Maria Mies’i anlamak

- Hêja ZERYA
160 views
Maria Mies hakkının verilmesi, anlaşılması ve peşinden gidilmesi gereken bir ömür, bir emek, bir düşünüş ve özgür yaşam bilgesi… Bir sosyalist, bir ekolojist, bir feminist… Sosyalizmi feminizmle, feminizmi sosyalizmle, ekolojiyi feminizmle feminizmi ekolojiyle sentezleyen, yoğuran ve modernitenin düşünce kalıplarını, sınırlarını aşan bir özgür yaşam tutkunu. İyi yaşam olarak formüle ettiği ekolojik yaşamın feminen olma zorunluluğunun keşfinde uzun bir yol hikayesi… Kendini bilen insanın mütevazılığı içinde derinden, inançlı bir mücadele kadını.

Maria Mies’e feminist hareket çok şey borçlu. Ataerkil sisteme, kapitalizme ve sömürgeciliğe karşı mücadelenin birbiriyle içiçe geçen girift gerçeğini gören, çözen ve feminist mücadeleyi bu eksene oturtan büyük usta. Bu yüzden feminist hareketin Rosa Luxemburg’a çok şey borçlu olduğunu söyledi. Onun tarih bakış açısı ve kapitalist sistem tahlilinin feminist hareketin yönünü belirlemede ufuk açıcı olduğunu ortaya koydu. Kapitalist modernite merkezlerinin devlet-iktidar-sömürüyü biriktiren ve başta Batı dünyası olmak üzere bütün dünyanın, insanlığın üzerine çökerten krizinin kaynağına yöneldi. Bu yüzden klasik Marxizmi de eleştiriye tabi tuttu, eksik yönlerini aşmak istedi ve Rosa’yı daha çok anlamaya yöneldi. Rosa Luxemburg sömürgeler olmadan kapitalist sistemin ayakta kalamayacağını, beslendiği esas alanların sömürge ülkeler olduğunu söyleyerek oralarda yaşanan toplumsal gerçeğe, direniş ve özgürlük potansiyeline de bir ayna tutuyordu.

Feminist kuram şekillendirdi

Maria Mies’in sosyalist ekofeminist kuramı bu tarihi tespitten güç alarak Batı merkezli düşünce ve feminist hareketin özeleştirisini pratikleştirdi. Emeğin sömürüsünün, kadın sömürüsünün, kapitalist sistemin toplum ve doğa sömürüsünün bağlarını kura kura bir feminist kuram şekillendirdi. Batı merkezli bakışla bu gerçeğin farkına varılamayacağını ve hep üstten, elit, egemen, efendisinin gölgesinde kalan bir düşünce ve pratiğe mahkum edeceğini derinden hissetti, çözümledi ve ekolojik yaşam eylemine dönüştürdü. Ataerki Ve Birikim Uluslararası İşbölümünde Kadınlar kitabı ile hem cinsiyetçi işbölümüne tabi tutulan emeğin nasıl bir toplumsal yabancılaşmaya götürdüğünü hem bu çelişkinin evrensel karakterini göremeyen feminist hareketin kapitalizmin sularında yüzmekten kurtulamayacağını ortaya koydu. Parçalı, küçük gruplara bölünen feminist hareketin bir kader olmadığını, bunun ataerkil kapitalist sistemin bilinçli, hedefli, komplocu siyasetinin bir ürünü olduğunu ortaya koydu. Bu durumun farkına vararak ayrıksılık yerine ortak mücadele gerekçelerini çoğaltan bir feminist hareket özlemini hep dile getirdi.

Dünya sistemini “kapitalist ataerkillik” olarak tanımladı

Kolektif emek ve ekiple yazdığı Son Sömürge Kadınlar Kitabı’nda Maria Mies, küresel kapitalist sömürgeciliğin emek, toplum, kadın, kültür, doğa kırımını içiçe geçiren katliamcı, soykırımcı, talancı karakterini deşifre etti. Kadınların, toplumların, doğal ekonomilerin, kültürlerin yaşam alanlarını adım adım daraltan, yok eden, köleleştiren ataerkil sistemi çözümledi. Yaşam arkadaşı olarak seçtiği Hintli bir erkekle, Hindistan’da uzun yıllar yaşayarak hegemonik sistemin başını çeken İngiltere’nin yerli işbirlikçilerle ve gerici zihniyetle nasıl uzlaştığına; kadın, yaşam ve toplum üzerinde kurduğu tahakküme tanıklık eder. Batı merkezli pozitivizmin parçalayan, ayrıştıran, karşıtlaştıran ve hakikati muğlaklaştıran bilgi yapılanmaları ve biliminin izinden giden feminist kuramı eleştiriye tabi tutar ve yönlerini yaşanan yakıcı gerçekliğe dönmelerini ister. Kapitalizmi ve ataerkilliği ayrıştıran sistem tahlillerine karşı çıkarak bunun sömürünün karakterini anlamayı zorlaştıracağını ortaya koyar. Bu kafa karıştıran, mücadele gücünü zayıflatan tespitleri aşmaya yoğunlaşır. Cinsiyetçi işbölümünü derinleştirerek ayakta duran dünya sistemini “kapitalist ataerkillik” olarak tanımlar ve; “Kapitalizm kaçınılmaz olarak ataerkil olduğuna göre, bazı feministlerin yaptığı gibi, iki ayrı sistemden bahsetmek yanıltıcı olacaktır” der. Bu şiddet yüklü cinsiyetçi sömürü sistemine, emek-beden sömürüsüne karşı hem Hindistan hem Avrupa hem de küresel düzeyde mücadele eder. Önder Apo kuramını ve eylemini takip ettiği Maria Mies’in “son sömürge kadınlar” tespitinin eksik kalan yönünü tamamlayarak “ilk ve son sömürge kadınlar” tespitini yapar. Feminist hareketin toplumsal sömürü sistemini çözme ve aşma mücadelesi ile kadın özgürlük mücadelesini buluşturan kuram ve eylemini önemser ve demokratik modernitenin temel inşa güçlerinden biri olarak tanımlar.

Doğru teoriyi doğru mücadele çizgisiyle buluşturdu

Hindistanlı Vhandana Shiva ile ekofeminist harekete öncülük eden Maria Mies’in bu tercihi de tesadüf olmamalı. Rosa’nın izinde çözümlediği uluslararası sömürü ve kapitalizm gerçeğine karşı kadın özgürlük mücadelesini anti-kapitalist, anti-sömürgeci karakterle özdeşleştirir. Kötülük, çirkinlik, şiddet saçan sömürü sistemine karşı geçimlik ekonomi ve iyi yaşamı savundukları Ekofeminizm kitabı ile mücadele stratejilerini ve ekolojik yaşam ve mücadelenin evrensel karakterini ortaya koyarlar. Uluslararası konferans, örgütlenme ve çalışmalarla küresel kapitalist ataerki sistemine karşı mücadeleye öncülük ederler. Feminist harekete güç katmak, birleştirici olmak isterler. Bu yüzden olsa gerek Kürdistan özgürlük mücadelesi ve kadın özgürlük hareketinin politik özne konumuna yükselttiği kadının toplumsal karakterinden büyük heyecan duyar ve güç alır. Doğru teoriyi doğru mücadele, yaşam ve kişilik çizgisiyle buluşturmanın öncülüğüne adanan özgür yaşam tutkunudur Maria Mies. Kapitalist sistemin yalnızlaştıran, toplumdan yalıtan, binbir parçaya bölerek marjinalleştiren ve hakikatten uzaklaştıran siyaset oyunlarını, saldırılarını boşa çıkararak feminist hareketi sistem-karşıtı güçlü bir hareket konumuna taşımak ister. Kurnaz erkeğin tarihi tersine çeviren komplocu karakterini çözdüğü için kadınlığı yeniden “bütün üretkenliğin toplumsal paradigması, yaşamın üretilmesinde asıl etkin ilke” düzeyine ulaştırmak ister. Devletli, sınıflı sistemin yaşam kurucu özne olan kadın üzerinde yürüttüğü operasyonu ve sonuçlarını; “Kadınlığın eski ana-eksenli tanımı ile modern olanı arasındaki fark, modern tanımın içinden bütün aktif, yaratıcı (öznel), üretken (yani, insan) niteliklerin çıkarılmış olmasıdır” tespiti ile ortaya koyar.

Anısına bağlılık kadın modernitesine sahip çıkmaktır

Buradan yola çıkarak Maria’nın mücadelesini üretkenliğin toplumsal paradigması olarak tanımladığı kadın kimliğine, aktif, yaratıcı, üretken nitelikleri yeniden kazandırmak, bunu feminist kuram, eylem ve hareketin merkezine almak istediğini belirtebiliriz. Bu da kadını ve mücadelesini toplumsal, cins, ulus, ırk, sınıf, inanç kimliğinden koparan, anlamsızlaştıran, nesneleştiren liberal, post-modern düşünce ve eğilimlere karşı radikal bir mücadele anlamına gelir. Feminist hareket, yüzyılımızın kadın yüzyılı ve kadın devrimleri çağına dahil olma ya da sonsuza kadar ataerkil, kapitalist sisteme mahkum olma yol ayrımındadır. Maria Mies’in toplumsal paradigması kadın modernitesi olan demokratik modernite paradigmasında yaşam bulmaktadır. Anısına bağlılık kadın modernitesine ve özgürlük çağına aktif, yaratıcı, üretken bir katılım ve öncülüğe sahip çıkmaktır. Jineolojî çalışmalarımızı bu aydınlanma ve aydınlatma gücüne sahip bilgi ve birikimden beslenerek toplumsal paradigmanın temellerini sağlamlaştırma, kadın devrimini geliştirmeye adayarak iyi ve güzel yaşamın yoluna akıtacağız. Maria Mies’in emeği ve bilgeliği kadın devriminin harcı olacak…