Özgür yaşam kültürleştiği oranda kalıcılaşır

- Tekoşin Ozan
712 views

3Kadın özgürlük mücadelesi örgütlü zeminlerde yeşerir ama toplumsal alanda zihniyet ve kültüre dönüşür. Toplumsal zeminde değişim somutlaşır. Toplumsal dokuya uyduğu ve etkilediği oranda kadın özgürlüğü yaşamsallaşabilir. Yani kadın özgürlük sorununun bir tarafı sorunun doğru tespiti, özgür yaşam anlayışının doğru ve derinlikli geliştirilebilmesi, örgütlü mücadele zeminlerinin yaratılması ise, diğer tarafı bu doğruların yaşam kültürü haline getirilebilmesidir. Toplumun kadın özgürlük değerlerini yeniden özümsemesi, anlayış, davranış, ilişki ölçüsü haline gelebilmesidir.

Son iki yüz elli yıldır kadınların örgütlü zeminlerinde düşünsel ve örgütsel alanda önemli birikimleri oluştu. Kadın özgürlük mücadelesinin düşünsel ve örgütsel gerçekliği toplumsal özgürlük zemini ile buluşabildiği oranda toplumsal yaşamı ve ilişkileri değişikliğe uğrattı. Gerçekten de kadınların toplumsal yaşama katılma oranı hayatı olabildiğince değiştirdi. Daha iki yüz yıl öncesine kadar eğitim hakkı olmayan, siyasete girme ve oy kullanma hakkı bulunmayan kadınların büyük bir mücadeleyle haklarını elde etmesi -şimdi bize normal gelen- kadınların yaşamın bir çok alanına katılım yapmasını sağladı. Bin yıllardır eğitim hakları olmayan kadınlar iki yüz yıl içerisinde bilimsel alanda erkeklerden aşağı kalmayacak gelişmelere imza attı. Siyasal alanda, sanatsal alanda, ekonomik alanda erkeklerin ağırlığı devam etse de çok büyük bir katılım oranına sahip oldular. Kadınların yaşamın her alanına ağırlıklı olarak katılıyor olması yaşamın rengini değiştirdi, renkleri çoğalttı.

Yasal haklar özgürlük getirmez

Özellikle son yıllarda Rojava gibi devrim alanlarında elde edilen kazanımlar gözle görülür gelişmelere ön ayak oldu. Rojava devrimine kadınların katılımı Ortadoğu’da çığır açacak nitelikte oldu. Eşit temsil, eşit katılım kadınların özgün örgütlü yapıları üzerinden gelişti ve yasalaştı. Siyasal, ekonomik, diplomatik, hukuksal alanlarda oluşan meclis ve komünler eşit temsile dayanırken, platformları da yarı yarıya belirlenmiş durumda. Savunma alanlarında bir çok kadın, genel sorumlu olarak hem erkekleri hem de kadınları yönetiyor. Sosyal yaşama yönelik çıkarılan kanunlar büyük oranda kadın haklarının korunmasına hatta pozitif ayrımcılığa dayanıyor. Bu olumlu gelişmeler günlük olarak alışkanlık haline gelirken, yaşamı farklı algılamayı etkiliyor.

MANSETFakat şunu da belirtmek gerekir; sistem kurmanın ve yasa değişikliklerine gitmenin kadınların özgür yaşadığı anlamına gelmediğini de her geçen gün daha iyi anlıyor insan. Bıçakla keser gibi yasa ve sistem değişikliğiyle kadınlar özgürleşir hayalciliği olmasa da, yaşamın ayrıntılarında erkek egemen zihniyetle mücadelenin o kadar da kolay olmadığını görmek sorunun ağırlığına yoğunlaşmayı sağlıyor. Algıda cinsiyetçilik varsa, sistem ne kadar özgürlükçü olursa olsun o sistemin içini boşaltılıp cinsiyetçiliğin lehine çevrilebiliyor. Dünyanın birçok yerinde ve özellikle de batı ülkelerinde kadınların iki yüz yıllık büyük direnişleri sonucunda elde ettikleri haklar, onların metalaşmasının, cinsel obje olarak nesneleşmesinin önünü almadı. Yasal hakların, kadın özgürlüğünü getirmediğini bu noktada görebiliyoruz. Mücadelenin aksadığı yerdeki boşluğu erkek egemen sistem dolduruyor ve kadınları kendi kazanımlarına yabancılaştırıyor.

Peki, kadınların bıraktığı boşluk nedir? Özellikle feminist hareketlerin yarattığı en temel boşluk; özgürlük anlayışının salt cins eksenli ele alınması ve elitleşme sorunlarıdır. Bu deneyimlerden çıkarılabilecek çok fazla ders var. Dünyanın her yerinde kadın örgütleri temel ilkelerde ortaklaşmakla birlikte, kendi toplumsal zeminlerine ve kültürel yapılarına uygun yoğunlaşmak ve doğru sonuçlar elde etmek durumundalar. Özgür yaşam hayali her yerde canlandırılmalı, erkek egemen sistem karşısında asla pes edilmemelidir. Erkek egemen sistem var oldukça ne düşünsel, ne örgütsel ve ne de kültürel tek bir boşluk bırakılmayarak kadın özgürlük mücadelesi kesintisiz sürdürülmek durumundadır. Yine kadın özgürlük sorununu mutlaka toplumsal bir sorun olarak ele alma anlayışını geliştirmeyi bütün dünyaya yaymak durumundayız. Sorun toplumsal olduğuna göre, çözüm de toplumsal olacaktır. Tek başına bir cinsin kurtuluşu mümkün olmadığı gibi, marjinalleşmeye de yol açtığı görülmüştür. Ve tabi düşüncede ulaşılan anlayış düzeyini toplumdaki kadınların tümünü kapsayacak biçimde örgütlemek ve tüm kadınların sahiplenmesini sağlamak gerekmektedir.

Toplumla daha güçlü buluşmalıyız

Kürt kadınları yıllardır Reber APO’nun kadın özgürlük teorisi temelinde tartışıyor, örgütleniyor, mücadele ediyor. Bugün dünya kadınlarıyla paylaştığı çok büyük özgürlük kazanımları var. Kadın Özgürlük Hareketimiz güçlendikçe topluma her açıdan öncülük eder düzeye geldi. Dünya kadın hareketlerinin yetersizliklerinden dersler çıkararak mücadelesini yükseltiyor. Fakat Kürdistan Kadın Hareketi olarak bizim de aşmamız gereken sorunlarımız var. Hareketimizin ideolojik yapılanması Reber APO tarafından geliştirildi. Genel ideolojik yapılanmamız ile birlikte gelişen kadın özgürlük ideolojisi bu anlamda salt bir cins ideolojisi olarak gelişmedi. Önderliğimizin kadınlarla tek tek ilgilenmesi, pozitif ayrımcı, destekleyici ve geliştirici yaklaşımı hareketin hızla güçlenmesini sağladı. Bu zemine dayalı ideolojik parti çalışmaları, teorik-akademik tartışma ve üretim zeminleri oluştu. Kürt kadınlarının temel beslenme kaynağı Önderliğimizin yarattığı bu zemindir. Fakat kadınlar olarak en temel sorunumuz, bu zemin üzerinde kendimizi tekrar ediyor5 oluşumuzdur. İdeolojik parti çalışmaları olmasına rağmen erkek egemen sistemin uygulamalarını ve kadınların bunun karşısındaki gerçeğini güncel olarak çözümleme, kadın gerçeğini ana tahlil hatlarının ötesine geçerek ayrıntılarda tanımlama, özgürlük anlayışını, ahlak, estetik ve ilişki yaşam duruşunu akışkan bir biçimde anlamlandırmada yetersiz kalıyoruz. Hareketin iç çözümlemeleri kuşkusuz ki var. Ama kadın olmaktan kaynaklı toplumsal-sistemsel sorunları güncel çözümleme gerekliliği de hareketin tarihsel sorumluluğudur.

‘Nasıl yaşamalı’yı güncel tutamıyoruz

Kapitalizm; düşünsel, ruhsal, duygusal, güdüsel, davranışsal olarak başta kadınları olmak üzere tüm toplumu sürekli algı bombardımanına tutarken, bu bombardımanı karşılayabilecek özgürlük algısını yaratmak da zayıf kaldığımız da inkar edilemez. Kadın özgürlük mücadelesinde büyük kazanımlar elde edilmesine rağmen yaşam ölçüleri erkek egemen sistem tarafından belirleniyor. “Sıfır beden kadın, seksi kadın, dolgun dudaklı, büyük kalçalı, iri göğüslü, ince belli kadın. Diz üstü etekli, gözlüklü, iş yerinde erkeksi erkekle ilişkide son derece cezbeden kadın, iş mi kariyer mi çıkmazına giren kadın, bireysel ekonomik özgürlük peşindeki kadın…” Günlük olarak bu sistem kadınlara nasıl davranmaları gerektiğini, nasıl giyinmeleri, konuşmaları, nasıl bakmaları ve hatta nasıl sevmeleri gerektiğini erkek egemenliği lehine gösteriyor. Biz mücadele eden kadınlar, nasıl yaşamalı sorgusunu ne kadar güncel bir sorun haline getirebiliyoruz? Kapitalizmin yanıltıcılık girdabına karşı duyarlı kılabiliyor, özgür tercihler geliştirmelerine öncülük edebiliyoruz. Kendi beğeni ölçülerini toplumsal değerlerine ve bireysel iradelerine göre belirlemelerinin önemini ne kadar anlatabiliyoruz? Bıraktığımız boşluklar mücadele yürüten kadınların ölçülerini bile erkek egemen sistemin belirlemesine yol açabiliyor.

Özgür yaşam bilinçli bir tercih olmalı

Toplumsal alanda yaşamı hiç belirlemiyor değiliz tabii ki, ama büyük bir savaş verilerek gelişiyor… Mesela Rojava’da devrimsel gelişmeler var. Yaşanan devrim bir kadın devrimi. Ancak aynı zamanda anı anına erkek egemen zihniyetle çatışma halinde olan bir devrim. Feodal toplumun geleneksel ölçülerine karşı bir devrim. Kapitalist sistemin liberal ve lümpen kültürüne karşı bir devrim. Erkek egemenliğinin her türlü anlayış ve örgütlenmesine karşı bir devrim. Tabii bu devrim hınca hınç bir mücadele ile sürüyor. Çok büyük kazanımları olsa da siyasal ve toplumsal anlamda garantilenmemiş, devam eden bir devrim. Kadınlar sorunlarını tartışıyor tabii. Neyin eksik olduğunun farkındalar. Ne yapılması gerektiği ve nasıl ya4pılacağı sorgulanıyor sürekli. Bir çok kez sorunlar ve ne yapılması gerektiği tespit edilse de sorunların çözülememesi durumu da oluyor. Çözüm iradesini oluşturma sorunları oluyor. Toplumsal sorunlar bireysel çabaları kapsasa da esasta örgütsel yapılarla çözülür. Örgütlü yapılar kolektif iradenin, ekip ruhunun oluşmasını gerektirir. Örgütlü yapılarda yer alan herkesin rolünü oynamasını gerektirir. Çözüm iradesi olabilmek için karar vermek, çözüm için proje oluşturmak ve bunları uygulama sorumluluğunu üstlenmek gerekir. Kadınların sorunlarını çözmekte sorumluluk üstlenmesi önemlidir. Birileri değil, “ben çözerim, biz çözeriz” diyebilmesi önemlidir.

Tam da bu noktada geleneksel toplumun kadına verdiği arkada kalan, erkek veya güç odağından bekleyen sadece kendisine verilen somut görevi yapan, kurucu değil yardımcı roller üstlenen gerçeği ile karşı karşıya kalınabiliyor. Ya da “tamam özgür yaşamak iyidir, güzeldir ama nerdeee” diyen de var. Bir yandan kadın özgürlüğü için mücadele edip, eşi şikayet etmesin diye tüm ev işlerini de eksiksiz yapan, eşi dışarda çalışmasına kızmasın diye her söylediğini alttan alanlar da var. Evinde eski düzeni, kamu alanında eşit temsil ve kadın haklarını içeren yeni düzeni geliştirmeye çalışan kadınların sıkıntıları var. Bununla birlikte din ve geleneklerden kaynaklı ekonomi ve emek alanından kopan kadınların yeniden emekle buluşturulması, kendisine güvenmesini sağlama, girdiği işlerde ya da kooperatiflerde sonuç almasını sağlama da oldukça zahmetli oluyor. Tüm bunlarla birlikte ekonomik alanda ‘kâr’a endeksli ve kolektif çözümlere gelmeyen, kendini ya da dar çevresini kurtarmaya çalışan anlayışlar da olabiliyor. Kolektif çözüm kanallarını zorlayabiliyor. Siyasi alanda bireysel kariyer edinmeye çalışma, iktidar ve güç edinme arayışı olabiliyor.

Örgütlendikçe örgütlü olmayan kadınlarla bir mesafe yaşanıyor ve bu da elitleşmeyi beraberinde getiriyor. Yaşam kalitesini, beğeni ölçülerini, ilişkilerini ve zevklerini doğallaştırma yerine, sistemin yanıltıcı ve gösterişli yaşamına takılma olabiliyor. Bu gibi problemler erkek egemen sistemle günlük mücadele sorunlarından bazıları. Kuşkusuz Rojava’da kanunların kadın lehine düzenlenmesi, eş başkanlık sistemi ve yaşamın her alanına eşit katılım hakkının sağlanması, toplumsal yaşamı sihirli bir değnek değmiş gibi kökten değiştiremezdi. Kimse böyle bir hayalperestlik havasında değil. Yapılacak çok şey olduğunun farkında herkes. Açık ki özgür yaşam bilinçli bir tercihe dönüşmezse kadınların erkek egemen dünya ile gelişen kadın özgürlük değerleri arasında gidip gelmesi yıpratıcı olacaktır.

Rojava ve sorunların çözümü

Tartışma zeminlerinin süreklilik kazanmış olması gelişme zeminin de açık olduğunun ifadesi. Ağırlaşan sorunları ele alan kadınlar paylaştıkça güçleniyorlar, bu kesin. Ciddi bir bilinçlenme ve politikleşme de gelişiyor. Bir çok kadın çok gerçekçi yaklaşıyor, sorunların yavaş yavaş çözüleceğine inanıyor. Erkekleri alıştırmak gerektiğini düşünenler, kadınları zorlayan erkeklere karşı örgütlü tavırlarıyla değişime zorlanacağına inanlar buna göre hareket eden kadınlar ağırlıkta. Yani politikleşen, sorunu uzun vadeli ve sabırlı ele alan kadınlar oldukça gerçekçi bir mücadele anlayışına sahip. Bu yaklaşım kadın hareketine de güç veriyor. Belki de en iyi şey Rojava’da kadınların bütün sorunlarını tartışıyor olması. Tartışma platformlarında arayış derinleşme ihtiyacını arttırıyor, çözüm iradesi gelişiyor.

Diğer taraftan jineolojinin alanda ideolojik-teorik üretimi derinleştirmeye başlaması; toplumsal sözleşmeyi, etik-estetiği, ekonomi ve siyaseti kapsamlı atölye çalışmalarıyla ele alması, sorunların doğru tanımı açısından da önemli bir zemin yaratıyor. Şimdiye kadar jineoloji çalışmalarının toplumsal zemine yeterince girememesi aşılmaya  çalışılıyor. Toplum içerisindeki kadınla birlikte kadının düşünce 2dünyası derinleştiriliyor. Bu çalışmaların başta bölge kadınları olmak üzere dünya kadınlarına da ciddi katkıları olacaktır.

“Nasıl yaşamalı” sorusu da somut projelerle anlamlandırılmaya çalışılıyor. Rojava’da bir kadın köyü kuruluyor. Bu köyde ekonomik, sosyal, siyasal, güvenlik sorunlarını kadınların kendisi çözecek. Projesi tamamen ekolojik ve kadının sosyal gerçeğine uygun geliştiriliyor. Özgün bir yaşam alanı, özgür düşünme ve yaşama imkanlarının örgütlendirildiği bir köy olması tasarlanıyor. Yeni başladı. İlgi var, heyecan çok fazla.

Bir 8 Mart’ı daha karşılarken kadın özgürlük mücadelesi devam ediyor. Eksikler tamamlanmaya, yeni yetersizlikler tespit edilmeye, kazanımlar kalıcı, özlü ve doğal bir yaşam arayışıyla derinleştirilmeye çalışılıyor. Özgür yaşam hayalimizi her gün biraz daha gerçekleştirmeye yaklaşırken, bu uğurda şehit düşen bütün kadınların anısını yaşatma kararlılığımız da artıyor. Bu duygu ve düşüncelerle herkesin 8 Mart’ını kutluyorum.