Roboski’ye ilk gidişimizi hatırlıyorum. Sağ tarafta küçük mavi bir dükkanı görünce “İşte burası Roboski” diye başlayıp, evler çoğalmaya başladıkça “Bu evin 3 şehidi var. Bu evin iki şehidi var…” diye sesler de çoğalmaya başlamıştı. Gözyaşları da…
Ne kadar çok acımız var değil mi? Ne kadar ama ne kadar çok? Şimdi coğrafyamızın bu kısmı kanasa da, son yüzyıldır insanlık görüp görebileceği bütün vahşetleri yaşamıştır herhalde. Yine de birbirinin acısına dokunmak, her zaman o kadar da mümkün olmuyor. Her zaman önyargılarımızdan sıyrılamayabiliyoruz.
Roboski ise; Kürde yönelik katliamlarda belki de en fazla yanında ses bulanı… Buna rağmen Roboski’yi gözü yaşlı analarımız dışında pek de fazla anlatamadık. Binlerce misafiri oldu köylülerin ve binlerce kez anlattılar. Milyon kez anlatsalar değişmez ya; yine de rahatlamak için değil, unutturmamak için anlatmak lazım. Belki dilimiz yetmez ama sözlerimiz de mi yetmez? Hem de farklı kelimelerle, farklı dillerle, farklı geçmişlerle bir sürü kelime yazsak… Diye diye diye İstenmeyen Çocuklar/Zarokên Nexwestî kitabını açığa çıkardık. Bu çalışma, Roboski’yi unutturmamak ve olayın aydınlatılmasına bir vesile olması amacıyla hazırlandı. Kendimizi bir de sözlerle anlatmak. Kalem ile… Kağıt ile anlatmak için…
Şırnak’tan, Diyarbakır’dan ve İstanbul’dan arkadaşlarla çalışmanın kurgusu üzerine uzun sohbetlerimiz oldu. En güçlü argümanımız ise “Roboski neden yazılmıyor?”, “Bir Gezi yaşandı ve hakkında onlarca kitap yayınlandı, Roboski çok mu uzak?” oldu.
Çıkış noktamız ise Roboskili kadınlardı; olaydan iki yıl sonra ziyaret ettiğimiz ve “çok yalnızız” diyen kadınlar. Yalnızlık travma sonrası hissedilebilir olsa da, Roboski sonrası hissedilebilir başka şeyler olması gerektiğini düşündük. Bu kadınların yalnız olmadıklarını biliyorduk.
Düşlerle başlayan bir çalışmaydı. Hayali olmadan, kurgusu, gerçeği olmaz ya! Bir derleme çalışması olmasına karar verdik. Birçok insan, bir yerde buluşarak, yalnızlığımızı silebileceğimiz tek yöntem!
Ve İstanbul’a varıp, tek tek kapı çalmaya başladık. Yazarların, sanatçıların, Roboski’de öldürülenler ile meslekleri aynı olmayan, Roboski’de öldürülenler ile dilleri aynı olmayan, farklı ama aslında aynı olan insanların kapılarını çaldık. Ne yalan söyleyeyim, çok küfredilesi adresler ile de karşılaştık. Duyarlılık beklerken nezaket bile yerlerde süründü. Türkiye’deki “aydın ve sanatçı” kavramlarının yeniden tartışılması gerekliliğini cebimize koyup, “Boşver yapma! Onlara minnet etme!” sözlerine “bir arada durma” inadıyla, kapı çalmaya devam ettik. “Evde birileri olmalı!”
Evet, “evde” çok güzel insanlarla buluştuk. Metin Altıok’tan, Sivas’tan yani, Uğur Mumcu’dan, Hrant Dink’ten, Amude Sineması katliamından, Halepçe’den… Hem illa bedenin katledilmesine de gerek yok ki artık! Herhangi bir sözün, bir duruşun katledilmene, bedenen olmasa bile geleceğinin katledilmesine, “istenmeyen çocuk” ilan edilmene yetiyor. İşte gazeteciler, yazarlar, şarkıcılar ve hatta Müslümanlar! Kendi gazetecisi, yazarı, Müslümanı var iktidarın, sen kimsin!
İşte sen “istenmeyen çocuk”sun. Dün Sivas’ta, bugün Roboski’de! Dedik! Bunların hepsini dedik!
Herkes Roboski’yi yazdı. Kendi gördüğü, görmediği, lanet ettiği, kınadığı Roboski’yi yazdı. Roboskililerin yanında durmanın insanlık olduğunu da yazdılar.
Ama aslında herkes kendini yazdı. Herkes, kendi sistemle çarpışmasını, bu çarpışma ile Roboski patlamasını yazdı.
Ne kadar çok acısı olan insanlar, ne kadar da çok birbirine benziyorduk! Öldüren aynı, öldürülenler farklı olsa da! Feryat sözleri aynı, sözlerin aktığı dil farklı olsa da!
Bir ortaklığı da gülümsemeleridir halkların, insanların! Biz bu çalışmada en çok bunu öne çıkartmak istedik. “Yazdıklarımız ne kadar ağır olursa olsun, yaşatılanlar ne kadar ağır olursa olsun, gülümsemeliyiz” dedik. Eğer hatırlayacaksak, katliamda yan yana gelişimizi hatırlayalım. Elele tutuşabildiğimizi hatırlayalım. Evet, kötü şeyler yaşadık ama bak yanımda bir sürü insan var. Bunu hatırlayalım istedik. Böyle hatırlayalım istedik.
İşte Roboski’ye o ilk gidişimizin başlangıcında gözyaşı vardı. Dönüşünde ise hayaller ve gülümsemeler vardı. Roboski’den bir sonrasının barış olacağına inançla! Barışı karşılarken yan yana olacaklarımızın hissettirdiği gülümsemeyle!
Bir Roboski kitabı hazırladık. Hepimiz için! Ve en çok da, bir devlet 34 insanını uçaklarıyla paramparça edemesin bir daha! Edenler hakkında da “emir gereği” diye soruşturulma hakkı bile verilmemesine cesaret edilemesin! Kimse, en yakınını ekmeğe gönderirken mezarlığa uğurlamasın!
İstenmeyen Çocuklar/Zarokên Nexwestî İletişim Yayınları Aralık 2014