Bir süredir kafamı kurcalayan şeyler var. Mesela gelin olmak nedir? Kadınlar ne zaman ilk beyaz gelinlik giydi? Beyazdan başka renk mi yoktu? Beyazın üzerine, “Hey dünya alem, bakın bu kız bakiredir” diyen kırmızı kuşak sembolü (aslında levha demek daha doğru!) kullanmak hangi sürüngenin fikriydi? Yani insan dişisi olarak düşünüyorum, düşünüyorum öyleyse; eril insanın beş, bilemedin yedi, olmazsa da on bin yıllık zihniyetine tüü diyorum! Ya düşünün kadın için TEK KİŞİLİK HAPİSHANE denilen BURKA’yı icat etmiş akıl, kadına küfür değil de nedir? Yani kargalar buna sadece gülsün mü? Şimdi diyeceksiniz, “Hepimizin mi aklına?” Ben de Turgut Özal gibi diyeceğim, “İstisnalar kaideyi bozmaz.” Alınmayın yani, bu sözü de sonunda bir erkek söylemiş, alınacak ne var değil mi?! Her neyse, çok şey var kafamı kurcalayan.
Kelimelerin kökeni zihniyeti ele verir
Şimdi konuya dönecek olursak, elimde bir kitap olmadığından şöyle bir internette tarattım; “Gelin nedir?”diye. Gelin, “evlenmek üzere hazırlanmış, süslenmiş veya yeni evlenmiş kadın” olarak tanımlanıyor. Kelimenin kendisi gerçekten Türkçe mi bilemiyorum fakat gelin kelimesi eski Türkçe’de ‘kelin’ yani “evlenerek hane halkına katılan kadın” sözcüğünden evrilmiş. Kürtçe de ise geline ‘buk’ deniliyor. Kelimenin kökenini, mealini bilmiyorum. Ama bu konuda bilgisi olan varsa bize yazsın lütfen. Çünkü kelimelerin kökeni çok önemli, köken zihniyet yapısını ele verir. Zihniyet yapısı da düşünüş ve yaşam biçimini… Yani biz kadınların kaderi nerede değişti? Nasıl değişti, Kadın doğduğunda babanın, evlendiğinde kocanın, her ikisi öldüğünde ağabey ve yahut oğlunun nasıl malı oldu? Uzak diyarlara süslenip-püslenip bir eşya gibi gönderilen kadın, erkek tarafından istenmeyince nasıl kimsesiz kaldı? Kim koydu bu kuralları ha? Kim, size söylüyorum kızlar. Aaaa her şeyi de benden beklemeyin. Hani kadın dayanışması, ortak mücadele? Bakın tek başıma isyan edebilirim ama hiç kimse tek başına kazanamaz. O yüzden kim koyduysa bu kuralları, gidin kollarından tutun getirin. Gelmezse tavayı kafalarına vurun getirin. Bizi bu hallere koyanın ayaklarını merdane ile kırıp getirin. O da olmazsa, her bir tüylerini ağda ile yolup getirin. Ama getirin, onlarla küçük bir işimiz var!?!
Gelinliğin tarihi
Şimdi canlar, kime sorsak evlilikte gelinlik giymenin bir gelenek olduğunu söyler. (Gerçi bilahare “evlilik” meselesini de konuşacağız ama gelinlik konusu da az bir mesele değil.) İlk beyaz gelinliğin 1559’da İskoçya kraliçesi Mary’nin giydiği söylenir. Resmi olarak da 1840’ta kraliçe Victoria’nın giydiği kayda geçer. Ondan önce ise kırmızı, pembe, mavi, kahverengi ve hatta siyah gelinlik giyilmesi oldukça olağanmış. Daha eskilere uzanacak olursak kimisi gelinliğin ilk çıkışını 4000’lere Mısır’a, kimileri de Roma’ya dayandırır. Onun da 2 bin yıllık tarihi olduğu söylenir. Yani tarihçesi epey uzun ve karışık. Asya’da ise genel olarak gelinliklerin rengi kırmızı olsa da “modern” çağa ayak uydurmak için beyaz gelinlik de giyilir. Beyaz rengin pek çok manası vardır. Beyaz temizliğin, saflığın, sadeliğin ve ruhaniliğin rengi olmanın dışında tarafsızlığın da rengi olarak kabul edilir. Beyaz gelinlik de temizliğin, saflığın, sadeliğin ve hatta bekaretin simgesi kabul edilir.
Mervegül’ün hikayesi
Ben çocuk iken, Kürtlerde kırmızı hatta gökkuşağı renginde gelinliklerden söz edilirdi. Sarı, kırmızı, yeşil renklerden gelinlikler de giyilirmiş. Tabi bunlar öyle söylenirdi. Kesin mi, bilmiyorum. Ama kesin olan gelinliğin kırmızı olduğu. Belki aşkın rengi, belki ateşin rengi ama kırmızıymış. Yani sıcak, samimi bir renk… Tabii bazı şeylere daha derin bakmak lazım. Fakat benim kafamı kurcalayan şimdi gelinlik ile kefenin aynı renkte olması. Evliliğin ölümle eşdeğer olması. Acaba diyorum renklerin değişmesi kadının kaderiyle mi bağlantılı? Beyazdaki bu derin anlam büyüklüğü, neden kadında derin, dipsiz yaralar bırakır? Bu kadar acı veren bir şey neden büyük hevesle giyilir? Neden “her kadının hayali beyaz gelinlik giymektir?”
Farkındayım, neyden bahsettiğimi merak ediyorsunuz. Bilmem takip edebildiniz mi, bu ayın başında Mervegül Bayer isimli genç bir kadın daha önce evli olduğu polis tarafından katledildi. Onun annesi kızının gelinliğini sokak ortasında yaktı. Gelinliği yakarken de, “kızlar bu Merve’nin kefeni. Her şey bununla başladı. Şimdi her şey burada bununla bitecek… Hepinize ders olsun… Evlenirken 20 kere 30 kere düşünün. Düşünün kızlar, kimse kendine eziyet ettirmesin. Evli olsanız bile kendinize eziyet ettirmeyin, yardım isteyin” dedi. Bu annenin hangi sözü sizi daha fazla etkiledi bilmiyorum. Ama gelinlik ile kefen benzetmesi beni derinden yaraladı. Bu durum “hepimize ders” olur mu, emin değilim. Çünkü hala bunda ısrar eden bir geri-geleneksel aile yapımız var. Genç kadınların uyanık olup, gelinlik ile kefen arasındaki bağı çözmesi lazım. Yoksa giydirilen o gelinlikle bizi saf görüp, ruhumuzu daha çok emerler.