Eko-köy; toplumsal ilişkilerin gelişkinliğinin etkin olduğu, üç neslin bir arada yaşayabildiği, acıyı ve mutluluğu paylaşan, ekonomik, kültürel dokuya uygun malzemenin kullanıldığı bir yaşam alanının tanımıdır. Kapitalist modernitenin pazar oluşturma ve azami kâr kaygısını besleyen kentleşme modelinin yanlışlığının belgesidir. Küçük üreticinin desteklenmesi, enerji ve suyun doğru kullanımı, komünlerin ve meclislerin oluşturulması yoluyla yönetilmesidir. Halka inememiş bir olgunun ekolojik olabilmesi imkansızdır. Olaya bu temelde yaklaşmak gerekir.
Ekolojik bir yaklaşımın ortaya çıkışıyla kapitalizmin olaya el atması çok hızlı gelişiyor, doğru yaşam modeli olan eko-köy yapısı, hemen kapitalist bir zihniyetle evirilerek ve tamamen maksadının dışına taşarak, ellerimizden alınarak “bize doğru” diye lanse ediliyor. Eko-köy ve eko kasabalar bu zihniyetle yapılmış ve tamamen endüstriyel turizme hizmet etmektedir.
Bu alan çalışmaları kapitalistçe inşa edilmiş sivil toplum kuruluşlarınca finanse edilerek maaşlı aktivistlerce anlatılmakta ve yaşatılmaktadır. Bu da konunun halktan kopuk olması ve içinin boşaltılmasına neden olmaktadır. Böyle olunca da bu köyler “eko-köy” değil “Ego-köy” olmaktan kurtarılamamaktadır. Eko-köyleri yapan ve yaşayan bireylerin kıyafetleri bir asgari ücretten fazla olan aktivistlerin ekonomik olmayan bir şeyin ekolojik olmayacağını bilmemesinden kaynaklanmaktadır.
Anlatıldığı gibi şehrin gürültüsü ve kalabalığından kaçan sadece üç beş yazar-çizerin bir araya gelerek oluşturduğu, doğal yapı malzemelerinin kullanılarak yapılması, doğal bir ortam olması için yetersiz kalmaktadır. Belki de yanlışlık buradan başlamaktadır. Halka inememiş böyle bir yapılanma çevrecilik bilinciyle yapılmaktan öte bir köy değildir ve buna da “eko-köy” demek ekolojinin içini boşaltma çabasının bir ürünüdür. “Ortalıkta ne kadar para varsa o kadar sömürü vardır” yaklaşımı esas alınarak buna karşı bir tutum sergilenmelidir. Eko-köyler, aynı amaç doğrultusunda bir araya gelen insanların doğal bir yaşam içerisinde ortak bir yaşam kurduğu alanlardır. Eko-köyler elitist, popülist ve konformist bir kitlenin alanları olamaz.
Kapitalizm, ekolojik tahribatlara karşı duruş olarak şekillenen alternatif ekolojik yaşamın ihtiyaç olduğu tespitini kendi güdümünde, kontrolünde hayata geçirme çabasıdır. Kapitalizm bu konularda çalışmalar yapsın diye sivil toplum kurumlarını finanse ederek, maaşlı aktivist işe alarak kendini sürdürülebilir kılmaya çalışmaktadır. Halktan çıkacak doğal tepki ve düşünceler pratiğe geçmeden önce, aktivist ve sivil toplum kuruluşlarının işleyişi ile süzgeçten geçirilerek pasifize edilmek istenmektedir. Eko-köy gibi temel yaşam alanları da bu noktada böyle bir tehlike ile karşı karşıyadır. Kırsal kalkınma gibi kendini sürdürülebilir kılacak bir yaklaşımı da tarımda sübvansiyon ya da destekleme yoluyla nasıl ki kontrol altına alıyorsa, burada da bu yaklaşımla bu çalışmayı kendine evirmektedir.
Daha önce başarıya ulaşamamış girişimlerdeki temel sorun, ekonomik olamayışıdır. Sizin bir yapıyı sadece kerpiç, taş veya ahşapla yapmanız o yapıyı ekolojik yapmaz, kültürel-sosyal boyutunun göz ardı edilmesinden dolayı başarısız olursunuz.
Kerpiç taş veya ahşap yapılar yaparak bunu ekolojik yapı olarak tanımlamak da ekolojinin içini boşaltmaktır. Sadece et yemeyen birinin ben vejeteryanım demesi ile aynı yaklaşımdır ve bu doğru yaklaşım ve tanımlar bu çalışmaları başlatan kişilerce içinin bilinçsizce boşaltılmasıdır.
Yaklaşık yüz yıldır Avrupa ve diğer gelişmiş ülkeler ekolojik bir yaşamın ihtiyaç olduğu sonucunu eko-köy olarak bulmuş olsalar da belirli bir grup veya zümrenin dışına çıkamamış ve bu da bu çalışmaların başarısız olduğunun göstergesi olmuştur. Elitleştirilmek ve içi boşaltılmak istenmektedir. Eko-köyler, ekonomik olmayan yapay kapitalist bir yaklaşım olarak gündemleşen bir konu. Ekolojik bir perspektiften yoksun faydacı bir yaklaşımla yapılmaya çalışılan ve belli bir zümreye hitap eden (projelendirilmesinden yapımına, kullanılan malzemeye kadar vicdanı rahatlatmak adına yapılan) lüks konut-villa zihniyetli bir yapılanmadır.
“Eko-köy nasıl olmadır” sorusunun cevabını ve bildiklerimizin nasıl da çelişkili olduğunu zaman bizlere gösterecektir. Temel amaç ekolojik bir yapı ise Eko-köy; kültür, aile yapısı, yapıların biçimi ve kullanılan malzeme, halkın ulaşabileceği bir mesafe de ulaşılabilir ve ekonomik olmalıdır. Kendine yetebilen, temel insan ihtiyaçları kapsamında dışa bağımlı olmayan yaşam alanları olmalıdır.
Kapitalizme karşı yeni yaşam, ona bağımlılıktan kurtulmaktan geçer. Eko-köy oluşturmanın inşa etmenin zorluğundan kaynaklı, var olan köylerin ekolojik yaşamında tahribatlar varsa bunları telafi ederek, ekolojik yaşamın hayata geçirilmesinin daha doğru olacağı kanısındayız. Yapılan ya da yapılması planlanan eko-köylerin halkın yanına bile yaklaşamayacağı sayılarda ve yüksek maliyetlerde olması sadece birilerinin kendini tatmininden öte değildir.
Kürdistan’daki köyler hala ekolojik bir yaşamı barındırmaktadır. Temel sebebi sosyo-kültürel bakımdan aile-akrabalık ilişkilerinin kaybolmamış olmasıdır. Yardımlaşma ve dayanışma ağı, üç nesil bir aradalık, ortak yas ve düğün, hasta ziyareti, engelli sahiplenmesi gibi davranışların hakim olması bütünüdür. Kanaat önderleri tarafından yapılmış bir ortak köy odası bulunmakta, imece usulü yardımlaşma; yeni ev yapma, kış hazırlıkları, ev sıvanırken, kerpiç kesilirken ve hasat döneminde belirgin bir şekilde görülmektedir. Kadınların birlikte şehriye kesmesi, kışlık bulgur yapımını birlikte üstlenmesi, bağbozumu vb. birçok örnekler verilebilir. Ayrıca bölgemizde 6 ay gibi uzun sürelerde yağan kar yağışlarıyla birlikte köy yollarının kapanması ve dışarıyla iletişim kesilmesi nedeniyle birçok köyümüz o süre zarfında paranın geçmediği takas ve komün usulüyle yaşamlarını sürdürmektedir. Kapitalizmin en az girdiği alanlar ulaşımın olmadığı köylerdir ve bu köyler en fazla ekolojik kalabilen köylerdir denilebilir. Bu alanlar bir nebze de olsa doğal toplum dönemi yaşam kurallarının geçerli olduğu yaşam alanlarıdır.
Dünyada da bir çok eko-köy örneği olmasına rağmen toplumsallaşamaması, toplumu kapsamamış bir yaşam alanı olmasının nedeni toplumsal ekolojik perspektiften uzak olmasındandır. Bu nedenle bu alanlar demokratik moderniteye cevap olamayacaktır. Kuruluş manifestoları doğru yazılmış olsa da belirli bir kitlenin dışına çıkamamış ve bu da yaşamsal olarak onu başarısız kılmıştır. Elbette bu kişilerin samimiyetlerinden şüphe etmemekteyiz, kendi çabalarıyla bir noktaya getirmeye çalışmışlardır. Ama toplumsal örgütlenme olmadan bir grup ve ya kitlenin kendini kurtarması, kapitalizmden kurtulmaya yetmeyecektir. Bu nedenle çalışmalar ve çabalar tüm toplumları kapsamalı ver yeni yaşam böyle inşa edilmelidir.
Eko-köy çalışmalarında da yerinde dönüşüm esas alınarak kapitalizme bulaşmamış köylerde; üretim, tüketim, komün, meclis, yerel, ekolojik, kültürel doku gibi temel noktalar esas alınarak dönüştürülmeli, yapılacak alanlarda ise bu esaslar göz önünde bulundurularak inşa edilmelidir.
Doksanlardan itibaren göçe zorlanmış ve hala her gün yaşam alanları, ormanları yakılan göçe zorlanan bir coğrafyada eko-köy olmak çok zordur. Köye dönüş çalışılmaları kapsamındaki eksikliklerin göz önüne alınması ve başarısızlığın dikkatlice irdelenmesi gerekmektedir. Halk ayağı olmayan, halka hitap etmeyen bir zümre için planlanan yaşam alanından çok bir tatil ve yazlık yayla evi gibi düşünülen köye dönüş çalışmasının başarılı olma şansı yoktur. Yeni yaşamın en temel inşa ayağı olan eko-köy yaklaşımını kapitalist bir pencereden değil de, toplumsal ekolojik bir perspektifle tasarlanmalı ve yaşama geçirilmelidir. En temel problemlerden biri de tüketim alışkanlıklarının yeniden ele alınması, doğa ve toplumla uyumlu bir yaklaşımın belirlenmesi ile mümkündür. Yeme, içme, giyim, yapı, araç vb birçok konuda doğru ihtiyaç tespitiyle yeniden yapılanma ihtiyacına cevap olacak çözümler hayata geçirilmelidir..
Mezopotamya Ekoloji Hareketi Aktivisti