Senin yerin nere?

- KAKTÜS
20 views
Ne diyordu yazar: “O iyi insanlar, o güzel atlara binip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık!” Buradaki “piç” sözcüğünü, cinsiyetçi anlamda kullanmıyorum. Köksüzlüğü, hiçbir şeyle bağı olmayan, kültürsüz, görgüsüz, toplumun tortu, kirli, çirkef, katil, tecavüzcü, hiçbir değere sahip olmayan “insanımsı” yaratıklardan söz ediyorum.  Elbette onuru, güzeli, insan yaşamına yarışır olanı hakim kılma savaşında olanları tenzih ederek söylüyorum.

Küflü erkek zihniyeti

Erkek zihniyeti çok rutubet almış. Aşırı rutubetten kafa yün kazak gibi çekmiş. Üstüne bir de küf kapmış, mantar bitmiş. Eee gel de bin yıllardır bu kültür zehirlenmesi yaşayan kafaya, zihniyete bir şeyler anlat, zor yani. Şimdi daralma var. Söz öbekleri girmiyor kafaya. Daralmadan dolayı kelimeler kulaklardan dökülüyor. Böyle olmasa cinsiyetçi anlamda kastettiklerine de okkalı bir yanıt verir; asıl olanın, “ana-kadın ve kutsal soy” olduğunu, ana soylu çocuğa hakaret etmenin hiç kimsenin hakkı olmadığı gibi söyleyene de sözünü çiğnetir çiğnetir yuttururdum. 

Hakaret hakikati ters yüz etmektir

Bu hayatta kullandığımız pek çok sözcük gibi “piç” sözcüğünün de anlamı temelde farklı. Yani bildiğimiz ve kullanıldığımız manada bir anlam taşımıyor. Türkçeye sonradan yuvarlatılarak girmiş bu kavramın kökeni Farsça. Orta Farsça’da pêçîdan; “bükmek, kıvırmak” sözünden türetilmiş. Daha sonra da içinden çıkılamayacak şeyler için kullanılmış. Günümüzde de bir insana küfür, hakaret olarak kullanılıyor. Velhasıl söylemek istediğim her şey bildiğimiz ve gördüğümüz gibi değil. Hakikati alaşağı etmek, gerçeğinden koparmaktır asıl hakaret. Ve maalesef ki geçmişte sayıları toplumda bir-ikiyi geçmezken şimdi sayamayacağımız derecede artmış. En kötüsü de dışına atılması gereken toplumun içinde yuvalanabiliyor olmaları. Peki nasıl? Toplum mu bozuk, yoksa onlar toplumda yuvalanacak kadar kabiliyetli mi? Doğru olan ne? 

Yaşamak toplumsallaşmaktır

Çok derinlere dalmadan, kavram tanımları yapmadan, kabaca; toplum olmak temelde yaşamak, varlığını sürdürmekten öte bir gerçekliğe sahiptir. İnsan salt yaşamak, üremek ve varlığını sürdürmek için toplum olmamıştır, aynı zamanda toplumsallaşarak kendi varlığının bilincine de ermiştir. Yani bir başkasında görünür olmuş, biçim kazanmış, bir forma kavuşmuştur. Kendi toplumsallığının alt yapısını, kültürünü oluşturmuş, ahlaki ve politik değerlerini yaratmıştır. Bununla anlam bulmuş ve mana kazanmıştır. Coğrafi koşullar, yaşam araç-gereçleri kural ve kaideler oluşturmuştur. Hayati değerdeki varlıklara (insan, hayvan, nesne vs.) kutsallıklar atfedilmiştir. Toplum tüm bunların dışına çıkan insanı yadırgamış, yargılamış, dönüşümün yaşanmadığı son noktada dışına atmıştır. Ama asla olduğu gibi kendinde barındırmamıştır. 

Gerçek ne zaman bozuldu?

Yani kendi değerlerine sahip çıkan bir toplumda özüne ters bir yapı kolay kolay barınamaz. Bir katil, bir tecavüzcü, emek hırsızı bir şahıs kendine yer bulamaz. Hele de insanlık düşmanları asla yer edinemez. Peki, bu gerçeklik ne zaman bozulur? Toplum değerlerinden vazgeçtiğinde, çürüme başladığında, kültürel ve ahlaki değerler yozlaştığında. Bir de toplumun kendi savunmasını (ne gerekçeyle olursa olsun) başkasına bıraktığında bozulma başlar ve her türlü kötülük topluma sızar. Buraya kadar anlaşıldı mı? Anlaşıldı bence. Peki, bunu kabul ediyor muyuz? Toplum olarak “evet”, birey olarak “hayır.” O nasıl oluyor derseniz… Toplum bireylerden oluşmuyor mu? Sen niye bunun dışındasın? Örgütlü bir yapıda yer alıp, bu kötülüklere karşı mücadele mi ediyorsun? Gerilla olup dağlarda mısın? Şervan olup, Rojava’da mı dövüşüyorsun? Sanatın, düşüncen, kalemin, dilin, edebiyatınla mı mücadele ediyorsun? Sen hangi kadın hareketinin üyesisin? İnsanlık namına, eşitlik ve özgürlükler adına ne yapıyorsun? Yoksam, “eşitlik kadının ve erkeğin fıtratında yok” diyenlerden misin? Evet misin, hayır mısın? Yoksam hayırsızlardan mısın? Tabii nötr olmak da var. Ama nötrün bile bu hayatta bir yeri var. Ya sen, senin yerin nere?

Elektrikli sigara dumanı gibi 

Belki bana kızıyorsunuz ama sormadan edemiyorum; aslından kopmuş, manasızlaşmış, onun bunun sürümüne dönüşmüş, kullan at elektrikli sigaranın dumanı gibi ucuza giden ne idüğü belirsiz, köksüz, insanımsı yaratıklar sokaklarda cirit atıyor. Katili, tecavüzcüsü, emek hırsızına selam veriliyor, hoş görülüyor. Peki bunun karşısında sen neredesin; insanlık değerleri adına hareket eden, savunan, koruyanlar olarak, kötülükte ısrarcılar kadar örgütlü müsünüz? Tabii ki hayır. Öyle olsaydı hiçleşme olur muydu? O nadide topraklarımızdan DAİŞ’çi, hüdaparcı, kadın katili, tecavüzcü, emek hırsızı, sömürgeci devletin işbirlikçileri, yardakçılar çıkar mıydı?
Sevgili Okuyucu, gözümün içine öyle bakıp, “ne yapalım” demeyin. Hani siz de birey olarak bu toplumun bir parçasısınız ya, hepimiz tüm  ‘o iyi insanlar’la birlikte ‘o güzel’ mücadele anlarına yüklensek, zamanın altın çağına, kadının ana-soylusuna, erkeğin ca-merine kalsak olmaz mı? Elbette olur, yeter ki istemekten öte yapalım. Yoksa şairin dediği gibi zamanları yaşamaktan kurtulamayız. Öyle olmaması dileğiyle 2025’te mücadeleci, direnişçi bir ruh dilerim. STAR daima sizinle olsun.