sağlam temellere oturtulması sürecidir. İnsanın insanla iletişimi aslında böyle bir diplomatik başarıdır. Söz söyleme ustalığı kadar, ikna ve rızayı da kapsar. Dolayısıyla diplomasiyi devletçi algı ile, iki güç arasında yürütülen ‘karşılıklı tavizler ve kazanımlar’ olarak anlamak, ‘aba altından sopa gösterme’ esprisiyle yaklaşmak aslında diplomasinin doğasına terstir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın dediği gibi dostluklar kapsamında diplomasi önemli bir araç olarak rol oynayabilir ve oynamalıdır da. Rojbîn de diplomasi çalışmalarını bu karaktere uygun olarak yürüten, irade tanıma ve karşılıklı çoğalma temelinde geliştiren biriydi. Kürdistan Enformasyon bürosunun örgütlü kimliği ve adıydı. Rojbîn ile o çalışma bütünleşmişti. Emekle o özdeşliği yaratmıştı. Sistemin ‘diplomat’ anlayışını, bürokratik, ‘elit’ yapısını kırmak için çaba harcadı. Toplumsal alanda çalışan birinden farksız, ev ziyaretleri yaptı, eğitimler verdi, bildiriler yazdı, komiteler oluşturdu. İyi bir diplomasinin yolunun yetkin, bilinçli, yaratıcı insandan geçtiğine inanarak bu komiteleri eğitti, bilinçlendirdi. Önemli olanın ideolojik ve felsefik bakış açısı olduğunu, pratik zorluklarla baş edebilmenin, sistemin tuzaklarına düşmemenin yolunun da burdan geçtiğini bilerek hareket etti. Sivil toplum örgütleri, sendikalar, çevre hareketleri, kadın hareketleri, gazeteciler; kadın özgürlük bakış açısını taşıyabileceği, özgürlüğe, demokratik örgütlenmeye inanan herkese ulaşmaya çalıştı. KNK’nin Paris Temsilcisi olarak bir ulusun devlet kurma temelindeki arayışlarının diplomatlığını yapmadı; demokratik konfederal çizgiyi geliştirmeyi esas aldı. Kürdistan kongre örgütlenmesinin demokratik ve özgürlükçü karakterini halklara, kadınlara taşıdı.
52 günlük açlık grevi
Rojbîn, Avrupa’da birçok merkezi eylemin hazırlık komitelerinde ve örgütlenmelerinde de yer aldı. İkna dili güçlü, yaratıcı ve inisiyatifli tarzıyla sorun çözen biri olarak ilk akla gelenlerden biriydi. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’la görüşmelerin kesildiği, tecrit politikaları ile izolasyonun derinleştiği 2012 yılında Türkiye ve Kürdistan’daki siyasi tutsakların başlattığı açlık grevine paralel olarak Avrupa’da başlatılan açlık grevi süreciydi. Hazırlık komitesinde yer alan Rojbîn, 52 gün boyunca Strasbourg’ta bu eylemin uluslararası alandaki sesi oldu. Siyasi, diplomatik, eylemsel ve tüm pratik ihtiyaçlar için büyük bir emek harcadı. Açlık grevindeki 15 arkadaşın ruhsal, fiziksel neye ihtiyacı varsa onu tamamlama çabasını verdi.
Olmaza yer yok
O’nun kitabında olmaz diye bir şey yoktu. Eylemin yeri için Strasbourg sokaklarını günlerce dolaştı. Eylemin başlamasına bir gün kala hala yer sorunu çözülmemişti. Ama pes etmedi. Mutlaka bir çıkış yolu bulma kararlılığıyla son gün bir kiliseye gittiğinde sarfettiği sözleri, o anları tanık olanlar şöyle anlatır: “Bugün son gün. Bugün yer bulunacak; çünkü felsefemizde olmaz diye bir sözcük yok. Bu nedenle diyorum ki bugün olacak. Bu eğer bir kilise ise o olacak. Karşımızda duran bu heybetli kutsal kilise, aradığımız mekan olacak.”
Ciddiyet, kararlılık, disiplin
Kararlı ve inisiyatifli duruşuyla eylem alanı haline getirdiği St. Maurice Kilisesi’nde başta papazlar olmak üzere herkesi, ikna diliyle Kürt halkının acılarına ortak etmeyi bildi. Kürtlerin mazlum bir halk olarak en fazla da bu kesimler tarafından sahiplenilmesi gerektiğini kavrattı. Merkezi bir alanda olması nedeniyle kiliseyi bilerek tercih etmişti. Eylem alanına yakın olan ülke konsolosluk temsilcilikleri, Avrupa Konseyi, CPT ve diğer kurumlar nezdinde diplomasi çalışmalarını dur durak bilmeksizin sürdürdü. Geniş bir kamuoyu oluşturdu. Dolayısıyla “Öcalan’a Özgürlük Kürdistan’a Statü” talebiyle başlayan ve 52 gün süren açlık grevine 15 arkadaş katılmış olsa da aslında Rojbîn eylemcilerden biri olarak mücadele tarihinde ve hafızalarda yer etti. Böyle onlarca örnek verilebilir. O, sorumluluğunu üstlendiği tüm işlere aynı ciddiyet, disiplinle yaklaştı. Bir görev insanı olarak an’ın gereklerine yanıt olma arayışında oldu hep. Türk devletinin işlediği suçlara göz yuman, kimi zaman ortaklık derecesinde katılım sağlayan Fransa devletinin Kürt halkının demokratik örgütlenme ve kurumlaşmalarına dönük operasyon, gözaltı ve baskılarına karşı da en fazla mücadele eden, bu işbirliğini teşhir ederek demokratik kamuoyu yaratmaya çalışanlardan biriydi aynı zamanda. Pratik işlerin yoğunluğuna bakmadan maddi manevi tutuklanan arkadaşlarının yanında oldu. Rojbîn’i görme, tanıma şansına erişen kime sorsanız O’nu güler yüzü, duru güzelliği, naifliğiyle anlatır. Yüzünden eksik olmayan gülüşü, cümlelerini bile karşısındaki incitmeme adına özenle seçen biridir yoldaşları için. Kolektifliği, paylaşımı etrafında hep bir toplumsallık yarattı. Nerede olursa olsun çevresinde hep kadınlar, yurtseverler, arkadaşları oldu. Çoğaldı, çoğalttı.
Özgürlük ahdi
Bir yönü daha var ki, söylemeden geçmek mümkün değil. İçindeki çocuk masumiyetini kaybetmeyen biriydi. Hangi eve gitmişse çocuklarla arkadaş oldu. Bu nedenle Rojbîn şehit düştükten sonra yeni doğan birçok kız çocuğuna O’nun adı verildi. Rojbîn iki yoldaşıyla birlikte namertçe vurulduğunda toplumsal bir kıvılcım dalgası büyük bir yangına dönüştü. Kürt halkı, Kürt kadınları, demokratik toplumsal güçlerle birlikte bu üç öncüyü, Sara, Rojbîn ve Ronahî’yi katleden karanlık ve kirli güçlerin yargılanması için yıllardır mücadele yürütüyor. Alanlarda 12 yıldır “Sara, Rojbîn, Ronahî, Jin-Jiyan-Azadî” sloganları yankılanıyor. Artık, bu sloganın ötesinde bir özgürlük ahdidir. Bir intikam yeminidir. “Sara-Rojbîn-Ronahî”, Kürt kadınlarının mücadelesinin sembolü, özetidir. “Sara-Rojbîn-Ronahî” Paris Komüncülerinin ve Louis Michel’lerin aydınlık yüzüdür. Fransa’nın karanlık yüzünü temsil eden egemen erkek komploculuğuna karşı kadının öz değerleriyle direnen Evînlerle devam eden bir destandır.