“Her ot kökleri üzerinde biter” özdeyişine uygun olarak, son merkezi uygarlık sistemi olan kapitalist modernitenin kaderinin, tüm çekincelere rağmen, Ortadoğu’daki çatışmalarla belirlenmesi yüksek bir olasılıktır.
Kapitalist modernitenin üç temel unsuru sermayenin süreklileşen azami kar eğilimi, iktidarın ulus devlet olarak düzenlenmesi ve manifaktürden sanayi devrimine geçişle başlayan endüstriyalizmdi. Son iki yüzyılda bu üç unsurla fethedilen dünya, gerçekten garip ve sapak bir dünyadır. Şüphesiz gökten düşmüş bir tanrısal sistem değildir bu, olamaz da. Merkezi uygarlık sisteminin beş bin yıllık çatlaklarında, gizli dehlizlerinde hep suçlu muamelesi görmüş, insanlık tarafından hep ‘Kırk Haramiler’ olarak yargılanmış bir gücün hegemonik dünyasıdır söz konusu olan.
Ortadoğu’da işi çok zor
Kapitalizmin kendisi uygarlık sisteminin süreklilik kazanan en ölümcül bunalımıdır. Son beş yüz yıllık hükümranlığı yol açtığı imha ve soykırım savaşlarıyla, korkunç sömürge talanlarıyla, emek sömürüsüyle, çevre yıkımıyla, sonuçta birey ve toplumu tüketişiyle ana özelliklerini fazlasıyla sergilemiştir. Sadece son yüz yıllık savaşların bilançosunun bütün insanlık tarihindeki savaş bilançolarından katbekat daha fazla olduğunu göz önüne getirdiğimizde, sistemin sadece bunalım karakterini değil, insan toplumu ve çevresi için kanserojen özellikler taşıdığını da rahatlıkla ileri sürebiliriz. Kendi ana merkezlerinde ve küresel odaklarında bu nitelikleri çoktan açığa çıkmış sistemin, insanlığın tarihsel kültür merkezi olan Ortadoğu’daki işinin çok zor olması anlaşılır bir husustur. En çok kullanılan ulus devlet araçları da dünya genelinde olduğu gibi hızlı bir aşınmayı yaşamaktadır. Varlıkları bunalımı gittikçe derinleştirmektedir.
21. yüzyılın en kanlı sahneleri
Ulus devletin bölgedeki son durumunu ve olası gelişmeler karşısında varoluşunu değerlendirdiğimizde şunları belirtebiliriz:
a- Arap ulus devletçiliği, çoktan halklarınca da büyük öfke duyulan baş çelişki konumuna gelmiş durumdadır. En güçlüsü gibi görünen Irak ulus devleti, ulus devletçiliğin mezarlığı konumundadır. Yıkılan eskisi yerine yenisi kurulamadığı gibi, olasılık dahilinde olan üç yeni ulus devlete bölünme, problemleri daha da ağırlaştıracak ve çatışmaları soykırım boyutlarına taşıracaktır. Şii Arap-sünni Arap ve Kürt ulus devletçiliği, herhalde 21. yüzyılın en kanlı sahnelerine tanıklık edecektir. Mevcut duruma bakıldığında, ayrıca yakın geçmişte yaşanan Halepçe katliamı ve diğer tüm etnik ve mezhepsel katliamlarla kıyaslandığında, geleceğin ulus devletçi çatışmalarının korkunçluğu daha iyi anlaşılacaktır. Sümer tarihindeki kent devletlerinin birbirlerini yok etmelerine oldukça benzeyen bir şimdi ve gelecek söz konusudur. Fas’tan Yemen’e, Sudan’dan Suriye’ye ve Lübnan’a kadar tüm Arap ulus devletlerinin şimdiki halleri ve yakın geleceklerinin Irak’tan farklı olmadığını ve olmayacağını değerlendirmek yanlış olmayacaktır.
Siyasi İslam mahşeri hazırlıyor
Arap aleminde milliyetçilik olarak siyasi islamcılık, laik milliyetçilikten ve onun ulus devletçiliğinden çok daha fazla problemlidir. Kültürel islamı istismar etmeye dayalı bu milliyetçilikler geç faşist hareket olmaktan öteye rol oynayamazlar. Hatta El Kaide örneğinde olduğu gibi, ulus devletlerin hepten kullandıkları paravan bir provokasyon örgütü olmaktan öteye gidemedikleri de kanıtlanmış gerçekliklerdir. İster eskileri ister yeniden inşa edilmek istenilenleri olsun, Arap ulus devletçiliği toplumsal yaşam üzerinde ve islami gelenek karşısında mezar kazıcılığı rolünden öteye gidememiştir ve gidemeyecektir.
Mezar kazıcı rolünde
b- İster ABD-AB ister Rusya güdümünde olsunlar, Türk ulus devletçilikleri minimalist yapılanmalarıyla eski Türk kökenli iktidarlar ve devletlerin rolünü asla oynayamaz ve bağlı oldukları sistemin eyaletleri konumunu aşamazlar. Zaten kuruluşları itibariyle kapitalist ve reel sosyalist hegemonyaların bölgesel ihtiyaçlarına göre güdümlenmişlerdi. Geçmişin engel oluşturucu yükünü temizlemek ve halklarının başkaldırılarını önlemekle görevlendirilmişlerdi. Son doksan yıllık geçmişlerine bakıldığında, bu rollerini oynadıkları rahatlıkla belirtilebilir.
Türk-islam sentezi adıyla sahnelenen model, reform olmaktan çok, yine hegemonik sistemin ön karakol ihtiyacına göre şekillenmektedir. Özde herhangi bir dönüşümü yaşamadıkları gibi, efendilerle içine girdikleri çekişmeden herhangi bir pay kapmaları da zayıf bir olasılıktır. Nasıl ki varoluşları İsrail’in doğuş koşullarıyla bağlantılandırıldıysa, geç dönemlerinde de kaderleri İsrail’in varlığıyla belirlenecektir. Tabii mevcut zihniyetleri ve yaşam kalıplarını aşmadıkça…
Türk ulus devleti son Kürt soykırımıyla ‘ülkesi ve milletiyle bütünleşmiş’ bir ulus devlet olarak ebedileşeceğini sanmaktadır. Açık ki, yakın gelecek için Türk ulus devletçiliği ve modernitesi (paradigmasını değiştirmedikçe), başta Türk ve Kürt halkları olmak üzere, diğer bölge halkları ve toplumsal kültürleri için mezar kazıcı rolünü oynamaktan öteye gidemeyecektir.
Hizbullah, El Kaide ya Taliban cambazlığı
c- İran ve diğer ulus devletlerin konumu daha da problemlidir. Zaten Afganistan ve Pakistan ulus devletçiliğin bunalımını bütün dehşetiyle yaşamaktadır. Son yüzyıllık ulus devlet savaşları bu halklar ve kültürlerin başına belki de atom bombasından daha ağır bir felaketi getirmiştir. Sözü edilen halklar tarihlerinin hiçbir çağında yaşamadıkları yıkımlar, suikastlar ve komplolara uğramaktadır. Çok yerel ve tarihsel bir olguymuş gibi dayatılan şiacılığın bile bir milliyetçilik olduğunu, kapitalist modernitenin bir türevini oluşturduğunu ve İran İslami Devrimi’nin bu maskeyle boşa çıkarıldığını İran halkları daha şimdiden kavramakta ve ayağa kalkmaktadır. Afganistan ve Pakistan’da da yaşananlar farklı değildir. Hizbullah, El Kaide ve Taliban cambazlıklarına rağmen, gerçeklik örtbas edilememektedir. Unutmamak gerekir ki, her üç maskeli kuruluşu, yani Hizbullah, El Kaide ve Taliban’ı da uşak ulus devletler kurmuş olup, şimdi de bunları ABD ve AB gibi hegemonik efendilerinden daha çok pay kapmak için şantaj aracı olarak kullanmaktadır. Yani birlikte inşa ettikleri bu komplo, suikast ve katliam araçlarını birbirlerini terbiye etmek ve daha çok pay elde etmek için birbirlerine karşı kullanmaktadırlar. Belki de tarihte en iğrenç komplo oyunları için icat edilen araçlarla karşı karşıyayız. Bu komplocu oyun araçlarıyla adeta çelik çomak oynar gibi oynanarak, halklar ve kültürleri katledilmektedir. Açık ki bu araçlarla ne sistem Ortadoğu’da daha çok yer bulabilir, ne de işbirlikçileri olan ulus devletler iflah olabilir.
*Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Beşinci Kitap-Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü’ adlı savunmalarından alıntıdır.