Gezegensel bir ekonomide yaşıyoruz ve kapitalist birikim, can damarını hâlâ ücretli ve ücretsiz emekten alıyor; bu emek öncelikle toplumsal yeniden üretimde yer alan emeğin tamamını oluşturuyor. (M. Dalla Costa, 1972)
Küresel iklim grevine giderken Agrobay, FEDAŞ, Tuzla Gemi, Corning, Trendyol Depo, Sputnik, Doruk Madencilik, Amana Foods, Plasmek, Folkart, Artemis ve Erkaplan Halı, Ravago, Renault, Uğurteks, Aluform Pekintaş gibi bir çok işçi direnişinin eş zamanlı sürmesiyle Mariarosa Dalla Costa’nın kapitalist birikim sürecinde gezegenin ekolojik koşullarına ilişkin araştırmaları üzerinden emek ve ekoloji kestirimlerini derinleştirmeyi önemli buluyorum. Başkalarının emeğini sömürmek, insan ihtiyaçlarının karşılanması ile bu ihtiyaçların karşılanması için gereken emek arasında her zaman var olan biyofiziksel gerilimin üstesinden gelmenin anastratejilerinden biri olmuştur.
Kendi emeğini sermayeolarak üreten sınıf tarafında fabrikaların, madenlerin ve çocukların köle koşullarında çalıştırılması hiç de nadir olmadığı gibi tabakalaşma koşullarında köleliğin yeniden kurulmasıyla sonuçlanmaktadır. İşçi sınıfı yalnızca toplumun büyük çoğunluğunu oluşturmakla kalmayıp aynı zamanda sermayenin kârlarını içeriden durduracak stratejik güce de bu yüzden sahiptir. Üretici olarak işçinin belirsiz bir kaderle karşı karşıya kalması, ayrımcılığa uğrayan bir tür veya yaşam alanının yıkımından farksızdır. Üretim elbette gezegensel bir bakış açısıyla ele alınmalı ve ileri kapitalizmde alt toplumsal tabakaların geniş sektörlerine büyüteçle yaklaşılmalıdır.
Ekosistem insanlığın ötekisi değildir
Çevre felaketleri ve ekosisteme verilen zarar biçimlerine ilişkin kanıtlarla birlikte Mariarosa, dünyanın damarlarında akan su ve onu çevreleyen havanın bir parçası olarak insanların da dahil olduğu yaşayan bu ekosistemi; hükmedilecek ve sanki bir depoda bekleyen metalarmış gibi sahiplenilecek insanlığın ötekisi olduğu fikrine karşı çıkıyor. Onunla birlikte birçok akademisyenin eleştiri ve analizlerine göre topraktan geçimini sağlamayı başaran ücretsiz işçilerin bu topraktan sürülmesi bugün hem doğanın hem de işçinin yaşamında geri sayımı başlatıyor. Toprakla birlikte direnmek geleceğini özerk bir şekilde yürütme iradesini güçlü bir şekilde ifade etmek demek. Yerli halkların topraklarıyla güçlü kültürel ve sosyal bağları var. Bu nedenle yalnızca fiziksel değil ruhsal ihtiyaçlarını da karşılayabilmek için yüksek düzeyde çevresel arınmaya ihtiyaç duymaktadır. Çoğunlukla doğal varlıklardan çıkarımcılığı ifade eden ekstraktivizme direnen topluluklarda, toprakları ve çevreleri için ayağa kalkanlar sıklıkla cinsiyete özgü şiddet ve tehditlerin hedefi olmaktadır. Çevresel ırkçılığa ilişkin araştırmalar, yerli toprakların nasıl sıklıkla madencilik, zehirli atık depolama ve nükleer ve askeri deneme alanları olarak kullanıldığını göstermiştir.
Zenginlik üretimi ile yoksulluk üretimi arasındaki sürekli kutuplaşma, toplumsal yeniden üretimi kapitalist birikimin yasaları tarafından her zamankinden daha fazla kuşatmıştır. Toplumun çatışmalı hiyerarşiler ile özgür ücretli işçiyi özgür olmayan ücretli işçiyle, işsiz işçiyle ve köle işçiyle karşı karşıya getiren sürekli bölünme, eşitsizlik ve belirsizlik yaratmaktadır. Ekolojik kriz bağlamında asıl sorun, kirletenler ile kirletmeyenler arasındaki bölünme değil, daha ziyade krizin bedelini zaten ödeyen toplumsal çoğunluk ile buna neden olan kapitalistler arasındaki bölünmedir. Kapitalizmin neden olduğu küresel çevre kriziyle yüzleşmenin tek yolu, işçi sınıfının ön planda olduğu mücadelenin yükseltilmesidir.
Kapitalizm krizden çıkmaya izin vermiyor
Kapitalizm sadece ekonomik bir sistem değil, aynı zamanda bizi kâr odaklı siyasi partilere ve siyasi döngülere hapseden, yapısal olarak en derin ve en varoluşsal krizlerimizden çıkmamızaasla izin vermeyen bir siyasi sistemdir ve bu sistemin hükümetleritarafından dünya, yüzyıllık mülkiyet ve tahakküm sonrası canlı canlı kesilip, yakılıp, yıkılıp bir meta haline getirilmektedir. İşçi sınıfını vedünyahalklarını çevresel felaketlerletehdit eden krizler, savaşlar ve devrimler döneminde felaketin çözümü, dünya ekonomisini akılcı bir plana tabi tutarak bugünü ve geleceği elimize almaktır. Bu güç Marx’ın dediği gibi “aklın ekonomik ilişkiler alanına dahil edilmesi” yoluyla işçi sınıfının elindedir. Eğer toplum ve doğa arasındaki ilişkiye üretim aracılık ediyorsa, doğa ile metabolizmanın rasyonel bir şekilde düzenlenmesi ancak üretimde devrim yapılmasıyla mümkündür. Toplumun gerçek anlamda üretken tek sınıfı olan işçi sınıfının, yaklaşmakta olan felakete karşı “acil durum molasını” kaldırabilecek toplumsal bir ittifakı bir araya getirebilmesinin nedeni budur. İşçi sınıfının bu harekete kendi talepleri ve kendi mücadele yöntemleriyle katılma ihtiyacı, hareketin gelişmesi açısından hayati önem taşıyor.
Referanslar
- Acosta,A (2017) ‘Post-Extractivism: From Discourseto Practice– Reflectionsfor Action’,International Development Policy, 9: 77-101.
- Barcia, I (2017) ‘Women Human Rights Defenders Confronting Extractive Industries An Overview of Critical Risks and Human Rights Obligations’, Creative Commons, available:
- Cirefice, V & Sullivan, L (2019) ‘Women on the Frontlines of Resistance to Extractivism’, Policy and Practice: A Development Education Review, Vol. 29, Autumn, pp. 78 – 99
- Dalla Costa, M. (2019). Women and the subversion of the community: A Mariarosa Dalla Costa reader. PM Press.
- https://catalyst-journal.com/2019/07/ecological-politics-for–the-working–class
- Valdivia, G. 2015. Eco-governmentality. In Perreault, T., G. Bridge and J. McCarthy. The Routledge handbook of political ecology. London: Routledge. Pp. 467–480.
- https://www.leftvoice.org/capitalism-is-destroying–the-planet-lets-destroy-capitalism/