Her şey aşktan mı?

- KAKTÜS
614 views

Masumdu aşk, aşksız insandan önce. Günahsızdı kadın, erkeğin günahıyla tanışmadan önce. Ve güzeldi dünya, paranın çirkefliğine dolanmadan önce. Umut doluydu hayat, savaşın hakikatiyle kirlenmeden önce. Ve mutluydu çocuk, büyüklerin tükenmişliğiyle karşılaşmadan önce. Normaldi insan, stres ve depresyon kokteylini içmeden önce.  Ve neşeliydi doğa, insanın çöpünün altında kalmadan önce. Ve coşkundu nehir, barajlara yakalanmadan önce. Önceydi hepsi, çok öncedendi…

Oysa şimdi… Şimdi hep suçludur gül, bülbülü kendine aşık etmekten. Ve herkes gamlıdır bülbülün güle olan umutsuz aşkından. O bülbül ki, aşktan aklını yitirmiş, gülün güzel suretine bakmaktan kendinden geçmiş ve bilinçsizce vurmuş kendini gülün dikenine. Aşktan sarhoş olmuş, günler ve geceler boyu ötmüş. Bülbül gülün dikeninden mi, yoksa o sonsuz ötüşünden mi bilinmez, kan revan içinde ölmüş.

Şimdi suç kimde? Günahkar kim? Ah o gül yok mu, ah o gül… Hep onun yüzünden. Dikenleri olmasaydı bülbül ölür müydü? Ah o güzel ötüşlü kuş, ah o ne bedbaht! Aşık ola ola güle oldu. O gül de yüzüne gülmedi. Ne diyordu şarkıda, “Bülbül gül elinden ah ile zardır…”

Oysa hakikat bu mudur? Günahkar olan gül müdür? Bülbül hakikaten aşktan mı sarhoştur? Hadi diyelim ki öyledir. Bülbül aşktan sarhoştur. (Ki, büyük ihtimalle bülbülün sarhoşluğu aşktan gelmemektedir ama biz yine de devam edelim.) Şimdi bu aşk bülbülde yere-göğe sığmaz iken, neden gülde ayak dibinde? Gül kalpsiz midir? Gül de bu aşkın nüvesi değil midir? Bülbülü bülbül yapan gülün rengi değil midir? Niyetiniz ne sizin? Aynı aşka başka başka ayna…

Ne sandınız, “Vurun kah….” dercesine güle hakaretinizi sineye mi çekeceğiz? Neden bülbül bu aşkın mağduru? Gülün dili yok diye mi? Konuşamıyor olması onu bu aşkta neden zalim yapıyor? Bu işte bir duygu dolandırıcılığı yok mudur? Peki, gül neden tıpkı kadın gibi bu aşkın “günahkarıdır” ve neden bütün kadınlar güle benzetilir? Yoksa kadın ve güle güzelliğin bedeli böyle mi ödettirilir? “Yok, tüm bunlar aşktan” diyeceksiniz. He canım he, aşktan! Zaten ne başımıza geldiyse hep bu aşk belasından. Öldük, öldük yerin yedi kat dibine girdik. Bir 40 su ile kirimizi gideremediniz bir de 7 kat çarşaf ile bedenimizi bir türlü saklayamadınız. Döverek aşkınızı, söverek sülalemize olan “saygınızı” bildirdiniz. “Tüm bunlar hep aşktan!” Biliyorum ben zaten!?

“Bir erkek karısını dövmüyorsa onu sevmiyor demektir.” Yapma ya! O nasıl sevmektir öyle? Zaten ben de diyordum bu sadizm ile sevginin birbiriyle alakası ne? Her iki kelimenin kökeni aynı mı? Hani yani değilse bu erkek egemen zihniyet neden ikisini aynı cümlede kullanıyor? Bilmediğimiz bir şey mi var? Yok canım, ma ne olacak; erkek sadizmi, kadın mazoşizmi “aşkın ilmi” sandığı sürece herkes bülbüle ağlayacak ve bir ağız dolusu küfür savuracak güle. Hay ben böyle aşka ne desem, nafile! Yani demem o ki canlar; her şey bildiğiniz gibi değil. Öyle aşktan falan olan bir durum yok. Bülbül denilen ayyaşın tekiydi. Hep bir yerlerde zulaladığı ve içki yapmak için hazır tuttuğu bir olgun meyvesi vardı. Ve bir gün bülbül olgun vişnelerden yaptığı içkisini çok fazla kaçırdı ve gidip belasını güle vurdu. Bülbülün zulmü yüzünden gül kırmızı goncalarını döktü. Çünkü artık bülbülün ayyaşlığına dayanmıyordu. Ve gül, aşkın mazoşist olamayacağını bilecek kadar bilgiliydi. Çünkü ne toprak, ne yağmur ve ne de güneş ona sadistçe davranmıyordu. Ve onların sevgisi karşılıksızdı. Onlar, hiçbir gülün dikenini sökmeye ve onu savunmasız bırakmaya çalışmıyordu. Oysa bülbül onu dikensiz bırakmaya, savunmasız kılmaya ve esir almaya çalışıyordu. Peki, şimdi gül neden “günahkar” oluyordu?

Öyle söylendiği gibi “her şey aşktan” mıydı? Vay başımıza gelenler! Vay bu ne karın ağrısıdır böyle. Hiç fark etmediniz mi? Fark etmişsinizdir canım, sadece günlük yaşamın akışına kurban vermişsinizdir. Çünkü bazı şeyler o kadar hızlı akıp gider ki, sanırsınız hayatınızın bir parçası… Oysa günlük yaşamdaki sözcüklerimiz, kelimelerimiz o kadar da saf değildir. Günahkardır, suçludur, zalimdir, zulüm yapar. Ezip geçer ruhumuzun gül bahçesini ve bülbül, gülü savunmasız bırakmak için gülün dikeninde kanar. Oysa bülbül, gülün dikeninde kanamadan önce masumdu gül. Ve aşk, masumiyetini zalimin ettiğinde yitirdi. Yani demem o ki, gülün masumiyetini bülbül aldı. Zalim masum rolünü oynarken, masumun adı dünyada zalime çıktı. Oysa tüm bunlar “aşktandı” değil mi? Baksanıza adam sarayda bile nasıl da zalimce masumun rolünü oynuyor. Peki, siz hiç bir masumu hem katil hem de katledilen, mağdur rolünde gördünüz mü? (Güle bakıp da cevap verin! Hakikatin peşinden gidin…) Böyle çift karakterli, şizofren, kendine jilet atıp, “beni doğradılar baba” deyip, olmayan aşkın acısını yaşıyormuşçasına acı çekmenin rolünü yapabilir misiniz? Bu hastalığın bir adı var mı? “Ruh hastası” diyeceğim ama önce insanın ruhu olmalı ki hastalık sıfatını da yapıştırabilesin. Lafa gelince de “kalpsizsin yar”, “merhamet dileme benden, buz gibi soğudum senden” demeyi biliyor. Çakacaksın ağzının üstüne bir tane, sözleri boğazına dökülecek.

İşte değerli okuyucu, tüm bunlar bülbül fikirli olmaktan geliyor. Peki bülbül fikirli olmak nedir? Siz bu dünyada bülbül iseniz, “günahkar” doğacak bir gül bulunur. Olay bu!

Şimdi soruyorum; bu bir kader midir? Aşk ki, yere-göğe sığdıramadığımız söz. Onun uğuruna canını ölüme yatırmayan mı var? Ne diyordu Bilge, “Hakikat aşktır, aşk özgür yaşamdır.”

Dolayısıyla özgürlükten uzak bir hakikat, aşksız bir yaşamdır. Yani özgür olmayanın aşkı yoktur. Ve gülün yaşam umudu, özgürlüğü dikenindedir. Hakikat ise onun kan kızılı goncasındadır. Aşk bu ikisinin ortak paydasıdır. Eğer diken yoksa gonca da yoktur. Dolayısıyla aşk da yoktur, aş da yoktur. İşte bülbülün o çok “acıklı” hikayesi budur. Şimdi siz söyleyin; günahkar olan kimdir? Gülün dikenini söküp, özgürlüğünü elinden almaya çalışan bülbül mü, yoksa aşkıyla bülbülün başını göğe erdiren gül mü? Bana “tüm bunlar aşktan” demeyin vallahi de billahi de bir beddua ederim, Star merhametini çeker üzerinizden. Şimdi, “Ya Star!” deyin ki, ben de, “Özgür aşkın hakikati sizinle olsun” diyeyim. Yani STAR AŞKINA, bir kıpırdayın ha! Hakikat insanın kucağına düşen bir armut değildir. Hakikat her daim gece ile gündüzün kesiştiği ufuk çizgisindedir. Ufkunuzu genişletin…

De hayde, STAR sizinle olsun!…