Kaderi değiştirme özgürlüğü

- Güler YILDIZ
233 views
Deprem kader değil, bir ‘olma’ hali, bir doğa olayı. Milyonlarca yıldır süren, kendini gerçekleştiren ve yer kürenin de kendini tamamlama hali… Deprem bir felaket değil, afet! Sel gibi, kuraklık gibi… Bir felakete dönüşebilmesi için yüksek düzeyde çabalaması gerekir insanın. Nitekim en basit bir doğa olayının afete, afetin de felakete çok kısa sürede dönüşebildiği bir cehennemdir tanık olunan.

Doğanın tek amacı var olmak ve varlığını sürdürmek… İnsanın yeni ve yapay bir hayat için talan ettiği doğa dişini sıkmaktan vazgeçiyordur bu afetlere dönüşen öfkesiyle. Vahşi madencilik yeni sömürge atlasının sınır taşıdır mesela. Nehirleri, dereleri boğan barajlar tüm canlı yaşamın kökünü kurutmaktadır. Acımasız ırkçılık, türcülük, yerin altını kilometrelerce delip hava boşlukları yaratmak, kuraklığı fırsat bilip şehirleşmeyi havzalara kaydırmak, bir gün büyükçe bir tuğlayı yerinden oynatmaktır sadece.
Oynadı o tuğla…
Sentetik hayata duyulan büyük merak, doğanın kendi tamamlanma sürecini baltalıyor iki yüz yıldır.
Olan bu…

Ekoloji Birliği’nin izlenim ve tespitleri

Kapitalizmin vahşi dişlerini bileyenlerin yeri rahat gördüğünüz gibi. İncileri dökülmedi. Ama havasını, suyunu, toprağını kaybedenler en nihayetinde canından oldu. Daha büyük felaketlere kapı aralamaması imkansız bu depremin. Ekoloji Birliği’nin deprem bölgesindeki izlenimleri ve tespitleri de durumun aciliyeti konusunda fikir veriyor bize:

* On binden fazla binanın yıkıldığı düşünülmektedir. Bu binalardan yayılan asbest, radon ve diğer zararlı gazlar ile ilgili başta arama-kurtarma ekipleri olmak üzere bölgedeki halkın güvenliğini sağlayacak çalışmalar bir an önce başlamalıdır.

* Suyu kontrol altına alan ve metalaştırma çalışmasının uzantısı olan barajlarda hasar tespitine başlanmalı, ikincil bir âfetin önüne geçilebilmesi için gerekli önlemler alınmalıdır.

* Maden ocaklarında bulunan kimyasal maddelerin su akiferlerine karışıp karışmadığı tespit edilmeli; gerekli önlemler alınmalıdır.

* Deprem bölgesindeki elektrik, doğalgaz iletim hatlarındaki hasarlar, doğalgaz hattında patlama, bölgede yapılan güvenlik barajları, Maraş’taki ve Adana’daki termik santraller büyük risk taşıyor!

* Yaşamı risk altına alan büyük enerji yatırımları, güvenlikçi politikalar ve fosil yakıtlar terk edilmelidir.

Doğaya rağmen değil doğayla barışık yaşamak

On binlerce insanın bir gecede yok olduğu bir felaketin ardından ne yapmalı peki? Yanıtı yine yaşam savunucularından alıyoruz: Bu kırıma karşı yaşamı savunmanın tek yolu doğaya rağmen değil doğa ile karşılıklılık ilişkisi içinde, doğayla barışık, dayanışmacı bir yaşama geçmektir.

21 Ocak’ta İstanbul’da gerçekleştirilen Ekoloji Konferansı sonrası çevre hareketleri ortak mutabakat metni olan Ekoloji Sözleşmesi’ni duyurmuşlardı. Ekoloji örgütlerinin eko-kırıma karşı hazırladıkları sözleşmeyi yaşama geçirmek için belirlediği ilkelerin, dayanışmacı yaşamın nasıl kurulacağını önerdiğini hatırlatalım son olarak:

* Doğanın haklarını, demokrasiyi ve kadın özgürlüğünü, emeğin özgürleşmesini öne çıkaran bir sözleşme

* Sömürgeci ve ırkçı olmayan, cinsiyetçi olmayan, sömürü ve tahakküme, derinleşmiş ekolojik yıkıma karşı, antikapitalist bir sözleşme

* Aşağıdan yukarı, yerelden genele, direniş, dayanışma ve enternasyonalizmi esas alan bir sözleşme

* Öz yönetimci, hakkın sahiplerinin hakkın gelişmesinde birinci derecede söz sahibi olduğu, yerel ve toplumsal öz örgütlenmelere dayalı bir sözleşme

* Tarihi birikimi ve halkları tanıyan, kültürel hakları ve varlıkları koruyan bir sözleşme

* Doğa ve emek sömürüsüne son verilmesi prensibine dayalı, eko-kırımın suç olarak tanındığı ve cezalandırıldığı bir sözleşme

Dayanışmaya kayyum da atasalar, yaşadığımız çağın çağrıcısı olan bu sözleşme dayanışmanın manifestosudur. İktidarın “kader” diye yemlediğini değiştirebilme özgürlüğünün anahtarıdır bu manifesto.

Ve elbette başımız sağ olacak…

Ve evet bu deprem de geçmiş olacak…

Aramızdan aldığı on binlerce canın kefareti de bu trajediyi bu yüzyıla “kader” diye asılı bırakanlara kalacak…