Nüfus sorunu ve hegemonik erkeklik

- Abdullah Öcalan
153 views
Nüfus sorunu cinsiyetçilik aile ve kadınla yakından bağlantılıdır. Daha çok nüfus daha çok sermaye demektir. Ev kadınlığı nüfus fabrikasıdır. Maalesef tekel egemenlik altında aile bu duruma sokulmuştur. Artan nüfus en çok kadını mahveder. Ulus-devlete sürekli evlat yetiştirmekten daha değerli ne olabilir! Daha çok ulus-devlet nüfusu daha çok güç demektir. Demek ki nüfus patlamasının altında sıkı sermaye ve erkek tekellerinin hayati çıkarları yatmaktadır. 

Sermaye ve erkek tekeli

Cinsel güdü yaşamın sürdürülmesinin hatırınadır. Kutsallığı olması gereken bir doğa harikasıdır. Ama sermaye ve erkek tekeli kadını o denli kirletmiştir ki, bu doğa harikası yetenek döllük fabrikası gibi en aşağılanmış bir meta üreten kuruma dönüştürülmüştür. Bu metalarla toplumun altı üstüne getirilirken çevre de nüfusun ağırlığı altında an be an çöküşü yaşamaktadır. Şüphesiz bir kadınla çocuklu olmak özde kutsal bir olaydır. Yaşamın tükenemeyeceğinin göstergesidir. Sonsuzluğu hissettirir. Bundan daha değerli duygu olabilir mi? Her tür gerçeklik altında kendini sonsuzluğa kaptırmanın heyecanını yaşar. Özellikle günümüz insanında ise bir ozanın dediği gibi dölümüz oldu başa bela olarak yaşanmaktadır. Bir kez daha birinci ve ikinci doğa ya ters sermaye ve erkek tekelinin büyük ahlaksızlığı çirkinliği ve yanlışlığıyla karşı karşıya olduğumuz inkâr edilemez.

Yaşamın gayesi nedir? 

Öncelikle yaşamın gayesini sorgulamak gerekir. Niçin yaşıyoruz? Yaşam niçin kendisini sürdürüyor, besliyor ve koruyor? Herhalde yaşamak için beslenmek, korunmak ve üremek gerekir demek cevap için yeterli değildir. Bundan öteye sorulacak soru niçin ürüyoruz, beslenip korunuyoruz? Denilecek ki yaşamak için. O zaman kısır döngüye düşmüş oluruz. Kısır döngüye düşmek cevap değildir. Anlama, anlaşılma ihtiyacı evrimin temel dürtüsüdür.  Kadınla yaşamın asıl amacı çoğalmak, üremek olamaz. Yaşamak için çoğalmak gerekli bir araçtır ama onu kavramaya asla yeterli değildir. Çoğalmak araçsaldır. Amaçsal veya anlamsal değildir. Daha doğrusu anlamı sadece çoğalmak olan bir yaşam çok eksik, kusurlu bir yaşamdır. Kadınla insanca yaşamı çoğalmaya, cinsel üremeye bağlamak yaşamın sadece eksik anlamını değil, körleşmesini ifade eder. Ölümlü varlık çoğalarak kendisini daimi yaşatabileceğini sanmaktadır ki bu bir yanılgıdır. Kendisini kendisinin kopyasıyla sürdürmek güvenlik ihtiyacını, sonsuzluk arzusunu tatmin edebilir ama gerçekçi ve hakiki kılmaz. 

Biyolojik evrim değil hegemonik iktidar

Özcesi çoğalıma özgü kadınla yaşam felsefesinin ciddi bir anlamı yoktur. Sınıflı toplumda miras, güçlü olma gibi olgular doğurgan kadına anlam yüklemiştir, bu da baskı ve sömürüyle ilgili bir anlamdır ki, kadın için negatiftir. Yani çok doğuran kadın erken ölen kadındır. Kadınla anlam değeri çok yüksek bir yaşam; ya çok az bir doğumla veya genelde insan türü için bir nüfus çokluğu sorunu varsa hiç doğurgan olmayan kadınla mümkündür. Çok doğurganlık kendini birey ve toplum olarak entelektüel ve politik güçle geliştiremeyen geri, sömürge halkları için bir öz savunma olarak değer taşıyabilir. Kendine yönelik kırımı, soyunu çoğaltarak cevap verme de bir direniş, kendini var kılma yöntemidir. Fakat fazla özgür yaşam şansı olmayan toplumların öz savunmasıdır. Anlam düzeyinin bu denli düşük olduğu toplumlar içinde kadınla bu nedenle estetik ve doğruyu esas alan bir yaşam olmaz. Dünya toplumlarının mevcut gerçeği bunu doğrulamaktadır. Erkek egemenin kadın yaşamı üzerinde kurduğu hegemonya gezegenimizi yaşanamaz hale getirmektedir. Bu sonuca da biyolojik evrimle değil, erkek egemenlikli hegemonik iktidarla varılmaktadır. Dolayısıyla kadınla yaşamın erkek egemen hegemonik iktidar olgusundan kurtulması gerekir. Kadının hükümranlık altındaki yaşamı, doğurganlığıyla milyonlarca yıl insanlığı yaşattığı halde kapitalist moderniteyle ironik biçimde yaşamın sonunu getirmektedir. Mevcut statükoyla kadınla yaşam, yaşamın sonunu haber vermektedir. Bu gerçekliğin sayısız işareti vardır. Sıralarsak;

  • Nüfusun gezegene sığamama ve diğer canlı türlerini tehdit altına alma aşamasına varılmıştır. Bu tarz yaşam, yaşamın doğallığını, ekolojisini her geçen artan hızla tehdit etmektedir.
  • Toplumların içinde ve dışında sınırsız iktidar şiddetine yol açmaktadır. Militarizmin düzeyi bu gerçekliği yeterince kanıtlamaktadır.
  • Cinselliği korkunç bir istismar aracına dönüştürmüştür. Kadın cinselliği üzerinde korkunç bir baskı ve sömürü geliştirilmiştir. Yaşam tümüyle saptırılmış, kendini anlamsız tekrarlayan bir cinsel sapıklıkla neredeyse özdeş kılınmıştır.
  • Kadın, giderek toplumdan silinirken zorunlu soy sürdürme ve cinsel meta aracına, en ucuz iş gücüne dönüştürülmüştür. Başkaca bir anlamı yok gibidir.
  • Kadın üzerinde adeta kültürel bir soykırım yürütülmektedir. Ancak cinselliği, soy sürme rolü ve ücretsiz/ucuz ücretli işsizler ordusu olarak değer ifade etmektedir. Kendini fiziki, ahlaki ve anlamsal olarak savunabilecek öz güçten yoksun bırakılmıştır.
  • Kadının bu etkenler altında yaşadığı ve anlamsız yaşamın pençesinde kıvrandığı bir toplum ancak hasta bir toplum olabilir. Anlamsız kadının toplumu da anlamsız olur.

Daha da artırılabilecek işaretler kadınla eş yaşamın köklü bir dönüşüme ihtiyacı olduğunu gayet açık ve ivedi kılmaktadır. Korunmasız ve mülk olarak kadınla özgür yaşam mümkün olamaz. Ahlaken de mümkün değildir. Çünkü kölelik ancak ahlak yok edildiğinde gerçekleşir. Tabii hegemonik güçlerin ahlakına ahlak diyemeyiz. Hegemonik güç, bu arada hegemonik erkeklik ancak toplumsal ahlakın çöküşüyle gerçekleşir. Kadınsız yaşanmayacağına göre, yaşamı kurtarmak kadının kurtuluşunu zorunlu kılmaktadır. 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “V. Kitap, Kürt sorunu ve demokratik ulus çözümü” adlı savunmasından derlenmiştir.