Büyük parti davamız en az donanımla ve fazla gelişkin olmayan iddialarla ne olduğu, ne olacağı fazla belirgin olmayan bir grupla, Amed’in Fis köyünde adım attığında, günümüze kadar destansı diyebileceğimiz bir süreci yaşamanın adıdır. Şüphesiz parti tarihimizin daha öncesi de vardır. 1973 baharı, partileşmemizin daha alt düzeyde rüşeym haliydi. Bu da ciddi bir adımdı ve daha sonraları her yılın böyle kuruluş anlamında bir yeri vardır. Nasıl ki, her bahar yeni bir yaşamın başlangıcı ise, yeşerme, filizlenme ve tohuma gelmede, her yılın kesinlikle böyle bir anlamı vardır.
PKK, en iddialı sosyalizmin de, kadın özgürlüğünün de ürününü veriyor. Tarihte eşine ender rastlanan bir özel savaşa karşı ayakta durmanın ürününü veriyor. Dünya da birleşse, başarılabileceğinin imkanını, ürününü veriyor. Bunlar parti davasında iddialı olanların, eşsiz hazineler olarak görüp değerlendireceği, sınırsız zafer umudu ve tutumuyla kendini silahlandıracağı büyük değerlerdir.
Parti ölçülerinde, yaşam tarzında, görevlerinde ısrar
Parti davasının önemini anlayamamanız veya bütün kapsamıyla değerlendirip gereğini yerine getirememeniz bir üzüntü kaynağı olmalıdır. Parti ülküsü kadar, bu aşamada, bu kapsamda hiçbir ülkünün ve değerli bir çalışmanın olacağını sanmıyorum. Bir partinin fikri örgütlenmesi üzerinde, özellikle kadro çalışması üzerinde yoğunlaşıldığında ne destanlar yaratılabileceğini gösterdim. Bundan daha değerli çalışma olabilir mi? Çok zor koşullarda olan bu çalışmanın bile nelere kadir olabileceğini şimdi görebilirseniz, “partileşmek en büyük bir güçtür” diyeceksiniz. Düşünün, benim başka güç kaynağım var mı? Yok! Tüm gücümü partileşmekten alıyorum. Parti üzerine yoğunlaşmak, partinin ilkelerine göre yaşamak, partinin örgütleşmesine güç vermek, tüm güçlerin esasıdır. Bu çok açık! Parti kadroları olarak gerçekten yüklenmek istiyorsunuz, etkili olmak istiyorsunuz! Bunun adı, yolu; partileşmek ve ilkelerine göre gerekli kıldığı tarza ulaşmaktır. Bunu gösterdiğinizde güçlüsünüz. Başka bu ülkede, ordu içinde ve hatta tüm düşmanlarımıza karşı güçlenmenin yolu düşünülemez. Tekrar partinin Önderlik çizgisi diyorsunuz. İşte, partileşmenin yoluna kendini yatırmanın gücüdür. Daha da açarsak; ilkeleri var, onunla tutarlı çabaları var. Çabaların yerli yerinde, ustaca sergilenmesi var. İşte Önderlik, işte başarı! PKK’nin bütün şehitleri anısına şunu belirtebilirim ki; partileşmek kadar değerli hiçbir çaba yoktur! Parti ölçülerinde ısrar, parti yaşam tarzında ısrar, parti görevlerinde ısrar, cephede kazanacağınız en son nihai zaferden bile daha değerlidir! Nihai bir zafer gelip geçicidir, belki ardından bir yenilgi de gelebilir, ama kapsamlı bir partileşmenin önünde her zaman başarı vardır ve süreklidir. Kapsamlı partileşen nihai zafere kadar kazanır. Onun için zafer kişiliğinde ısrarlı olan, önce partileşmenin tüm gereklerine ulaşmalıdır.
Bütün başarıların sırrı partileşmededir
O halde, parti tarihinden öğreneceğiniz en temel husus varsa, o da bütün başarıların sırrı partileşmededir; partinin ölçülerine, tarzına, temposuna, ahlakına sahip olmadadır. Bunda karar, bunda ısrardadır. Çok yalın parti tarihinden ne sonuçlar çıkarılmalıdır derseniz veya PKK tarihi nasıl anlaşılmalıdır sorusu sorulursa; bu tarihin dönemleri vardır: Her bir saati kesinlikle diğerinden daha değerlidir. Bir zincirin halkaları gibi, sürekli göğe yükselen helezonvari sütun gibi, hep birbirlerini ilerletir, bağlar amacına ulaşıncaya kadar dur-durak bilmez. Kopukluklar yoktur, sistemsizlik yoktur. Tarz, tempo kesindir, düşmanın ulaşamayacağı kadar, dağıtamayacağı kadardır. Küçük bir tohum olarak serpildiğimizde, onun çürümemesi için gerekenler yapılmıştır. En önemlisi de, düşmandan korunmuştur. Yani sert bir rüzgardan, çürümekten korunmuştur. İdeolojik gelişme süreci, yılları kesinlikle olmazsa olmaz kabilinde bir süreçti. Ondan önce bu halkın içinde, sadece kendinden utanç duyma vardı. Kişiden başlamak üzere atomuna dek toplumun parçalanması, dolayısıyla zayıflığı vardı. İddia yoktu, karar yoktu, bir araya gelme hiç yoktu.
Örgütlenme yürüyüşe geçmedir!
İdeolojik hamle sürecimiz buna bir son verme süreciydi. Yıllarca inkar edilmiş “ben bir daha sana gelemem, ben bir daha seninle yaşayamam” denilen toprağımıza ve insanımıza bir bakıştı. Hain gibi birbirlerine bakanların dost gibi bakmaya başlamalarıydı. Birbirlerine müthiş yabancılaşmış olanların, tanışmışlığa gelmesiydi. İdeolojik gerçeklik budur! Bakış yaratıldı! Dost bakışı, birlik bakışı, ruh yakınlığı, ülke bakışı! Bunlar az önemli değil. Yürümek için önce bakacaksın, yapmadan önce de göreceksin. Bunlar olmadan tek bir adım bile atılamaz. Önemi bu kadardır. Bakış açısı yaratıldıktan sonra, verilmesi gerekenler tespit edildikten sonra ona yürüme gücü kazandırılmalıdır. Nedir bu? Toprağa ve halka yürüyüş tek kişiyle olmaz, örgütle olur. Bakışlarımızda tutarlıysak, görmemiz gerekenlerle birlikte yürüyeceğiz. Çünkü ulusal amaç herkesin; bir avuç hain dışında, onda ısrar edenlerin dışında, herkesin amacıdır. Özgürlük, bir halk için, herkes içindir. Dolayısıyla herkesin yürüyüşünü gerektirir. Örgütün gereklerini bugün bile tartışıyoruz. Yerine getiremeyenler yalancıdır! Örgütle yürüyemeyenler hem bakış yoksunudur, hem yürüyüş! Onun ülkesine, halkına bakışı yoktur! O bir kördür! Yalnız körce, sersemce kendini yürüteceğini sanır! Bu yılları da biz yaşadık, hem de kısa aralıklarla. 1980’lere merdiven dayadığımızda, toprağa yürüyüş, halka ulaşma asgari düzeyde gerçekleşmişti. Bu ne demektir? İdeolojiden politikaya aşama yapmak demektir! Politikanın doğru olduğu, halk yürüyüşünün gerçekleştiği ve bu anlamda özgürlük savaşımının artık politik anlamda başlaması demektir! “Senin ülken yoktur, senin halkın yoktur” diyen güç baktı ki bakış oluştu, politika başladı, bir kez daha tek ferdi kalıncaya dek yok etmek için, bildiğiniz geri bir faşist süreci bize karşı geliştirdi. 12 Eylül son tahlilde nedir? Bu bakış açımızın ve halk yürüyüşümüzün yok edilmesidir. Büyük bir savaştı, özel savaştı. Biz daha onun ayak sesleri geldiğinde yurtdışına çıktık. Yürüyüşün kesilmemesi için bu bir taktikti. Partinin soluksuz yürüyüşü anlamlıdır. Düşman, çizmesi ile partimiz adına ne yapılmışsa yerle bir edilmek istediğinde, biz bir savaşçı yetiştirmek için canımızı dişimize takıyorduk. Biz o yıllarda tarihin en önemli, bizim için belki de tek yaşamaya doğru giden savaşını başlatmıştık. 15 Ağustos Atılımı, onun öncesi ve sonrası öyle nefes nefese geliştiriliyordu ki, tüm zorlukları benim için bir hiçti. Hatta zorluklar beni daha da kamçılıyordu.
Kartal kanatla uçma dönemidir
PKK tarihine doğru dönüş yapacaksınız, doğru anlam vereceksiniz. Böylesine dönüş yapmayanlara, hakkını vermeyenlere benim hiç saygım olmadığı gibi, metelik kadar değer vermeyeceğim. Benim için Parti tarzına göre olmak her şeydir. Böyle olan benim yüreğimdir, ruhumdur, sevgimdir. Biz, zaten bunlar için varız. Başka türlü kimse bizi kullanamaz, kimse bunu paylaşamaz! 1990 sonrası, halkın daha köklü kalkışmaya cesaret etmesi var. Ordumuz ARGK’nin hızla elli binlere tırmandığında artık yüreğimize sığamıyor, çalışmalarda sınır tanımıyorum. Ben bu sürece de varım! Sonuna kadar yenme azmimi; sadece azim değil, kararlılığımı; en azından emek kadar çabamın amansızlığını, tecrübemin gücünü, bizzat kazandığım mevkileri göz önüne getirerek varım diyorum. Sizler de diyorsanız, bu işin komutasız olmayacağını düşünüyorsanız, nasıl ki başsız yürünmez diyorsanız, o halde bu varolma tarzıma göre “varım” diyeceksiniz. Özgürlük davası öyle kolay değil. Tarihin bu adlaşma süreci sıradan bir süreç olarak ele alınamaz. İki kelimelik fikri bile, beni büyük heyecana getirdi ve öyle başladı; bugün gerçekleşmeye doğru bu kadar gitmişken, insan hiç heyecansız durur mu? İnsan, hiç hücumsuz kalabilir mi? İnsan hiç anlayışsız olabilir mi? Bu dönemler, kartal kanatla uçma dönemidir. Bu dönemler, yüreğin sonuna kadar haykırdığı, yaşama hakkına hiçbir dönemle bu biçimde yaslanılmadığı bir dönemdir. Bayram dönemidir! Sadece ulusal amaçlarımız için değil, sosyalizmimiz dünya halklarının ilgisini çekiyor. En köhnemiş kapitalist ülkelerin aydınlarında bile bir umut yaratıyor. Katliam altındaki bir halkın devrimini başarmakla kalmıyor, en gelişmiş uluslardaki umutsuzluğa da umut oluyoruz. Parti gerçeğimiz budur! Savaş gerçeğimiz budur! Bu şanlı on sekiz yıla büyük değerler sığdırılmıştır ve en önemlisi de büyük bir patlamanın özgürlük şafağının çarpıcı aydınlığına gelip dayanmıştır. Her kim ki bunun heyecanını yürekte duymuyorsa, o büyük bir sefil veya münafıktır. Ona hiçbir derman artık çare olamaz. Ama sıradan yaşamla, halkıyla, insanlıkla bağı varsa, bu dönemler bayram dönemidir!
Zafer yıllarına çağrı
İşte size böyle bir yücelikler dünyası veriliyor; bundan daha yüce ne talep edilebilir? Parti bu kadar büyüktür. Bundan daha değerli armağan ne olabilir? Şehitlerimizin kanıdır; böyle yüceltilen değerlerin altında yatan adsız milyonlarımızın emeğidir. Onun kadar kutsal karşılanacak bir değer var mıdır; buna hiç kadir bilmezlikle yaklaşılabilir mi? Önümüzdeki günlere büyük bir aydınlık, büyük bir başarı umudu ile tüm PKK’lileri ve onun dostlarını, her cepheden savaşanları yenilmezliğe götüren partiye sahip çıkmaya, onun başarısı için bütün yeteneklerinizi bir kez daha göstermeye, imkan-olanaklarını doğru parti taktikleriyle karşılamaya çağırıyoruz. En başta parti militanlarının, bunun birinci dereceden sorumluları olarak ideolojik, siyasi, örgütsel yaklaşımlarıyla karşılamaya; onunla uyuşmayan ne varsa silip süpürmeye, doğruları için ne gerekiyorsa onun savaşımını ve başarılı çabasını göstermeye çağırıyoruz. Bu temelde mutlaka başarmaya; yeni kuruluş yılını kendi yaşamımızın tek büyük davası haline getirmeye çağırıyoruz. Bundan sonraki yılları zafer şiarı temelinde yakalamaya; bu temelde kendisini amansız yoğunlaştırmaya, zaferi kaçırtacak tek bir yetersizliğe fırsat vermemeye, bu yılları mutlaka zafer yılları haline getirmeye çağırıyor, başarı diliyorum!
*Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 26 Kasım 1996 tarihli değerlendirmelerinden derlendi.