BaÅŸlangıçta bir çoÄŸumuz için “dünyanın diÄŸer ucundaki” küçük bir kasabadan çıkan bir virüs salgınıyken hızla yayılması ve kontrol edilememesi ile birlikte hepimizin yaÅŸamında etkisi yadsınamaz bir gerçeÄŸe dönüşen, bu güne kadar düşlediÄŸimizin aksine -kara- bir kelebek etkisi: Covid19.
Giyilecek donu her daim önce tayin sonra temin etmekle kendini mükellef kılmış devletler ve sistemleri birbirlerinin ellerinden maskeler kaçırmak ve bu kaçırmalara kılıf bulmakla meÅŸgul olurken; Fransa’da insanlar pencere önlerine kırmızı eÅŸarplar bırakıyordu. İsviçre’de Kürt kadınları Rosara’yı kuruyor, Türkiye’de cezaevlerindeki adaletsizliÄŸi önlemek için çaÄŸrılar yapılıyor, Hindistan’da virÅ«sün mü açlığın mı daha öldürücü olduÄŸu sorusu cevabında kuÅŸku bırakmıyordu.
İltica kamplarında ve cezaevlerinde Dünya SaÄŸlık Örgütü’nün pandemiye yaklaşımı ile ancak rus ruleti oynanabilecekken kadın sığınma evleri görebileceÄŸimiz en steril ölüm manifestolarından birinde kadınların enfeksiyon riski nedeni ile kendilerine sığınamayacaklarını açıklıyordu!
Muhtemelen dünyanın bir çok ülkesinde kadınlar, olabilecekleri kestirebilmek için gözlerini kısıp zamana bakıyordu. Hâlâ dünya genelinde yeterli testin olmayışı kimin hasta kimin sağlıklı olduğunu anlamamızı zorlaştırırken, yetersiz karantina imkanları nedeniyle istenilen izolasyon da bir türlü sağlanamıyor. Sayılarsa, insanı ve değerlerini zorlamaya devam ediyor.
“Katilinle evde kal”
“Bir zenci ayakları varsa onları mutlaka kullanmalı. Aynı yerde çok uzun süre oturursa, biri o ayakları baÄŸlamanın bir yolunu bulabilir.” Böyle diyordu Morrison “Sevilen” isimli romanında.Oysa ÅŸimdi, uzunca bir süredir ayaklarının baÄŸlanmasına karşı durabilmek için sokaklardan güç almış sayısız kadına, virüse karşı yaÅŸamı çoÄŸaltabilmek için evde kalmalarının gerekliliÄŸini söylemek zorunda kaldık. Bu bazı kadınlar için “katilinle evde kal” veya “açlık ile evde kal”dan farksız deÄŸilken. Güç dengelerini ve sermayesini öncülleyen sistemin dışında, dayanışmaya dayanan çaÄŸrıların da eÅŸzamanlı yapılması bu açıdan deÄŸerlendirilirse; şüphesizki deÄŸeri ve gerekliliÄŸi anlaşılacaktır. BireyselleÅŸmeyi durmaksızın her an ve her yerde örgütleyen bu yıkıcı ve tüketici sisteme karsı bilinç ve dayanışmanın örgütlenmesi gerekliliÄŸi ile birlikte hepimizin sorumluluklarımızın artmasının tesadüfî olmadığı da.
Pandemiyi saÄŸlık çalışanları olmaksızın yenemeyeceÄŸini bilen sistemin, buna raÄŸmen kendi çıkarları doÄŸrultusunda önce saÄŸlık çalışanlarını feda ediyor olmasının ardındaki körlük, halk saÄŸlığını hiçleÅŸtirmekten imtina etmeyen barbar iÅŸtah, gerçekleri çarpıtan açıklamalar, insanların bilgi alma haklarına el konulurken öne sürülen “bilimsel tutumlar” ,”topluma dair kaygılar” ; kadını yine ve yeniden salt bir biçimde evdeki hijyen ve beslenmeden ibaret kılmaya çalışan kurnaz aklın kendini tekrarı, çocukların ötelenebilirliÄŸi, 65 yaÅŸ üstünün katlanıp kenara kaldırabileceÄŸinin sanrısı… Her biri ÅŸu cümlenin tekrarına bir neden deÄŸil midir?
“Derin diÅŸil içgüdüleri yeniden öğrenmek için, öncelikle bunların nasıl görevlerini yapamaz hale geldiklerini görmek hayati bir önem taşır.”*
*Kurtlarla koÅŸan kadınlar – Clarissa P. Estes