Çoklu kriz ortamında ve çok fazla dejenerasyonun yaşandığı koşullarda, merkezi, muhafazakâr ve eril karakterli rejim karşısında yerellerde bu denli önemli sayıda kadın belediye başkanının varlığı her şeyden önce sistem için büyük bir kırılmadır. Bununla birlikte bu belediyelerin kadınlara ve toplumun çözüm bekleyen yaşamsal sorunlarına verebildiği her yanıt, esas başarının inşası anlamını içerecektir.
Araçları ne denli eşit paylaştığınız bulunduğunuz toplumun eşitlik düzeyini ve araçları ne denli özgür işlettiğiniz ise o toplumun özgürlük düzeyini ele verir. Bununla birlikte gerek eşitlik gerek özgürleşme düzeyini diri, sürdürülebilir ve dinamik kılmanın koşulu ise açık ki ne denli örgütlü, ne denli mücadeleci bilinç yüklendiğinizle ilgilidir.
Egemen toplum ve egemen sistem kurgularının hakim olduğu yerlerde ikincil olanların, öteki kılınanların, ayrımcılığa uğrayanların sayısal çoğunluğunun eşitlik ve özgürlük süreçlerinin işletilmesinde tali kaldığı; egemenlik araçlarına sahip olabilme, koşullara birincil kılınanlarla eşit düzlemde erişebilme hakkı çok yönlü mücadeleler gerektirirken, imkana ortak olmaktan o imkanı lehe kullanabilme gücü ve deneyimi gösterebilmeye kadarki tüm süreçler ciddi mücadelelerle ancak mümkün olabiliyor. Nihayetinde, tarih bize ezilenin, ikinci sayılanın, öteki kılınanın, sömürülenin ancak çoklu mücadele yöntemi ile bitmeyen bir eşitlik koşusunda özgürleşebilme hikayelerini anlatıyor.
Aynı tarih aynı zamanda, özgürleşebilmenin ve eşitlenebilmenin elde edilen kimi kazanımlarla tamamlanamadığını; daha önce verilen ortaklaşma, eşitlenebilme ve özgürleşebilme mücadeleleri sonunda kazandıklarını koruma ve geliştirebilme sorumluluklarını da yüklenmek gerektiğini, aksi durumun can yakıcı biçimde, başlangıçtaki eşitsizlik düzleminden çok daha gerilere savurabildiğini de söylüyor.
Aslında kişisel deneyimlerimiz bu tarihsel öğretiyi hatırlatan çok fazla yaşanmışlığı barındırıyor. Son seçimler ve kadın ilişkisini bir de bu tarihsel öğretinin riskleri ile okumak anlamlı olabilir.
Sistemin çıbanı: Kürtler ve kadınlar!
Bilindiği üzere, son on yılda otoriter, merkeziyetçi, eril, toplumsal cinsiyetçiliğin geleneksel görünümlerini ve değer yargılarını dirilterek ve güçlendirerek yol alan “Yeni Türkiye” formunun kalıcılaşmak için en çok yüklendiği ve hedeflediği kesim kadınlar ve kazanımları oldu. Özellikle Kürt kadınları. ‘Eski Türkiye’nin cinsiyetlendirilmiş kurgusunu daha kalın ve muhafazakâr çizgilerle yeniden inşa etmeye ahdetmiş gibi davranan bu yeni sistem, en hesapsız, en rahat, dini-milli-geleneksel değerleri de kuşanarak rıza üretimini kolaylıkla yapacağını planladığı iki kimliğe oldukça hesapsız yöneldi: Kürtler ve kadınlar! Kürt ve kadın kimliğinin ikisine de sahip olanların özel bir kategori olarak bu yeni Türkiye’nin mağduru değil “düşmanı, bozucu gücü, bozuk dişlisi, çıbanı” olarak görüldüğünü, yani bir karşı özne olarak konumlandırdığını söylemek abartı olmayacaktır.
Yeni Türkiye inşacılarının 22 yıllık iktidarında, kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinde artışın yüzde dört yüzlerle ifade edilmesi, yönetim mekanizmalarında “düzenin inşasını ve devamlılığını sağlayacak kadınlar” dışındaki kadınlara, idari, yönetsel, ekonomik ve hatta düşün alanlarının büyük oranda daraltılması; toplumsal algıyı kadının alanını daraltıcı ve erkek tarafından denetlenir kılacak biçimde çerçeveleme çabaları; kadına yönelik cinayetler, fiziksel, bedensel, cinsel şiddet suçlarında adaletin kötürüm kılınması; ekonomik, duygusal, dijital şiddetin hukukun konusu olamadığı gibi, toplumsal değerlerin de konusu olamaması; çocuk parası, yardım adı altında kadını sadaka kültürünün ana taşıyıcısı olarak işaretlemesi, çoklu krizin işsizleştirme, yoksullaştırma, değersizleştirme ve yozlaştırma hedeflerinin önceliğinin kadınlar olması ve bunun olağan hatta rasyonel bulunması, kadınların örgütlü yapılarına dönük tekinsizlik ve kriminalize edici aklın faal kılınması, mücadele eden/örgütlü kadının toplumun anormali olarak tekilleştirilmesi… gibi uzatacağımız pek çok durum yaşandı. Kürt kadınları ise bu duruma ek olarak etnik kimliklerine dönük totaliter ve ırkçı yönelimlerle de baş etmek durumunda kaldı.
Kürt kadınları kurucu özne
Kürt hareketinin Türkiye ve dünya özgürlükçülük deneyimlerine getirdiği en büyük, somut katkıların başında kadın özgürlük hareketini geliştirmiş olması gelir. Gelişen bu hareketin gündelik hayat içinde de etkin ve inşacı güç olması, iktidar veya egemenlik araçlarının eşit paydaşı olacak denli Kürt kadın toplumunu örgütlendirmiş ve bilinçlendirmiş olması, cinsiyetlendirilmiş yeni Türkiye inşacıları için elbette büyük problem sayıldı.
Cinsiyetlendirilmiş, muhafazakâr yüksek değerlerle toplum düzeni oluşturmayı varoluşsal bulan bu yeni rejimin haliyle Kürt kadınlarına yönelimi sadece patriyarkal ve cinsiyetçi toplum kodları üzerinden değil aynı zamanda siyasal egemen devlet erki üzerinden de gelişti. Elbette Türkiye’de gelişen baskı ve güvenlik konseptine içkin otoriter düzene karşı durabilen, sokaklardan çekilmeyen en temel güç, kadınlar oldu. Bununla birlikte, tutuklananların büyük çoğunluğunun neden Kürt kadın aktivistlerden ve siyasetçilerden oluştuğu, neden en çok Kürt kadınlarının mücadelesinin hukukun konusu yapıldığı ve yargılanır kılındığı, neden en çok Kürt kadınlarının örgütlü yapılarının kriminal yapılar olarak daha baştan işaretlendikleri sorularına verilecek yanıtlar yeni düzenin karakterini ele vermek kadar Kürt kadınlarının mağdur olmaktan çıkıp özne hatta kurucu özne olarak katettiği yola da işaret eder. Kürt Kadın Hareketi son 50 yıllık mücadele içinde hem takdir edilesi gelişmelere, kazanımlara, dönüşüm kapasitelerine tanıklıktan hem de bu gücü koruma ve geliştirme konusunda dönemsel zorlanmalardan bahsetmek mümkün. Bu genel girizgâhtan sonra yazının konusu olan son yerel seçimlere, kadının kazanımları ve güçlüklerine geçelim.
Kayyımlarla örgütsüzleştirme ve depolitizasyon
Kabaca yönetime katılma ve yönetme erkini kullanacak temsilleri belirleme, irade beyanı gibi anlamlar içeren seçimler çok uzun zamandır Türkiye gibi ülkelerde sistemin meşruluk sınırlarını genişlettiği, uygulamalarına rıza ürettiği en büyük platformlar olarak işlevleniyor. Bu işlevlenme biçimi ülkedeki otoriter merkeziyetçi düzeni büyütürken, hak ve özgürlüklerin alanını daraltmaya, giderek iktidar aklına uygun olarak yönetmeye, dönüştürmeye ve çoğulcu temsil hallerini zayıflatmaya da başladı. Seçimler sonrası uygulamalarla ise uzun mücadeleler sonunda elde edilmiş kazanımları ciddi anlamda tehdit eder hale geldi. Bu iki durumun en çok ve öncelikli olarak hedeflediği, etkilediği alanın kadınların ve Kürtlerin kazanımları olduğunu 2015 sonrası gelişmeler yeterince açık anlatıyor. 2015’te çözüm ve müzakere sürecinin bitmesi, 2016 Temmuzu’nda ilan edilen OHAL ardından kutuplaştırma siyaseti ile Kürt ve örgütlü kadınlar dışındaki unsurları buluşturarak toplumsal tabanı yeniden kurguladılar. Kürt sorununu “terörizm” ile eşitleyerek sorunların çözülmüş olduğunu ilan ettiler.
Bu yaklaşımın bir yansıması olarak OHAL gerekçesi ile çıkan KHK’ler marifeti ile Kürtlerin ve kadınların yasal örgütlenme alanları kapatıldı, üye ve yöneticileri yargının hedefi kılındı, basın ve ifade özgürlüğünün vücut bulduğu organlar, mekânlar kapatıldı, Kürt siyasal hareketinin güçlü olduğu kent ve mahalleler ‘güvenlikleştirilmiş’ kentler ve mahallelere dönüştürüldü. HDP’li belediyelere bir tür müstemleke uygulamasını andıran kayyımlar atandı. Kayyumlar ilk olarak belediyeye bağlı, kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyetçilikle mücadele eden, kadınların üretim ve dayanışma alanlarını genişleten kurum ve yapıları ya tasfiye etti ya da içeriğini boşaltarak merkez iktidarla uyumlu muhafazakâr, toplumsal cinsiyet rollerini güncelleyen kurumlar haline getirdiler.
Kürdistan’da ekolojik, demokratik, kadın özgürlükçü yerel yönetimler anlayışı yerine rant esaslı, otoriter, merkezin karakteri ile uyumlu, çoğulculuğu ve katılımcılığı dışlayan, toplumsal cinsiyetçiliği güncelleyen ve cinsiyet rollerini buna göre yeniden tanımlayan bir yerel yöneticilik anlayışını ikame ettiler. Çok dilli hizmeti kaldırdılar, tabelalardan anadil kurslarına, anadilde kültür sanat etkinliklerinden, gençlik kültür merkezlerine kadar yerelin kimlik ve kültür dokusu ile uyumlu tüm etkinlik alanlarını kapattılar ya da dönüştürdüler, bir kısmını da vilayet ve bakanlıklara devrederken, belediye öz kaynakları içindeki işletme, arazi veya parkları merkez iktidarın karakteri ile uyumlu yerel gruplara devredip sattılar. Tüm bu uygulamalar ile kadınlar ve bölge halkı sosyal, sivil, siyasal dayanışma ve gelişme ağlarından mahrum bırakıldı, örgütsüzleştirilme ve depolitizasyona zorlandı, hızlı bir toplumsal çözülmeye yönlendirildi. Günün sonunda örgütlenme alanı oldukça daralmış, kendini yönetme, geliştirme, dönüştürme ve dayanışma imkanlarından büyük oranda yoksun kılınmış, yalnızlaştırılmış, yoksullaştırılmış bir toplumsal çevreyle de karşı karşıya kalındı.
Eşitlik ve özgürlük süreci dondurulamaz
Bu atmosferde kimi çevreler içte de ilk olarak kadın kazanımlarını tartışılır kılmaya yeltenebildi, kadının eşit temsiliyet, eş başkanlık, özgür eş yaşam değerlerini günümüzün riskleri karşısında gündem dışı kalmasını talep edecek kadar da cüretkar davranabildi. Türkiye genelinde inşa edilen yeni durumla uyumlu olmayı gerçeklik olarak sunan kimi çevreler eşitlik ve özgürlük süreçlerini dondurma, hatta belli boyutları ile geriye çekme; olmadı tartıştırarak toplumsal baskı ve rızasızlık üretme girişimlerinde bulunabildi. Bu durumlar nerede ne denli yaygınsa aslında oralarda örgütsel kapasitede daralma, zafiyet de o denli yüksek demekti. Bu bağlamıyla aslında 2024 yerel seçimlerinde Kürt kadınlarının temsil, karar merkezlerinde yer almasına ve irade olmasına, inşacı rollerini oynayabilecekleri alanlarda aktif kılınmasına dair karşı direncin önemsenecek kadar çok olduğunu belirtmek gerekiyor. Özellikle eş başkanlık, meclis üyelikleri gibi temsil alanlarında kadının kazanılacak yerlerde, etkin sıralarda aday gösterilmesi için kadınların verilmiş mücadeleyi bir nevi yeniden vermeye zorlanması sorgulanmayı en çok hak eden konulardan biri olarak karşımızda duruyor.
Toplum eş başkanlığı benimsiyor
Oysa daha iki yıl önce 16 Kürt ilinde yaptığımız saha araştırmasına göre, toplumun %88,1’inin Kadınların Politika ve Karar Süreçlerine Katılımlarını Desteklediğini, HDP’ye oy verenlerin %96,6’sının aynı desteği ifade ettiklerini; %62,6’sının HDP’nin Yerel ve Genel Kademelerde Uyguladığı eş başkanlık Sistemini “Olumlu” bulduklarını, bunlar içinde HDP’ye oy verdiğini belirten katılımcıların ise toplamda %84,4’ünün olumlu bulduğunu söylediğini öğrenmiştik. Daha iki yıl önce bu denli geniş bir taban olumlarken, ne oldu da son seçimde DEM Parti içinde ve çeperinde eş başkanlık, resmiyette kadın adaylığı, kadının ilk sıralarda meclis üyeliği, kadının ve Kürtler için meşru olanın yasal alanlarda da karşılık bulmasına dönük direnç biçimleri, kadının etkin olmasını tartıştıran yer yer reddeden tutumlarla karşılaşıldı? Seçim sonuçları bize, toplumun kadının resmiyette de temsil ve yetki süreçlerindeki rolüne dönük desteğini sürdürdüğünü söylediğine göre -ki Batman Belediye Eş başkanı Gülistan Sönük %64,5 ile Türkiye’nin en yüksek oyuyla seçilen belediye başkanı oldu- neden seçim öncesi bu denli çok tartışma oldu? Bu sorunun yanıtını hem siyasi parti örgütlenmesinin hem de içindeki kadın örgütlenmesinin gücü ve içeriğinde aramak kadar, ülkenin içinde bulunduğu politik atmosfer ve geleneksel inşa sürecinin etkisi ile de değerlendirmek mümkün. İlkesel konularda, hak ve özgürlük alanlarında karşıt tartışmaların kolaylıkla yürütülüyor olması hala aşılması gereken uzun toplumsal yollar olduğunu söylüyor.
2019’a göre temsil oranı arttı
Buna karşın 2024 seçim sonuçlarına göre DEM Parti’de eş başkanlık sistemi sayesinde kazanılan 78 Belediyenin 76’sında kadın belediye eş başkan bulunuyor. Bu muazzam durum Kürt siyasetinin Türkiye ve dünya siyasetine kadının eşit ve yetkin temsil konusunda aştığı yola ve örnekliğe işaret ediyor. Bununla birlikte kazanılan belediyelerin 31’inde kadınlar resmi olarak belediye başkanı sıfatına sahip. Diğer siyasi parti temsil oranlarına bu sayı en yüksek temsil oranı olsa da, resmi düzeyde %50’nin 10 puan altına işaret ediyor. Meclis üyeliklerinde oranın daha düşük olması, fermuar usulünü karşılayamamış olduğunu gösteriyor. Bu durum eşit temsiliyet ve yetkin temsiliyet konusunda aşılması gereken bir dizi yolun varlığına işaret ediyor. Bununla beraber 2024 seçimlerinde kadınların belediye başkanlığı, meclis üyeliğine başvuru ve seçilme oranlarının 2019’a göre oldukça yüksek olduğunu kabul etmek gerekiyor. Türkiye genelinde özellikle CHP’nin kadın belediye başkanı oranındaki artış da dikkat çekiyor. CHP’nin önceki dönem genel başkanı olan Kılıçdaroğlu’nun “kadın temsilinde fermuar sistemini esas alacağız” açıklaması ve partisi içindeki arayışları Kürt Kadın Hareketi’nin Türkiye siyasetini dönüştürme gücünün küçük bir örneği gibi görünüyor. Bu etkilenimlerle birlikte; 81 kentin 11’inde resmi olarak kadınlar belediye başkanı seçildi. Bunların 6’sı CHP, 4’ü DEM Parti ve 1’i AKP’de bulunuyor. CHP 32 isimle en fazla kadın belediye başkanı çıkarırken, DEM Parti 31’i resmi toplam 76 kadın eş başkan çıkardı.
Seçim beyannamesi yol gösteriyor
Kuşkusuz burada ana odak etkin temsil. Tam da bu noktada gerek DEM Parti listelerinden gerek diğer siyasi parti listelerinden seçilen kadın başkanlar etkin, inisiyatifli ve üretici temsil ile gelecek seçimlerde temsil sayısını arttırma sorumluluğunu da üstlenmiş bulunuyor. Çoklu kriz ortamında ve çok fazla dejenerasyonun yaşandığı koşullarda, merkezi, muhafazakâr ve eril karakterli yeni rejim inşası karşısında yerellerde bu denli önemli sayıda kadın belediye başkanının varlığı her şeyden önce bu inşada büyük bir kırılmadır. Bununla birlikte bu belediyelerin kadınlara ve toplumun çözüm bekleyen yaşamsal sorunlarına verebildiği her yanıt, esas başarının inşası anlamını içerecektir. Bu konuda öncülük rolünün yine DEM Partili belediye eş başkanlarında olduğunu söylemeye gerek bile yok. Yeni rejimin en yakıcı sonuçlarını deneyimlemiş olan bu belediyeler muhafazakar merkeziyetçi, otoriter ve rantçı belediye anlayışına ve bu anlayışla uyumlu yerel toplum kurgusuna karşı çoğulcu, katılımcı, kadın özgürlükçü, demokratik ekolojik bir belediyecilik anlayışını oturtabilir ise asıl o zaman başarılı sayılacaklardır. Bu konuda DEM Partili belediyelerin muazzam bir deneyimi mevcuttur. Bu deneyimi güncelleyerek yerelden doğru güçlendirilmiş toplum inşası aslında Türkiye’nin ve özgürlük eşitlik talebi olan tüm kesimlerin sorunlarının çözüm anahtarıdır. DEM Parti Kadın Meclisi’nin seçim öncesinde açıkladığı seçim bildirgeleri, beyannameler açık ki bu deneyimlerden beslenerek, güncel kriz etkilerini gözeterek oluşturulmuş ve pratik karşılığını beklemektedir.