“Kadına yönelik şiddete dur” diye haykırdığımız bu günlerde asabım oldukça bozuk. Şiddeti anlatan paneller yapıyor, seminerler veriliyor, protesto yürüyüşleri düzenliyoruz. Erkek devlet şiddetine bir de yağmurun, fırtınanın şiddeti ekleniyor. Göklerdekinin gazabı demeyelim de, “kadınız, nereye gitsek, yağmurumuzu, rüzgarımızı ve güneşimizi kendimizle taşıyoruz” diyelim. İçimizde kopan fırtınalardır belki de dışa vuran kim bilir…
Bir haftalığına şiddeti hatırlamak
365 gün 6 saat şiddete uğruyoruz. Ancak bazıları yılın sadece 6 günü ve 6 saatinde şiddeti hatırlıyor. Boyalı basını ve sanki şiddet kendisinden çok uzakmış gibi rol kesen erkeklerden bahsediyorum. ‘Kınıyoruz’ diyorlar. Sanırsın bu şiddet Marslıların işi. Protesto etmek biz kadınların işi, sen önce özeleştirini ver hele. Elimin tersiyle çarpacam, yerle yeksan olacak. Bana öyle bakmayın, bendeki cüsse kimde olsa bagurdan gibi üzerinden geçerdi. Eğer öyle yapmıyorsam kadınlığımdandır, kahrolası içimdeki iyiliktendir. Ne bileyim, belki de tanrıçam Ninhursag’a çeken korumacı, rahman ve rahim olan yanımdandır. Yoksam kol kuvvetinizle, dilinizle, davranışınızla, zihniyetinizle bize yaptığınız eziyete, o şiddete, içinize işleyen o kötülüğe nasıl bir karşılık vereceğimi iyi bilirim. Bakın söylemedi demeyin; yeminle bu dünyanın ortasına bir manivela yerleştiririm. “Teklik öyle olmaz böyle olur” diyerek hepinizi tek tek uzaya fırlatırım. Yanına da yazarım; “Bu tek dil”, “Bu tek bayrak”, “Bu tek millet.” Yani değil rahman ve rahim olmak, rahmet eylerim. Mars’a 1 kuruşluk işçi olarak gönderip, çalıştırırım. Size söylüyorum yanaşmayın.
Kolektif kötülük
Zaten “Jin Jiyan Azadî”ye de dil uzatmışsınız, hepten gerginim. Bir sapanın lastiği gibi desem abartı olmaz. Ama nafile, zorlamadan, eziyet etmeden, bizi ezip geçmeden duramıyorsunuz. İçiniz kötü, içiniz. Sevgili okur, o kadar çok kötülük var ki hangisini söylesem, hangisini yazsam bilemiyorum. Hakim olamadığım öfkem dilime yansır da mazallah üslubumu bozarım diye korkuyorum. Düşünün, iki sefil gece yarısı bir kadını sıkıştırıyor, tecavüze kalkışıyor. Kız kendini kurtarmaya çalışırken yere düşüyorlar. Çevredekiler duyup müdahale ediyor. Mahkemede verdikleri ifade özetin özetiyle şöyle: “Yanına kötü bir niyetle yanaşmadım. (…) Ben İ.’ye yardım amaçlı yanaştım.” Neyse ki bir hâkim sormuş: “Senden yardım mı istedi ki yanaştın?” Cevap: “Gecenin 4’ünde ne olur ne olmaz, bayan sonuçta!” İkincisi daha da pervasızca sıralıyor: “Benim dengem kaymıştı, dengemi kaybederken tutunmuş bulundum ve yere düştük. Müştekiye cinsel amaçla sarılmadım. Onca insanın içerisinde cinsel istismarda bulunacak değilim.” Bunu böyle pişkin pişkin konuşturan, sırtını dayadığı bu kolektif kötülüğe lanet gelsin! Sosyal medyada görüntünün altına “Kişi hürriyetinden yoksun bırakma mı var?” diye yazanlar var. Bir de “Onca insan içerisinde cinsel istismarda bulunacak değilim!” demez mi? Onlara göre racon, yakalanmamakta. Yakalansan bile belgesi olmayacak. Belge çıkma ihtimali varsa, Adli Tıp’ta adamın olacak. Eğer yoksa bunu onlara yaptıracak bir “etkili, yetkili, omuzu kalabalık” birilerini bulacaksın. Yoksa mahkemede kadına yönelik suçlarda ceza alan çok az sayıda çirkef erkekten biri olacaksın. Gerçi bunlar olmasa da mahkeme günü bir cila çek yeter. İyi bir takım elbise, yüze takılan pişmanlık maskesi ve hüzünlü bakışlar… İşte bu kadar. Evet ne sandınız, bu kadar erkek yargıdan nasıl yırttı?
Halimiz nice olurdu
Hal durum böyleyken şiddete karşı mücadeleyi getirip bir haftalık zamana sığdırmak akıl karı değil. Şükürler olsun ki “bir gün değil her gün” diyerek mücadeleyi omuzlamış kadınlar var. Nefes almamızı sağlayan tüm kadınlara buradan selam olsun . Onların hayatlarını ortaya koyarak yarattığı bu güzel kadın mücadelesi, bu özgürlük aşkı, bu kavga olmasaydı halimiz nice olurdu, düşünmek bile istemiyorum. Ama düşünüyorum tabii. Ve her birinin mücadelesi önünde saygıyla eğiliyorum.
Kim takar yasağınızı
Kadın mücadelesini bu noktaya getiren ve özgürlük tutkumuzu alevlendiren kadınların anısına “Jin Jiyan Azadî” demeye devam edeceğiz. Yasak neymiş? Kim yasaklayabilir “Jin Jiyan Azadî” felsefemizi. Bir kere bizim yasağa antipatimiz var. Her yasak merakımızı arttırır, her yasak işin gizemini oluşturur. Ve biz yasaklı olanın hakikatine daha çabuk ulaşırız. Ne de olsa yasaklarda doğduk. Yasağa uysaydık, hiç doğmazdık! Demem o ki, biz yasak da olsa, işin kaçaklığını biliriz. Ve durdurulamayız. Sel olup Batı’dan Doğu’ya, Asya’ya akıyoruz. Hohooo siz neredesiniz? Kafanın çalışma biçimine bak, anca skarabe gibi şeyle gezer ve oynarsınız. Başka sizden ne beklenebilir ki! Sevgili okur, çok konuştum. Kendinize mukayyet olun. Ninhursag sizinle, “Jin Jiyan Azadî” ise dilinizde olsun. Sevgiyle kalın…