Yine!

- Müge TUZCUOĞLU
753 views

Geçen yıl bu zamanlardı. 7 Haziran seçimleri için Karadeniz’de seçim çalışması yürütüyorduk. Mahallelerde, köylerde, “şehit asker-polis” isimlerinin yer aldığı köprülerin dibindeki evlerde, “barışı” anlatıyorduk. Rojava idi o zaman gündem, Suriye savaşı oradaki ismiyle. Ve savaşın, bölgesel bir savaşın, biz’e, hepimize kaybettireceğini, bugün o insanların yanında olmanın, yarın bizi de kurtaracağını anlatıyorduk. Ne kadar iktidar, o kadar zulüm, diyerek, HDP’nin tüm bu tablodan bir çıkış olduğunu tartışıyorduk.  Karadenizli ailelerin evinde barışı anlatmanın nasıl da kutsallıkla yürütüldüğünden bahsetmiştim size daha önce.

Sonra 7 Haziran’ı yaşadık ve herkes, hepimiz, elbirliğiyle bir şeyler başarmanın, “memleketi kurtarmanın” sevincini yaşadık. Bir anneyi aramıştım o gece, “Anne bak, güzel olacak. Oğul gelecek” diye, sevinçten ağlamıştık.

4 ay kadar önce, o oğulun, tanınmayacak haldeki yüzüne baktık ve toprağa verdik…

Bir delikanlının yerlerde sürüklendiği bir ülkeyiz biz artık. Can’ımız Sur’u, Mem u Zin’in aşk-ı diyarı Cizre’yi, Nusaybin, Silopi, Şırnak, İdil’i yerle bir eden bir memleketiz. Gözümüzün önünde insanların göçertildiği, burnumuzun dibinde tacizlerin, işkencelerin yaşandığı, hapisler, gözaltılar, infazlar, ırkçılıklar, işten atmalar, nefret, şiddet… hepsini yaşadık.

Hepsi oldu! Hepsi olurken, hepimiz yani hiçbirimiz hiçbirşey yapamadık, yaptırılmadık, yapmadık… Silahın ve ölümün olduğu yerde; hiçbirşey yapılamayabiliyor ve her şey anlamsızlaşabiliyor. Ancak ne HDP, toplumun ileri gelen kesimleri, ne bireysel olarak bizler, yetiremedik. Her şey yıkıntıların dumanının arkasında, barut kokusunun azında kaldı. Aktivist kadınlar ve imzacı akademisyenlerin duruşu, burada bir kez daha hatırlatılmalı sadece…

İktidarlar toplum psikolojisini iyi okurlar. Bütün bu yaratacaklarına karşı çıkacakları, nasıl altedeceklerini iyi hesaplarlar. Ankara katliamı, Hacı Birlik’in bir milat gibi infazı, kadın bedeninin ifşası bu işkence çıtasını bir anda tavana çıkartmaları şok etkisini kıldı. Öngörülemeyecek bir siyasetten çok, nefes aldıramayacak bir muhalefet yaratmaya çalıştılar, kısmen de başarılı oldular.

İktidarlar, simgeleri kullanmayı da severler. Katliamlarını belli tarihlere denk getirmek, başarılarını belli isimler üzerinden yürütmek gibi… 7 Haziran’ın hafızamızdaki ışığını karartmak isteyeceklerdir.

Ancak devrimcilerin de sevdiği şeyler var! Unutmamak gibi! Hatırlatmak gibi! İnat gibi! Sadece bir yıl, hatta birkaç ay içinde dünyayı ters yüz edebildiklerini sananlara, 7 Haziran’ı hatırlatmak gerek. Evet, hafıza veya algımız, böyle süreçlerde hep kara’ya odaklanır. Linçlere, ayrımcılığa, yalnız bırakılmışlığa, yoksulluğa, yoksunluğa çalışır. Ancak bunun yanında yaşanan bir sürü şey vardır ve gerçek bunların hepsinin tümüdür. Sadece katliamlar yaşanmıyor bu ülkede, bu katliamlara canını siper edecek bir sürü insan da yaşıyor.

Savaşın da barışın da birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış, bambaşka yaşamlar değil, iç içe geçmiş, zaman zaman birinin baskın olduğu zamanlar olduğunu düşünenlerdenim. Evet, bugün, bir yıl öncesinden bambaşka koşullar yaşıyoruz. Ancak nasıl ki bir yıl önce de, “AKP ile anlaşacak bu Kürtler”, “Terörist onlar” gibi söylemler de vardıysa, bugün de “Öldürerek bitiremezsiniz”, “İnadına hiçbir yere gitmiyoruz”, “Birşeyler yapmalı” diyenler de var. Öldürülen çocukları, çocukların öldürülmesini hiçbir şey unutturamaz, ancak çatışmaların ilk başladığı zamanlardaki asker ailelerinin isyanı da unutulmamalı. Kentlerin tarumar edilmesi ve buna dair şok halindeki sessizliğimiz istesek de çıkmayacak içimizdeki sızı ile birlikte, ama Rojava’ya büyük ya da küçük topladığımız örgü elişleri de çıkmamalı.

Belki de şiddetin de etkisiyle kötüyü görmeye koşullasa da zihnimiz bizi, gerçek bunların hepsinden ibaret. Ve gerçeğe asıl yön veren, ne kadar mütevazı, durgun, dingin, sakin ve küçük kalsa da insani çizgi, insani çıtadır.

Bir iyi niyet yazısı, iyimserlik, moral niyetiyle yazılmış bir yazı değil, öyle okumayın. Gerçeğin bütününün buradan doğru görülmesi gerektiği ve böyle olmazsa zaten yaşanamayacağı üzerine bir not sadece…

Ne yapacağını bilememe şok ve örgütsüzlük hali ile kesinlikle bir şey yapmayacak olan kitleler arasında büyük bir fark var. Bu fark önemli. Daha da önemlisi, şok halinin yavaş yavaş geçtiği ve öyle ya da böyle bir şeyler yapmak için yerinde duramama hali!

Haydi hayırlısı!

***

Bir not da Fadile’ye. Geçtiğimiz yıl 18 Mayıs’ında hayatına son veren can kadına özlemle, ısrarla, inatla, -hem de Goyi inadı!