Zaman üzerine çok düşünür oldum son zamanlarda! Zamanı yenmek, tüketmek ve zamanın farkında olmak nedir? soruları zihnimde dolaşıp duruyor. ‘Anlamlar sığdıramayacaksak, zamanı yaşanmamış saymanın’ zorluğu ve zorunluluğu üzerine…Gerçeğin ve düşün sınırlarını belirleyen şey zamanmış meğer.
Hatırlamak ve unutmak, kazanmak ve yenilmek, yaşamak ve ölmek zamanın ikiz çocuklarıymış! Çözdükçe çoğalan bir sır, yakınlaştıkça uzak düştüğün bir mesafeymiş, kazdıkça derinleşen bir kuyu. Zamanın maskelerini düşürmek gerekiyor. Son hızla birbirine doğru ilerleyen iki meteor misali yarattığı ikilemleri ortadan kaldırmak gerekiyor. Nasıl yapacağız peki bunu? Geçmişten geleceğe ne kadar çok değer aktarabilir; ne kadar çok anı biriktirir, ne kadar çok yaratabilirsek, ne kadar çok korku salabilirsek düşmanlarımıza ve bize dair beklentisi olanların yüzünü ne kadar güldürebilirsek zamanın kibrini yenebiliriz. ‘Vardım, varım, var olacağım’ diyerek, sisteme direnen tüm kadınların zamana galebe çalan hakikati işte budur. Peki biz bunları yapabiliyor muyuz? Bu sorunun tek bir cevabı yok. Evet ve hayırları var ama keskin, düz, siyah beyaz cevaplar değil. Dolambaçlı, zikzaklar çizen ve gökkuşağının değil evrenin tüm renklerini içinde barındıran evet ve hayırlar bunlar. Önce tereddütsüz ‘Evet’ diyorum.
Beritan’ın zılgıtı, Legerin’in ayak izleri
Çünkü Kürt kadınları tarihi umutların, direncin ve cesaretin taşıyıcılarıdır. Besê’nin uçurumlarda yankılanan sesi Beritan’ın zılgıtıdır. Binevş Agal’ın soluğu, çöl sıcağında sürüklenen Êzidî kızları serinleten bir rüzgardır. Zilan’ın sükunet içindeki gülüşü Zap’ta genç kadınların kahkahasına bulaşmıştır. O’nun berrak bakışlarının aynasında genç kadın savaşçılar gidecekleri eylem öncesi saçlarını tarıyordur. Sara’nın kızıl saçları karanlık geceleri aydınlatan, özlenen gerilla ateşidir. Andrea Wolf’un anlamadığı bir dilde, tanımadığı bir coğrafyadaki direnişi artık Eva Maria Steiger, Sarah Handellman’ın baktığı tanıdık gökyüzüdür. Arjantinli Legerin’in Kürdistan’da ayak izlerini bıraktığı patikalarda şimdi bir Katalan, Alman ya da Arap bir kadın yürüyordur kim bilir… Evet, diyorum. Çünkü Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesinden yayılan ışık huzmeleri, karanlık bir odada kefen diye giydiği beyaz gelinliği içinde titreyerek, ömrü boyunca hizmet edeceği adamı bekleyen genç bir kadının solgun yüzüne vurmuştur. Gün ışır ışımaz işe, tarlaya koşan genç bir kadının uykulu gözlerine ya da. Bir erkekle konuştuğunda, başını eğen, gözlerini kaçıran, yüzü kızaran kadınların utangaçlığının yerine geçen, aydınlık bakışlar olmuştur. Gelecek hayalleri mutlu bir yuva, iyi bir eş, hayırlı evlada sahip olmaktan ibaret olan kadınlar artık kadın savaşçılara imrenir olmuştur. Ölen evladının ardından karalar bağlayıp, göz pınarlarını kurutan anaların yerini eylemlerde en önde olmayı, kavga nereyi işaret ediyorsa orda olmayı ibadet sayan şehit anaları almıştır.
‘Mış’ dediğime bakmayın hepsi gerçek
Bakmayın mış’lı konuştuğuma. Bunların hepsi oldu. Zamana galebe çalan hakikatimiz budur. Doğru diye bilinen yanlıştır artık. ‘Namusum, malım, mülküm’ denilen kadın, kavganın kutsalıdır. Üç kuşaktır süregelen bu kavgayı yok sayanlara inat, yeni doğan çocukların isimlerinde yaşayanlar kadın direnişçilerdir. Yarım asır boyunca acısını ve yalnızlığını bağrına basıp yürüyen biz Kürt kadınlarının, ‘biz sizin dağlarınız’ diyen dostları olmuştur. Tarihsel moment içinde olduğumuzu hissediyor, biliyoruz. Zamanın farkındayız. Yaptıklarımızı, yaratımlarımızı kalıcılaştırmak, direniş kültürümüzün temel ögesi haline getirmek için jineolojî zemininde ilerliyoruz. Yaşamımıza, ilişkilerimize, toplumsal sorunlarımıza özgür yaşam felsefesi, hakikat aşkı vb kavramların yol göstericiliğinde yeni bir form kazandırmaya uğraşıyoruz. Öz örgütlülük, öz savunmayı bir var olma biçimi olarak görüyor, soykırım siyasetine direniyoruz. Bu deneyimlerimizi dünya kadınlarına taşımak da bu farkındalığın bir parçası. Bizim farkındalığımızın da ötesinde dünyanın Kürt kadınlarının farkına varmasıyla ilgili.
Zihniyet kalıpları yıkıldı, iddiamız büyüdü
Son on beş yıldan bu yana-içerik ve amaç bakımından farklı olsa da öncesi mutlaka vardı- Kürt kadınları bu farkına varışla birlikte gelişen ilgiyi karşılamak, soykırım siyasetinin derinleşmesine karşı direnişi yaygınlaştırmak için kendini anlatmak için yoğun bir çaba harcadı. Başlangıçta bu çalışmaları yürütmek için bir plana, yönteme ve yeterli donanıma sahip değildi. Ama inancın, hissiyatın ve artık onun derisi haline gelmiş olan kadın kurtuluş ideolojisinin ilkelerinin rehberliğinde bunu başardı. Bazen bir anıdan, yaşanmışlıktan, bazen hepimizi hakikat yoluna koyan özgür yaşam felsefesinden, kadın kurtuluş ideolojisinden bahsetti. Derisine işlemiş olan inancını, arayışını ve kimseden esirgememeyi öğrendiği sevgisini, sıcaklığını pay etti. Bu farkına var-dır-mak her halktan kadının zihniyet dünyasına işlemiş kalıpları yıktı. Beyaz Türklüğü, Avrupa merkezli bilimi, kendisini özgür bir yaşamdan alıkoyanlardan medet uman sömürge Kürdün dilini değiştirdi. İddiasını büyüttü.
Dünya çapında bir gönüllüler ordusu
Mevcut durumda içinde bulunduğu tarihsel momentin farkında olan bir Kürt kadın hareketi var. Son on beş yılda sistematik hale gelen ilişki ve ittifaklar, bu amaçla kurulan bilgi alışverişine hizmet eden birikim; eğitim, enformasyon, konferans ve birçok materyalin Hintçeden tutalım, Portekizceye kadar farklı dillere çevrilmesi, bunun için çalışan gönüllüler ordusu, Kürt kadının direnişinden ilham alınarak gelişen fikirler, teoriler, kurulan kolektifler bu tarihsel momentin anlaşılmasına yol açtı. Peki nedir farkına varılan bu hakikat? Erkek egemenlikli sisteme karşı birleşmek, mücadeleyi ortaklaştırmak. ‘Dünya Demokratik Kadın Konfederalizmi’ Kürt kadınlarının bu tarihsel momenti karşılama iddiasının somutlaşmasıdır. Hakikatin farkına varmak, bu yolda yürüme inancı ve iddiasını taşımak da bu hedefin gerçekleşmesinin temel koşuludur.
Gerçek ve düşün sınırları ortadan kalkabilir
Kürt kadınları tamamlanması on yılları, sürdürülmesi ise yüzyılları alacak bu iddianın ne büyük bir sorumluluk gerektirdiğinin farkında. Bugünlere yaşamak için direnmekten başka bir seçeneğinin olmadığını bildiği için geldi. Hazır olmadığında bile korkularının üzerine gitti, pratiğin içinde öğrendi politika yapmayı, örgütlemeyi, yeni şeyler geliştirmeyi; kim bilir belki bir orduyu yönetmeyi. Geçmişini sırtında bir kefe gibi taşımadı. Geçmişinden kanatlar yaptı kendisine. Acıları, bağlılıkları, yeminleri, en önemlisi de özgür yaşamın doyumsuz tadı çölde susuz kalan bir dervişin içtiği bir damla su misaliydi. Gece ayazda kalmış bir yolcunun imdadına yetişen sabah güneşi idi. Önündeki bu uzun mesafeyi de aynı hakikatin yol göstericiliğinde aşabilir. 20. Yüzyılda görünmez, değersiz bir varlık iken 21. Yüzyıla öncülük yapacak bir iddiayı taşıyan Kürt kadınları bu hakikate yaslanırsa, gerçek ve düşün sınırlarını ortadan kaldırabilir. Dünya Demokratik Kadın Konfederalizmini bir iddia olmaktan çıkarıp 21. Yüzyılın temel mottosu haline getirebilir. Zamanın tükettiği değil zamana yön veren olmayı başarabilir. Evetlerinin içine sızmış ‘hayır’ları ortadan kaldırabilir. Bir dahaki yazımda evetlerimizin içine sızan hayırlarımızdan bahsedeceğim…