‘Yeni Suriye’de kadın nerede?

- Zeryan Bilgin
25 views
Ortadoğu ve Mezopotamya coğrafyası, doğal toplum değerleri ile kadın eksenli yaşam kültürünün olduğu kadar,  devletçi eril iktidar zihniyetin de kurulduğu bir coğrafya. Eril  iktidarlaşma, Ortadoğu’da kadın öncülüğünde kurulan sistemi alaşağı etmek için mitoloji, tek tanrılı dinler, felsefe ve bilim yoluyla kurumlaşmıştır. Bu yöntemlerle kaynağını cinsiyetçilikten alan hiyerarşik ve hegemonik düzenin ‘zaferini’ ilan etmiştir. 

Ortadoğu’nun kök hücresi olan kadın değerleri tarih boyunca bir zincirin halkaları gibi gelişen direnişlere kaynaklık etmiş; bu coğrafyada demokratik modernite güçleri ve içerdiği tüm direniş biçimleri ile kaynağını erkek egemen sistemden alan hegemonya kurma çabası her zaman at başı ilerlemiştir. 

Cilalanıp sahneye sürülen dincilik

Bunu yaparken, bölgenin tarihi, sosyal yapısı da dikkate alınarak en fazla da ‘din’ olgusu istismar edilmiş, sistem devamlılığını buna dayanarak sağlamıştır. Cinsiyetçilik, milliyetçilik ve dinciliğin harmanlandığı bir sömürü çarkı hep süregelmiştir. İran’da 1979’da kurulan İslam Devrimi bunun somut örneklerinden biri oldu. Yeni yönetim zaferini ilan ettikten sonra Şah rejimine karşı toplumun örgütlenmesinde yer alan tüm hareketleri, özellikle de kadınları yok saymış ve yaşamlarını kuşatmıştır. 1980’lerden itibaren bölgede pazarlanan siyasi islam, 90’larda Afganistan’da ortaya çıkan Taliban ya da 2010’lardan sonra sahneye çıkan DAİŞ; ismi, flaması ne olursa olsun sonuç değişmedi. Her biri kapitalist sistemin maşası olarak kullanıldı. Geçmiş yüzyılın yönetim modeli olarak ulus devletlerin yarattığı krize, ‘demokrasiyi tesis etme’ adı altında yapılan hegemon güçlerin müdahalesi Ortadoğu’ya daha fazla savaş, çatışma, göç, yoksulluk, kırım olarak döndü. 

Altın tepside sunulan ‘zafer’

Bu şiddet sarmalında kapitalist modernitenin “Ölümü gösterip sıtmaya razı etme” politikası şimdi de Suriye’de sahneleniyor. Son 13 yıldır devam eden savaşın karakteri ve çizgisi genel olarak vekil güçler ve ilişki-çelişki diyalektiği temelinde gelişti. 2011 süreci ile beraber geçen 13 yıl içinde bir biçimde kurulan denge, 27 Kasım 2024’te Türk devletine bağlı Suriye Milli Ordusu ve Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) çetelerinin başlattığı saldırılarla birlikte kırıldı. O tarihten itibaren çok hızlı biçimde gelişen ilerleme ve saldırılar sonucu 8 Aralık’ta 61 yıllık Esad rejimi yıkıldı. Yeni gelişen denklemin neler getireceği hala belirsizliğini koruyor. El Kaide’nin Suriye uzantısı El Nusra’nın dönüştürülerek yeni bir misyonla sahneye çıkarıldığı HTŞ’ye ‘zafer’ altın tepside sunuldu. İdlib’ten yola koyulup engelsiz, tek bir çarpışma olmadan Şam’a ulaşan HTŞ’ye ‘muzaffer ordu’ unvanı veriliyor; Colani’ye de zafer tacı takılıyor. Türk devletinin DAİŞ’in deşifre olması ardından sahada tutmaya devam ettiği Suriye Milli Ordusu da, uluslararası güçlerin bilgisi dahilinde geliştirildi.
ABD, İsrail, İngiltere ve diğer tarafta ise Türkiye, Suriye planlarını sonuca götürmek için çalışıyor.  Her ne kadar HTŞ hızla hükümeti kurma aşamasına geçmişse de hala taşlar yerine oturmuş değil. Suriye’yi İsrail’in ve kapitalist hegemonyanın çıkarlarına uygun şekilde dizayn edecekleri anlaşılıyor.

2025 daha şiddetli geçecek

Öyle görünüyor ki 2025 yılı oldukça şiddetli geçeceğe benziyor. Esas hedef İran olmakla birlikte, genel olarak Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi sürecinin hızlanacağı anlaşılıyor. İran ise çok daha ciddi bir kırılmanın eşiğinde. 

Suriye’de kadın mücadelesi

Şimdi herkes “Yeni Suriye”den söz ediyor. Suriye’nin geleceği konuşuluyor. Ancak kadınlara dönük tek bir cümle kurulmuyor. Cihadist bir örgütlenme olan ve iktidarı ele geçiren HTŞ, ülkenin şeriat yasaları ile yönetileceğini çoktan beyan etti. Oysa ilk kadın devriminin gerçekleştiği Ortadoğu genelinin de Suriye’nin de gerçeği bu değil. BAAS rejimi döneminde yok sayılsalar da, DAİŞ karanlığıyla örtülmek istense de, Zenubya’nın savaşçı karakteri bu topraklarda iz bıraktı. Suriyeli kadınlar varlık mücadelesini hep sürdürdü. 1900’lerin başında ilk kadın gazetesini kuran Suriyeli kadınlar yıllar içinde örgütlenmelerini geliştirdiler. 1949 yılında ilk kez oy kullandılar. Seçilme hakkını ancak 1953 yılında elde edebildiler. 6 Kasım 1970’te Hafız Esad’ın iktidara gelmesiyle siyaset ve kamusal alanda görüntüde kimi değişimler yaşandı. 1970’lerde kadınlar silahlı kuvvetlere alınmaya başlandı. Suriye anayasasında kadın lehine kimi maddeler yer alsa da toplumsal düzlemde uygulama gücü bulamadı. Aralık 2000’de iktidara gelen Beşar Esad’ın uluslararası topluma mesaj vermek için yaptığı reformlar da kağıt üzerinde kaldı. İşleyen eril devlet düzeni oldu. Baskı altında yaşayan Kürt, Arap, Ermeni, Asuri, Çerkez, Süryani ve Türkmen kadınlar, mücadele zemini bulamadı. 

Kadınlar henüz son sözünü söylemedi

2011’de başlayan Suriye savaşında da en çok etkilenenler kadınlar oldu. DAİŞ saldırılarında, Ortadoğu’da kelimenin tam anlamıyla kadın kırımı yaşandı. 2021’de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet’in verdiği istatistiğe göre, Suriye iç savaşında 26 bin 727 kadın, 27 bin 126 çocuk katledildi. 2021’den sonra, özellikle son saldırılarla birlikte bu rakamın daha da katlandığı aşikar. 

 Kadınlardan intikam alınıyor

Şimdi Suriye genelinde de Kuzey ve Doğu Suriye’de de kadınlar yeni bir DAİŞ zihniyetiyle karşı karşıya. Bu karanlık kuyuda kadınların nefes alabildiği ve tarihe borcunu ödercesine ikinci kadın devriminin inşa edildiği tek yer olan Rojava Türk devletinin saldırıları altında. Kadınlardan, Kürtlerden, halkların ortak demokratik öz yönetiminden adeta intikam alınıyor. Çünkü DAİŞ gibi karanlık bir gücün üzerine zılgıtlarla giden yiğit kadın savaşçıların direnişi üzerinde inşa edilen; Rojava’dan başlayarak sonrasında tüm Kuzey ve Doğu Suriye’yi etkisi altına alan bu sistem halkların, kadınların yaşamını kökten değiştirdi. Kadınları siyasette, toplumsal yaşamda kendi sözünün sahibi kıldı. Sadece Kürt kadınları için değil hatta onlardan daha fazla Arap, Süryani, Ermeni kadınları için bir dönüm noktası oldu Rojava Devrimi. DAİŞ’in yenilgiye uğratılmasından sonra toplumsal alanda da devrimsel gelişmeler yaşandı.  2017’de Minbic kentinde kurulan Suriye Kadın Meclisi aslında şimdilerde herkesin diline pelesenk ettiği Yeni Suriye’nin çehresini çiziyordu. Şimdi bu nedenle bu merkezlere saldırıyorlar. Minbic’te SMO çeteleri tarafından yapılan saldırılarda Zenubya Kadın Topluluğu Üyesi 3 kadının, Kamar El Soud, Ayşe Abdülkadir ve İman’ın hedef alınmasında olduğu gibi…

İkinci bir Afganistan mı?

Son 13 yılda, daha yakın tarihe gidersek son bir ayda Suriye’de yaşananlar, akla “Kadınlar için yeni bir Afganistan mı?” sorusunu getiriyor. 20 yıllık savaştan sonra Taliban’a meşruluk kazandırarak iktidara getiren güçler, bu kez cihatçı çeteleri meşrulaştırma yarışına giriyor. Ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar ikinci bir Taliban rejimiyle karşı karşıya bırakılmak isteniyor. Kulluk ve devletçilik ideolojisi altında ezilen Ortadoğu erkekleri, yaşamın her alanında kadının bedeni, cinselliği ve yaşamı üzerinde kendini irade yapmak dışında varlık gösteremiyor. Erkeğin iradesizlik içerisindeki sahte güç gösterisi, kadınlara şiddet, tecavüz ve katliam olarak dönüyor. Ortadoğulu kadınlar, ancak kolektif bir mücadele ile bu zihniyeti değiştirebileceklerini biliyor. Bu nedenle kazanılmış haklarını korumak hatta genişletmek için ve kapitalizm, ataerki ve şiddet üçlü ittifakını deşifre etmeye ve karşısında direnmeye devam ediyor. Üçüncü Dünya savaşıyla kendi iktidarını, kadını her açıdan sömürerek sürdürmek isteyen sisteme karşı kadınların varlık mücadelesi kaçınılmaz ve zorunludur. Özcesi Ortadoğu’ya kadın şahsında dayatılmak istenen karanlığa karşı ortak kadın mücadelesinin yükseltilmesi, kadınlar ve halklar açısından varlık yokluk sorunudur.